5.Bölüm

489 64 2
                                    

-Ouronas Krallığı-
Bayan Britany gözlerini kısmış Amy ve Charles'ı izliyordu. Ne zamandan beri sanki bütün işler bitmiş gibi bahçede kralın özenle yaptırdığı bankta oturuyorlardı. Neredeyse öğlen olmuştu. Her an kraliçe bahçeye çıkabilirdi. İzlemeye devam ederken ne konuştuklarını merak etti.

"Burada oturmak bile çok iyi geldi. O kadar yoruluyorum ki Charles. Emin ol bayan Britany yaptığım hiçbir işi beğenmiyor. Yerleri en az üç kez sildiriyor. Hiç toz kalmamasına rağmen her yer batık hâlâ diyor."
Bakışlarını Charles'a çevirdi. Charles hiç görmediği kadar düşünceliydi. Onu dinlemediği belliydi. Boğazını temizleyince Charles sıçradı.
"Afedersin Amy. Aklım başka yerde. Ne diyordun?" Dediğinde Amy gülümsedi.
"Keşke diyorum bir günlüğüne hiç iş yapmasak. Gezip dolaşsak."
Charles yutkundu.
"Ailemiz olsaydı en azından bir günlük yanlarına gitme iznimiz olurdu. Diğerleri bu haklarını kullanıyorlar."
Amy'nin gözleri dolmuştu.
"Benim ailem öldü ama sen onları hatırlamıyorsun bile," dediğinde Charles ayağa kalktı. Bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Bayan Britany her zamanki yerinde duruyordu. Kraliçe yanına gelince eğildi. Charles hemen Amy'ye döndü.
"Kraliçe geliyor. Hemen kalk."
Amy hızla kalktı. Göya çiçekleri suluyormuş gibi yerdeki hortumu aldı. Charles ta yandaki dönemeçten sağa döndü. Kraliçenin bitki yetiştirme gücü olduğunu herkes biliyordu. Belki Charles kraliçeyle yakın olsa ona gücünden bahsederdi. Yine de kimseye bahsetmek istemiyordu. Sanki birine söylerse gücü gidecekmiş gibi hissediyordu.

Akşamüzeri bahçe kazma işi bitince soluklanıp terini sildi. Yine çol yorulmuştu ve bu sıcakta bu kadar iş hiç çekilmiyordu. Beton yüksekliğe oturdu.
"Amy haklı. Haftada bir gün ailemle geçirebileceğim bir gün olsaydı keşke. Bunu dilesem bile gerçek olamaz. Ailemin kim olduğunu bilmiyorum."
Bir an duraksadı. Belki kendisine sahte bir aile yaratabilirdi. Onu oğulları sanan bir aile. Krala da ailemi buldum derdi. Bir gün uzaklaşmak için güzel sebepti. Ayağının ucundaki taşı sinirle itti. Sahte aile yaratmak iyi bir fikir değildi. Kendini kandırmaktı sadece. Onun asla gerçek bir ailesi olmayacaktı.
"Bahçe çok güzel olmuş Charles. Bahçe işlerinden anlıyorsun."
Kraliçenin sesiydi. Charles toparlanıp selam verdi. Kraliçe Elanora gülümsedi.
"Korktun galiba. Fazla sessiz geldim. Bu kısma ne yapacağıma karar veremedim. Sence ne olmalı?"
Charles düşündü. Bahçeyi kazmaya başladığından beri burada keşke güller olsa diye düşünüyordu.
"Güller efendim. Rengarenk güller çok güzel dururdu."
Kraliçe başını salladı.
"Haklısın Charles. Dediğin gibi güller oluşturacağım."
Kraliçe oluştururken Charles ona sormaya karar verdi.
"Güçlerinizi nasıl fark ettiniz?"
Kraliçe gülümseyip oluşturmaya devam etti.
"Oldukça gençtim. Çiçekleri çocukluğumdan beri seviyordum. Onları sulamayı, yapraklarını okşamayı... Bir gün solmuş bir çiçek buldum yolda. Susuz kaldığını düşünüyordum. Eve gidip onu suya koyabilmek için var gücümle koştum. Ne yazık ki suya koysam da işe yaramamıştı. Annem onu atmamız gerektiğini söylüyordu. Gece çiçeğin başında oturdum. Uyuduğumda çiçek elimdeydi. Gözlerimi açınca çiçeğin dimdik durduğunu gördüm. Düzelmişti. O heyecanla gidip diğer solmuş çiçekleri düzelttim. Günler geçtikçe de diğer yeteneklerimi keşfettim."
Charles dikkatle dinlemişti.
"Peki kimseye bu gücünüzden bahsettiniz mi?"
Kraliçe bir anlığına ona baktı. İleri mi gitmişti? Sonuçta o bir kraliçeydi. Charles ise basit bir saray çalışanı.
"Anneme söylemiştim. İnanmadı önce. İnanması için önünde çiçeği eski haline getirdim."
Charles kızmadığı için sevinmişti. Daha fazla kafasını şişirmemek için selam verip gitti. Saraya girmek istemiyordu. Kimseye görünmeden bahçede dolaşıp durdu. Karanlık olunca arayıp ta bulamazlar diye içeri girmek zorunda kaldı.

