S O N

787 90 30
                                    

İntihara kalkışmamın ardından –ki arabada hava yastığının olduğunu unutup ölmeyi beceremememin ardından demek daha doğru olurdu– bir hafta gibi bir süre geçmişti ve ben ancak toparlanabilmiştim. İnsanlar ise hâlâ olayın şokunu atlatamamışlardı. Şimdiye kadar bir sürü haberimi yapmışlar, gündem konusu haline getirmişlerdi beni. Umursadığım söylenemezdi. Benim umursadığım tek şey Liv'di. Onu bu intihar girişimimden sonra bir daha görmemiştim. Bütün bir hafta boyunca bir kez bile görünmemişti. Ben ölmeyi becerememiştim belki; ama sanırım onu öldürmeyi çok güzel becermiştim. Bu bana kendimi, yaptığım tüm kötü şeylerin toplamından daha kötü hissettiriyordu.

Yattığım yataktan kalktım ve banyoya yöneldim. İlaç almam gerekiyordu. Ağrılarımın başka türlü geçeceği yoktu çünkü.

Banyoya girdiğimde, banyo dolabının karşısına geçip dolabı açtım. Doktorun verdiği ağrı kesici kutusunu elime aldım. İçinden bir tane hap çıkarıp ağzıma attım ve yuttum. Kutuyu dolaba geri koyarken dikkatimi bir şey çekti. Daha doğrusu dolaptaki ilaçlar arasından, prospektüsü dışarı fırlamış olan bir ilaç kutusu... Gözüm kağıdın üstünde yazan halüsinasyon yazısı üstünde takılı kaldı. Kaşlarımı çatarak uzun bir süre bu kelimeyle bakıştım. En sonunda ilaç kutusunu elime alıp adına baktım.

ANZYL.

İlacın adı buydu. Annemlerin beni zorla gönderdiği psikiyatristin yazdığı bir ilaç olduğunu hatırlamam uzun sürmedi. O sıralar depresif zamanlarımda olduğum için bana bu antidepresanı vermeyi uygun görmüştü. Ben de belli zamanlarda değil, işime geldikçe almıştım. Hiçbir faydası da olmamıştı fikrimce.

Prospektüsünü kutudan çıkarıp dikkatle okudum. Birçok yerini anlamasam da, yan etkileri kısmında yer alan halüsinasyon sözcüğü her şeyin özeti gibiydi.

Kutuyu dolaba fırlatıp hızlı bir şekilde odama girdim. Yatağımın üstüne bıraktığım telefonumu elime alıp annemi aradım. Bana, beni zorla gönderdiği doktorun numarasını vermesini istediğimi söyleyince şaşırdı. Fakat beni ikiletmeden numarayı verdi. Telefonu kapatıp doktoru aramam uzun sürmedi.

Doktor, ikinci çalışta açtı. "Merhaba?"

Derin bir nefes aldım. "Merhaba. Ben Zayn Malik. Sizi bir ilaç hakkında bilgi almak için rahatsız ediyordum. Adı ANZYL."

"Anlıyorum. Peki bu ilaç hakkında tam olarak ne bilmek istiyorsunuz?"

"Yan etkileri arasında halüsinasyonun da olduğu dikkatimi çekti de... Bunun ne şekilde ortaya çıkabileceğini merak ettim. Mesela gerçekte var olmayan bir kişiyi karşımızda gerçekten duruyormuş gibi görmek ve onunla konuşmak? Halüsinasyon bunun olmasına sebep olabilir mi?"

"Tabii," diye onayladı beni doktor. "Bu tarz şeyler çoğu hastamın başına gelmiştir. Genellikle halüsinasyon görme durumu, ilacı aldıktan bir saat sonra ortaya çıkıp kısa süre zarfında kişi üzerinde etkili oluyor. Kişi bazen hayatta olmayan yakınını, bazen de tamamen kafasında kurguladığı kişiyi karşısında capcanlı bir halde görür hale gelebiliyor."

"İnsan nasıl kafasından yeni bir görüntü ve farklı düşünceleri olan biri yaratabilir ki?"

