Bu bölüm, bölümü görmek için çok ısrarcı olan BeyzaNar için *-* İyi okumalar güzelim!
Herkesten, her şeyden nefret ediyordum. Kendimden de nefret ediyordum. Ama özellikle çevremdekilerden nefret ediyordum. Çünkü bu kadar iğrenç biri olmama rağmen beni seviyorlardı. Benden nefret etmeleri gerekirdi; beni neden seviyorlardı? Sayısız çirkinlik yapmıştım. Onlara kötü davranmış, nefretimi kusmuştum. Ama bu onları durdurmamıştı. Beni sevmeye devam ediyorlardı. Onların bu sevgisi kendimden daha da nefret etmeme sebep oluyordu. Hayatımı cehenneme çeviriyordum. Kendime özel bir cehennem oluşturmuştum ve yanıyordum. Sonra beni sevenler bir avuç salak gibi cehennemime doluşuyorlar, benim için yanmayı göze alıyorlardı. Fedakârlıklarından da, onlardan da nefret ediyordum. Ben sevilmeye layık değildim. Bunu ne zaman anlayacaklarını merak ediyordum.
Burnumdan soluyarak evimin kapısını açtım ve içeri girdim. Arkamdan kapıyı kapattım. İçim yine öfkeyle doluydu. Hızla deri montumu çıkarıp sinirle yere fırlattım. Yumruklarımı sıktım ve karanlıkta öylece bekledim.
Gigi ile aramız iyi değildi. Hatta berbattı. Birbirimize sürekli bağırıp çağırmaya başlamıştık. Klasik çift sorunlarını yaşıyorduk işte. Tabii şöyle de bir gerçek vardı ki; ben klasik bir adam değildim. İçimde yaşadığım onca kargaşa varken bir de onun gevezeliklerine dayanacak halim yoktu. Geçen gün yine aramızda meydana gelen bir tartışmada onu boğmak istedim. Cidden atılıp boğazını tutmak ve sıkmak... Tanrıya şükür gözüm bunu yapacak kadar dönmemişti. Onunla tartışmak beni çok sinirlendiriyordu. Özellikle o güzel ağzını açıp bağırmaya başlayınca kafayı yiyordum. Çareyi dudaklarına yapışmakta bulmuştum. Sesi kesilmişti ve sessizlik beni memnun etmişti. Sonra her şeyi kırıp dökerek yatak odasına gittik ve seviştik. Sertçe.
Ona değer veriyor muydum bilmiyordum. Emin olamıyordum. Güzeldi, iyiydi; ama beni deli ettiği de bir gerçekti. Bugün ise başka bir tartışma konusu bulmuş, ağrıyan başımı daha da ağrıtmıştı. Ben de onunla sevişmeyi bile tercih etmeyerek evime gelmiştim. İlişkilerden nefret ediyordum. Ondan, kendimden, herkesten. Müziği seviyordum. Sadece müzik...
Sonra karanlıktan o tanıdık ses bana ulaşıp kulaklarımı doldurdu. "Şarkılarını seviyorum."
Bu sesi duymak sanki beni birazcık kendime getirmiş gibiydi. Yumruk yaptığım ellerimi gevşettim ve elimi kesmiş olan anahtarı gelişigüzel bir yere bıraktım. Işıkları açtım.
Liv en sevdiğim koltuğuma yayılmış, gözlerini kapamıştı. Kulağında kulaklıklar vardı. Az çok duyabildiğim müziğe bakılırsa benim şarkılarımdan birini dinliyordu.
"Ben de şarkılarımı seviyorum." Yavaşça yanına ilerledim. Kulaklıklarından birini çıkardı ve gözlerini açıp bana gülümsedi. Onu özlemiştim. Uzun zamandır yoktu.
"Yine nefret dolusun, öyle değil mi?" Yüzündeki gülümseme yok olmuştu. Bir şey demeyerek koltuklardan birine oturdum ve gözlerimi kapattım.
"Hayattan keyif almadığım için beni suçlayamazsın."
"Ama şarkı söylemekten keyif alıyorsun."
Tek gözümü açıp ona baktım. Bilmiş bilmiş bakıyordu. Bu beni gülümsetti. "Ve senden."
"Benden mi?" Şaşırmışa benziyordu. Sırıtarak gözümü tekrar kapattım. "Evet. Seninle olmak bana keyif veriyor."
"Demek öyle."
"Çok sevinme." Koltukta kayıp rahat etmeye çalıştım. "Sadece azıcık."
"Azıcık mı?"
"Evet."
"Çok fazla demiş olduğunu varsayacağım."
"Öyle varsayman gerçeği değiştirebilecek mi?"
"Sadece cümleni, gerçeği değil."
Derin bir nefes alıp verdim. Gözlerimi açıp ona baktım. "Gerçekten nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Liv?"
"Gerçeğin sadece hissedilerek öğrenilebileceğine inanıyorum. Öyle olduğuna eminim, çünkü öyle hissediyorum."
"İyi," kafamı salladım. "O zaman ben de herkesten nefret ettiğimi hissediyorum. Ve herkesin benden nefret etmesi gerektiğini, çünkü berbat bir insan olduğumu hissediyorum."
"Hayır," dedi. "Sen kimseden nefret etmiyorsun. Nefret etmek istiyorsun. Ve iğrenç biri değilsin, sadece öyle davranmak istiyorsun. İsteklerimiz gerçekleri çarpıtabilir Zayn. Sen, senden nefret etmelerini istediğin için herkese karşı bu kadar kötüsün. Kendini sevmiyorsun ve kendini kötü biri olduğuna inandırmaya çalışıyorsun. Bunu da insanlara zarar vererek gösteriyorsun. Ama insanlar buna rağmen seni seviyorlar. Sana hayranlar. Bu da seni deli ediyor."
"Hayran olunacak bir tarafım yok benim. Niye hayran oluyorlar? Olmasınlar."
"Seni seviyorlar, Zayn. Çok seviyorlar. Ne yaparsan yap, ne olursan ol."
Merakla ona baktım. "Sen de onlardan biri misin?"
"Hayır." Güldü. "Burada hayran olan taraf sensin."
Tek kaşımı kaldırdım. "Hayranın olduğumu mu ima etmeye çalışıyorsun?"
"Değil misin?"
Omuz silktim. "Kim bilir, belki de öyleyimdir."
Konuyu değiştirdi. "Peki Gigi ile nasıl gidiyor?"
Kahkaha attım. İğrenç bir kahkaha. "Bana Gigi'yi mi soruyorsun?"
Kafasını salladı.
"Onu beceriyorum," diye özetledim. "Canım nasıl isterse o şekilde."
Neden böyle söylediğim konusunda bir fikrim yoktu. Belki de Liv'in incinmesini istemiştim, bilmiyorum. Liv'in anında yüzü düştü. Kulaklıklarını çıkardı ve MP3 ile birlikte onu koltuğa bıraktı. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve beni anlımdan öptü. Sonra kulağıma doğru eğilip mırıldandı. "Seni seviyorum."
Gideceğini anladım. Onu durdurmak istedim ama yapmadım. Kalsın istedim ama kalması için bir şey yapmadım. O da gitti. Engel olmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gone
أدب الهواةZayn, doğum gününde normal ama bir o kadar da ilginç bir kızla tanışır. Bir anlığına kafasındaki bütün sorunları atabilmesini sağlayan bir kız... Liv. Fakat ertesi gün olduğunda kızdan hiçbir iz bulamayacaktır. Ve Zayn'in aklını bir soru kurcalamakt...