Kral Theo ve kraliçe Elanora akşam yemeği için misafir çağırmışlardı. Krallığın lordları ve eşleri geleceklerdi. Charles hizmetçilerin kaç günden beri ne kadar çok hazırlandıklarını görmüştü. Bütün yemek takımları yıkanmıştı. Kraliçenin ve kralın bütün giysileri de öyle. Aralarından istediklerini seçeceklerdi. Kocaman sarayın her yeri titizlikle temizlenmişti. Normalde Charles böyle misafirlerin geldiği gecelerde odasına çekilirdi. Oysa şimdi konuşulanları dinlemek istiyordu. Pagos Kralı hakkında ne konuşulacağını merak ediyordu. Büyük kapının yanında duran Amy'nin yanına gitti.
"Misafirler geldi mi?" Dediğinde Amy bakışlarını ona çevirdi.
"Birazdan gelirler," dediğinde karşıdan kral ve kraliçe göründü. Tam bir tezatlık vardı. Kral siyah giyinmişti, kraliçe ise beyaza yakın bir renk. Kralın yüzü her zamanki gibi asıktı, kraliçe ise gülümsüyordu. Amy ve Charles önlerinden geçerlerken selam verdiler. Kraliçe gülümsedi. Kralsa her zamanki gibi görmezden geldi. Kral ve kraliçe içeri girince kapı da arkalarından kapandı. Charles içeri girmek için bahane düşünüyordu. O anda dış kapının kapanma sesi geldi. Misafirler gelmiş olmalıydı. Çok geçmeden koridorun başında göründüler. Üç çift gelmişti. Erkekler birbirine akraba gibi benziyorlardı. Belki de akrabadırlar diye düşündü. Kral Theo akrabaları lord yapabilecek tipteydi. Kadınlara baktı. Hepsinin yüzünde havalı bir ifade vardı. Küçük dağları ben yarattım ifadesi gibi. Elbiseleri çok gösterişliydi. Charles birkaç kez balo için gelenleri görmüştü. Bu kadınlar onlardan bile gösterişli giyinmişlerdi. Kadınlardan kumral olanının taktığı şapka aşırı büyüktü. Amy konuşmaya başladı.
"Şu kadının şapkası ne tuhaf değil mi? Başı ağrımıyor mu acaba?" Dediğinde Charles gülüşünü bastıramadı.
"Biz taksak kafamızdan düşürürdük. Kadın iyi taşıyor."
Misafirler önlerine geldiklerine selam verdiler. İçeri girdiklerinde Charles Amy'ye döndü.
"Salonda duracak mısın?"
Amy başını iki yana salladı.
"Bayan Britany yasakladı. Bu gece ayak altında dolaşma dedi."
Bu kötüydü işte. Bayan Britany'nin nereden çıkacağı belli olmazdı. Charles yine de şansını deneyecekti. Fazla dikkat çekmemek için odasına gitti. Yatağına oturduğunda aklına bir şey geldi. Gücünü kullanarak görünmez olabilir miydi acaba? Böylece gider her konuşmayı dinlerdi. Gözlerini kapatıp odaklandı. Açtığında görünmez olduğundan emin değildi. En iyisi gidip birinin yanından geçmekti. Odasından çıkıp büyük salona doğru ilerledi. Etrafta kimse yoktu. Mumların azlığı koridora loş bir hava katıyordu. Aralık olan kapının yanına gidip dinlemeye başladı.
"Siz nasılsınız Bay Arthur?"
Charles nefesini dışarı verdi. Hâlâ hal hatır sorma aşamasındaydılar.
"Pagos Kralına bir mektup yazdım. Henüz gönderemedim ne yazık ki."
Kral,Charles'ın durduğu yere bakıyordu. Charles nefesini tuttu.
"Charles sen misin? İçeri gel lütfen."
Görünmez olamamıştı. İçeri girdi. Herkese hitaben selam verdi. Masanın karşısına geçip durdu. O kadar çok çeşit yemek vardı ki. Charles bu kadar yemeği bir arada görmemişti. Kral boğazını temizledi.
"Size Charles'ı tanıtmama izin verin. Çocukluğundan beri bu sarayda. Ben prensken de şimdi de en yakın yardımcım."
Charles kralın ilk kez onu övdüğüne şahit oluyordu. Leydilerin onu süzdüğünü gördü. Lordlar da ona bakıyordu. Kral saray çalışanları hakkında konuşmaya devam ediyordu. Oradan konu hava şartlarına geçti. Charles siyaset konuşulmayacağını anlamıştı. Kralın işaretiyle selam verip yanlarından ayrıldı. Kapıdan çıkmadan önce hizmetlilerden biri Charles'ın eline bir zarf tutuşturdu.
"Bu mektup Pagos Kralına gidecek. Kralımız senden başkasına güvenemedi."
Charles başını sallayıp dışarı çıktı. Siyasetle ilgili bir konuşma duymamıştı ama en azından mektubu o götürecekti. Pagos Kralıyla konuşma şansı vardı.