"Aslında o kadar da zor değil, Bay Malik. Hayatımız boyunca milyonlarca farklı insanla karşılaşıyoruz. Konuşmuyor olabiliriz, fakat yüzlerini görüyoruz. Bazen bazı suratlar bilinçaltımıza yerleşiyor. Beynimiz de ihtiyacı olduğu bir an geldiğinde bunu kullanıyor. Yeni bir görüntü yaratmayı bu şekilde açıklayabilirim. Düşünce kısmına gelirsek... Kişi, yeni düşüncelerden oluşan birini halüsinasyon olarak görmüyor. Gördüğü ve konuştuğu şey aslında kişinin kendi iç çatışması sonucu ortaya çıkan, kendi içinde barındırdığı düşüncelerin tam zıttı düşüncelere sahip bir kişilik oluyor."

Şaşıp kalmıştım. Kısa bir müddet sustuktan sonra teşekkür edip telefonu kapattım. Yatağıma çökerken öğrendiğim her şeyi kafamda anlamlandırmaya çalışıyordum.

Aklıma ilacı içtiğim zamanlar geldi. Daha önce hiç dikkat etmemiştim fakat şimdi hatırlıyordum ki, ilacı ne zaman içsem Liv hep orada oluyordu.

İnanamıyordum! Bunca zamandır beni kendime getirmeye çalışan Liv, aslında bendim. Onun düşündüğü şeyler benim düşüncelerimdi. Çabaları benim çabalarımdı. İçimde bir yerlerde, öyle düşünüyor ve öyle hissediyordum. Buna seviniyordum. Demek ki sandığımın aksine, ben içerde bir yerlerde hâlâ iyi biriydim. En önemlisi de, deli değildim.

Sevinmemin yanı sıra, üzülüyordum da. Benim, bana göründüğü zamanlarda derin bir bağla bağlandığım Liv'imi kaybetmiş hissediyordum. Bir daha o ilacı kullanmayacağımı biliyordum. Bu da Liv'i bir daha göremeyeceğim anlamına geliyordu. Hayatıma belli zamanlarda, anlık bir şekilde giren Liv, artık birden kayboluvermek yerine, yok olacaktı. Onu özlediğimi şimdiden hissedebiliyordum.

*

Bir cumartesi akşamıydı. Yağmur yağıyordu. Bense her şeyin başladığı o dükkânda oturmuş, yağmurun yağışını seyrediyordum.

Cebimden sigara kutum ve çakmağımı çıkardım. Kutudan bir sigara çekip aldım, sigarayı dudaklarıma yerleştirdim. Çakmakla sigarayı yakıp bir nefes çekerken beklenti içindeydim. Ben, bir anda beliriverip bana bağırıp çağırsın diye Liv'i beklerken, yanıma erkek bir garson, elinde küllükle yaklaştı. Küllüğü masama bırakırken hafifçe gülümsemeyi de ihmal etmedi.

Arkama yaslanıp ofladım. Dudaklarımın arasından sigarayı çekip küllüğün içinde söndürdüm. Tadım kaçmıştı.

Ayaklanıp hesabı ödemek üzere kasaya yöneldim. Kasiyer, kasada durması gerekirken, garson kızlardan biriyle lafladığından, beni fark etmesi biraz uzun sürdü. Onun kasaya geçmesini beklerken, ben de kasanın yanına yerleştirilmiş çerçeveleri incelemeye koyuldum. Her birinde farklı insanların fotoğrafları vardı. Sanırım çalışanlar dükkânı ziyaret edip bir şeyler içen insanları fotoğraflıyor, böyle de bir uygulama yapıyorlardı.

Gözlerim fotoğraflar arasında gezinirken, o tanıdık yüzü fark etmemle dondum kaldım.

Bu Liv'di! Görür görmez tanımıştım. Aynı yeşil gözler, aynı parıldayan saçlar, aynı ten, aynı gülümseme. Yanında sarışın bir kız vardı, sarılıyorlardı. Çerçeveyi elime alıp arkasını çevirdim. Çerçevenin sol üst köşesine keçeli kalemle Alicia ve Liv, 12.01.15 yazılmıştı.

Güldüm. Çerçeveyi yerine koydum ve beni dikkatle izleyen kasiyere döndüm. Bana ödemem gereken ücreti söyledi. Cüzdanımdan söylediğinin üç katı kadar para çıkarıp ona uzattım. "Üstü kalsın."

Dükkândan çıkarken arkamda şaşkın bir kasiyer ve bana bir fotoğraftan çok daha fazla şey ifade eden, çerçevenin içine hapsolmuş güzel bir kız bıraktım.

.SON.

GoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin