Elimdeki içki şişesini gözümün önünde salladım. Karanlık olmasına ve görüşümün bulanıklaşmasına rağmen şişenin içindeki sıvının dibe indiğini görebiliyordum. Şişeyi kafama dikip kalan sıvıyı ihtiyaçla sömürdüm. Şişeyi dudaklarımdan çekip bittiğini görünce de gereksiz bir öfkeye kapıldım. Sonra da arabamın açık camından şişeyi hiddetle dışarı fırlattım. Bağırdım.
Gecenin bir yarısı arabamla evimin tam karşısında, yolun ortasına park etmiş bir vaziyette duruyordum. Her şeyin sonuna geldiğimi hissediyordum. Normalde her zaman böyle hissederdim fakat bu gün daha derin, daha acı bir şekilde, her yerimde hissediyordum bunu. Bütün akşam boyunca bir kaçış yolu aramış, kendimi içkiye vermiştim. Gecenin sonunda da asıl kaçış yolunun farkına varmıştım: Ölüm. Ölüm beni tüm acımdan, kederimden kurtarabilirdi. Hayat beni tatmin etmiyordu, belki aradığım şeyi ölümde bulabilirdim. Ölümden sonra yaşama inanmıyordum. Bana göre bedenimle birlikte ruhum da ölecek, benliğim yok olacaktı. Kanımca benden geriye dünyada da, dünya dışı bir yerde de hiçbir şey kalmayacaktı. Böylesi daha iyiydi. O yüzden ölmeliydim.
Anahtarı çevirip kontağı çalıştırdım. Araba çalışır durumda olduğunu belirten, kulak tırmalayıcı bir ses çıkarmaya başladığında yüzümü ovuşturdum ve ellerimle direksiyonu sardım. Daha önce nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim. Ölüm dışında birçok şey düşünmüş; ama hiç ölmeyi düşünmemiştim. Biz insanlar böyle değil miydik zaten? İşimize gelmeyen hiçbir şeyi düşünmez, bir gün öleceğimizi aklımıza getirmek dahi istemezdik. Ölüm bir şekilde aklımıza düşse, sanki düşüncesi bile sonumuz olabilirmiş gibi hemen aklımızdan defetmeye çalışmaz mıydık? Çalışırdık. Bunun ne kadar gereksiz bir çaba olduğunun yeni farkına vardığım için üzülüyordum.
Çabucak yapıp bitirmek istiyordum. Bu yüzden biraz düşündükten sonra, arabamla hızlı bir şekilde evime çarpmaya karar verdim. Aklımdan bu geçerken gülüyordum. Kendi ölümümü kurgulayıp gerçekleştirmek komik geliyordu. Eğlenceliydi de.
"Yine kendin dışındaki kimseyi düşünmüyorsun."
Derin bir nefes aldım ve sol tarafıma bakmaya gerek dahi duymadım. Liv'in bu ortaya çıkışını tepkisizlikle karşılamaya karar vermiştim. Ne ona bakacak, ne konuşacak ne de tepki verecektim.
"Seni seven insanlara ne olur diye düşünmeden, sadece kendi mutluluğunu elde etmeye bakıyorsun. Bencilsin Zayn, çok bencilsin."
Ne kadar zor olsa da bir şey söylememeyi başardım. Konuşmamam onu hiç etkilemedi. Kelimeleriyle beni azarlayıp yerden yere vurmaya devam etti. "Ölüm ne işine yarayacak? Hayattayken yapabileceklerinden neden vazgeçiyorsun? Aptal mısın sen?"
"Ben onlar için yaşamıyorum!" diye bağırdım birden. Liv'e döndüm ve ürkek yüz ifadesine baktım. Öfkeyle doluydum. "Hayat benim hayatım. Kendi mutluluğumu başkalarının mutluluğundan üstün görmemin nesi yanlış? Neden beni gerçek anlamda tanımayan bir kitleyi düşünerek hayatıma yön vermemi istiyorsun?"
"Kimse sana onları kendi mutluluğundan üstün gör demiyor! Zayn, neden anlamıyorsun? Hayatı yaşanabilir kılan sevgidir. Sevgi, dünya üzerindeki bütün mücevherden daha değerli bir hazinedir. Görmüyor musun, insanlar sana bu hazineyi verebilecek kadar cömertler. Kendin diyorsun, seni gerçek anlamda tanımıyorlar bile. Ama bu hazineyi vermekten de çekinmiyorlar. Sevgilerini sakınmıyorlar."
"Onlardan beni sevmelerini istemedim. Sevmesinler beni. İstemiyorum!"
"Zayn, onları önemsediğini biliyorum. Derinlerde bir yerlerde bu yaptığının çok yanlış olduğunun farkındasın."
"Hayır, değilim!"
"Onları önemsiyorsun, biliyorum."
"Hayır! Ben sadece kendini düşünen bencil bir herifim!"
"Değilsin. Sen çok iyi birisin."
"Ben çok kötüyüm!"
"Eğer öyle olsaydın hâlâ seni seviyor olmazlardı Zayn."
"Ben öldükten sonra bunun bir önemi kalmayacak."
Liv'in yüzünden korku dolu bir ifade geçerken önümde döndüm ve gaza bastım. Hızla evime doğru düz bir güzergâhta ilerledim. Ölüme giden yolda bu kadar dingin olabileceğimi hiç tasavvur edemezdim.
Küçük bir çığlık kopardı Liv, arabanın eve çarpmasına az bir süre kalmışken. Ona baktım. Yüzü bembeyazdı. Döndü ve bana baktı. Gözleri korkudan çok hayal kırıklığıyla parlıyordu. Onun suratını bu halde gördükten sonra kendimi öldürmeye olan bütün direncim yıkıldı ve daldığım derin uykudan uyandım. Bir an önce frene basmalıydım!
Ben çaresizce frene basarken Liv direksiyondaki elimin üstüne elini koydu. "Seni seviyorum."
Bu, araba duvara çakılmadan önce duyduğum son şey oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gone
FanfictionZayn, doğum gününde normal ama bir o kadar da ilginç bir kızla tanışır. Bir anlığına kafasındaki bütün sorunları atabilmesini sağlayan bir kız... Liv. Fakat ertesi gün olduğunda kızdan hiçbir iz bulamayacaktır. Ve Zayn'in aklını bir soru kurcalamakt...