Ertesi gün Charles dün cilaladığı dolabın üzerinde duran mektuba bakıyordu. Onu bizzat kendisi götürecekti. Önceden planladığı gibi Pagos kralına Flagos kralının hain planından söz etmek istiyordu. Dün gece duyduğu bir söz bu konu hakkında daha fazla düşünmesi gerektiğini hatırlatmıştı ona. Kral senden başkasına güvenemedi. Evet, belki onu hiç takdir etmemiş olabilirdi. Yine de dün gece onu misafirlerin yanına çağırıp tanıtmıştı. Ona değer veriyordu. Charles bu değeri hiçe mi sayacaktı?
"Charles beni duyuyor musun? Ayaktan mı uyuyorsun yoksa?"
Yine bayan Britany. Bu kadından hiç rahat yok muydu? Charles gözlerini devirip ona döndü.
"Dalmışım. Bir şey mi var?" Dedi bıkkın bir ses tonuyla. Bayan Britany odanın dağınıklığına bakıp dudak büktü. Charles'ın umrunda mıydı? Hayır. Bakışları Charles'a kayınca sertleşti.
"Kralımız atla gezintiye çıkacak. Atını hazırlayacaksın."
Bir daha odamın yakınlarında dolaşma demek isterdi Charles ama bunun yerine kalkıp odadan çıktı. Bu kadın gerçekten de çok sinir bozucuydu.

Ahıra varınca kralın atının yanına gitti. At kral harici herkese huysuz davranıyordu. Charles onu aldığında saraya getirene kadar bütün gün geçmişti. Eyerini değiştirirken at Charles'a bakıp kişneme tarzı sesler çıkardı. Kendince dokunma demek istiyordu. Charles gülümsedi.
"Değiştirmem gerek. Kusura bakma."
"Atlarla mı konuşmaya başladın?" Diyen kralı gören Charles hemen selam verdi. Kral Charles'ın omzuna dokundu.
"Atımı bile sana teslim ediyorum. Umarım sana verdiğim değerin karşılığını alırım," dedi tok sesiyle.
"Her zaman efendim."
Charles'ın sesi zor çıkmıştı. Ata binip geniş bahçeye çıkan kralın ardından baktı. Kral onu düşünceleriyle başbaşa bırakıp gitmişti.

Kristal KadehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin