Charles Aznavour - La Boheme
Yazı defterinin ilk cümlelerini okuduğum anda gözlerimin sulanıp kulaklarımın yanması ve saç diplerimin karıncalanmasıyla boğazımdan ağlayacağıma dair çıkan hırıltılı sesim, bu satırları okumamın hiçte iyi olmayacağını işaret ediyordu ama buna aldırmadım. Aldırırsam, son zamanlarımızda hissettiği derin duygu yoğunluğunu anlayamayacak, kafamın içindeki soru işaretlerini belki de bir asır boyunca içimde saklayacaktım. Bu yüzden ne kafamın içindeki mantıksal duyularımı ne de kalbimden çıkan his çıkmazını dinledim; sakince kitabın ilk sayfalarını okumaya başladım;
Sevgilim,
Sana bu kitabı yazarken ki duygularımla, hislerimle, başımı nasıl döndürdüğünü anlatacağım şimdi. Bunu belki kimse bilmeyecek, belki hiç rafa konmayacak veya kitaptaki açıklama kısmını kimse okumayacak ama bu önemli değil; ben sadece bu satırları senin için yazdığımı bilmeni istiyorum.
Bu anlattıklarım aramızda kalırsa belki beni büyük bir mutlulukla anacaksın ama başkaları benim sana olan duygularımı öğrenirse o zaman duygu yoğunluğumu sadece sen değil, kalemimden akan bütün kelimelerimi okuyan gözler anlayacak seninle birlikte. Ama her neyse, konumuz bunlar değil; konumuz benim için hem çıkmaz yol olan ama o çıkmaz yolun sonundaki topraktan inatla çıkan kardelen misali, hırçın sevgilimle ilgili.
Hayatımın en mutlu günü; üniversitenin eski kütüphanesine gitme kararımla başladı. İçimin yorgunluğu, kalbimin boşluğu, aklımın doluluğuyla girdim o kütüphane rafları arasına. Ama seni orada, kitapları dizerken ki ciddi halinle ve arada önüne gelen terden birbirine girmiş perçemlerini gözlerinin önünden çekerken ki halinle, o zaman anladım hayatımın en mutlu dakikalarını yaşadığımı. Arada ofluyor, sinirini bir kitabı rafa sertçe yerleştirmenle çıkarıyordun ama hiç fark etmedin uzakta oturan beni; sana nasıl baktığımı, nasıl sevgiyle ve her zaman varmışsın da aslında elimden kaymışsın gibi özlemle bakıyordum sana. Saçlarını dağıttın önce sinirden, sonra öbür raflarda sırayla gezdin. Her gün, aynı işi yaptın benim varlığımdan habersiz. Tam yirmi bir gün, sana o kütüphane camlarının yanı başına konulmuş masalardan baktım; elimi yüzüme yasladım ve hayranlıkla her köşeni süzdüm sessizce. Evet, saydım o günleri; tam yirmi bir gün, beni fark etme ihtimalinin verdiği heyecanla izliyordum seni ve nihayet gözün raflardan masalara kaydığında, yani seni gördüğümün yirmi ikinci günü, bana öyle baktın ki, sana tarif edemem. Ama evet, seni biliyorum, inatçı ve meraklısın, nasıl baktığını merak ediyorsun biliyorum, o zaman şöyle anlatayım; öyle baktın ki, bedenimin yorgunluğunu hissetmedim, kalbimin boşluğunu gözlerinin güzelliyle doldurdum ve aklımın doluluğuna bembeyaz bir sayfa açtım sanki, öyle güzeldin ki, nutkum tutuldu, dilim boğazımdan mideme yol almış gibiydi. Sadece öyle bakakaldığımda, belki bir saat belki yarım saat bilemiyorum ama sonrasında yaptığın o utanç içinde gözlerini kaçırman, hayatımda gördüğüm en güzel sahneydi benim için. Ellerine baktın önce, o güzel, narin ellerine, sonra alt dudağını ısırdın ve tekrar kafanı korkakça kaldırıp gözlerime baktın. Bir daha nutkum tutuldu sanki, bu sefer gözlerini kaçırma sırası ben de gibiydi ama yapmadım çünkü bakmaktan alamadığım gözlerin var sevgilim; o gözlerine ne zaman baksam, benim şeffaf bir plastik olduğumu hissettiriyor, sanki beni benden daha iyi biliyor gibi hissettiriyordun her zaman. İşte o gün de, sadece baktın bana; her rafta durup tekrar baktın ve ben hiç kaçırmadım gözlerimi. Her bakışında başka bir anlam gizliydi; ilkinde utançken, ikinci baktığında meraktı, sonrasında daha çok bir baş kaldırıştı ama daha sonraları çok içtendi.
Yirmi ikinci gün, benim dönüm noktamdı.
Sonraki gün geldiğimde masaya oturmadığımı hatırlıyorsundur çünkü kütüphaneye girdiğim gibi bende takılan gözlerin, ve benim takılan gözlerine bakan gözlerim, bir kütüphane binasındaki zamanı dondurmuş gibiydi. Unuttuk kavramları, var olanları sanki; sen ilk baktığın gibi değil, benim sana baktığımı hatırlatır gibi bakıyordun artık bana. Büyük bir içtenlikle, büyük bir sevgiyle sanki, heyecan ve merakın birlikteliğiyle, o gözlerde barınan tonlarca duygu arasında ben sana sadece sensin diye bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
papatya adamın itirafları // chanbaek
FanfictionSusarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim, Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde. // aziz nesin