*** Ki sen Gökyüzümün en güzel bulutusun... ***
Herkesi sevebilir, Herkesten hoşlanabilirsin. Fakat herkesi hissedip, sayfalarca yazamazdın. Oysa ki ben onu anlatmak için kaç kitap yazardım... Ama işte bazen hayat kendi senaryomuzdaki oyuna göre gitmez. Arada tren raydan çıkar, belki de büyük felaketlerle sonuçlanırdı. Çünkü mutlu son diye bir şey yoktu. Eğer son varsa mutluluk yoktu...
Eve giderken gözüme bir iş ilanı takılmıştı. Okula yakın bir çevrede ki ufak bir pastacı için eleman aranıyordu. Belki çalışmak için erkendi benim için ama kafamı dağıtmak için gayet güzel bir yer gibiydi. Hiç vakit kaybetmeden içeri girdim. Burası ufak bir kasabaydı. Herkes herkesi tanırdı. Çok fazla kişi de yoktu. Bu yüzden kafa dinlemek için gayet güzel bir bölgeydi burası. İçeri girdiğimde saçları beyazlaşmaya tutmuş belki altmışlarındaki kadın tezgaha arkasını dönmüş duruyordu. Korkutmak istemedim bu yüzden '' Şey... Im... Bakar mısınız?'' dediğimde kadın bana dönüp bütün sevecenliğiyle '' Ahh, Üzgünüm tatlım dalmışım. Ne istemiştin?'' dediğinde '' Ben aslında eleman arıyormuşsunuz... ve aslına bakarsanız burada çalışmayı çok isterim.'' diye bende gülümsedim bu sefer. Kadın hızlıca yanıma geldi ve masaya oturdu, bende hızlıca yanına geçip oturdum. İsminin Nursel olduğunu öğrendiğim kadın bana öncelikle işten bahsetti. Hafta içi okulum olduğu için 5'den sonra gelebileceğimi fakat cumartesi günü tüm gün çalışmam gerektiğini söyleyip gelen müşterilerle ilgilenmeye başladı. Bende bu sırada cafeyi inceleme fırsatı bulmuştum. Çok büyük değildi fakat buna rağmen Nursel abla çok güzel değerlendirmişti. Kapıdan girdikten sonra hemen karşınızda pasta, börek, kurabiyeleri görmek mümkündü. Hemen arkasında içecekler vardı. -kahveyi gördüğüme yemin edebilirdim- diğer iki taraftaysa masalar ve renk renk sandalyeleri görüyordunuz. Benim tercihim maviden yanaydı ama neyse. Duvarlarda bir sürü tablolar vardı. Cafeyi cıvıl cıvıl gösteren çiçekler ve pencerelere kattığı menekşeler apayrı bir renk katıyordu. Nursel abla gibi burası da cıvıl cıvıldı...
İş saat 5'te başladığı için okuldan çıktıktan sonra 1 saat boş zamanım kalıyordu. Zaten eve gidip en fazla test çözüyordum. Annemin de itiraz edeceğini zannetmiyorum zaten. Nursel abla yanıma gelip '' Tatlım istersen yarın başlayabilirsin. Bugün fazlasıyla yorgun duruyorsun zaten.'' dediğinde bir kez daha ne kadar da anlayışlı bir kadın olduğunu anlamıştım. İçim ısınmıştı sanki. Hızlıca sarılıp '' Çok teşekkür ederim gerçekten yarın saatinde burada olacağım'' diyip çıktım. Mutluydum. Yani en azından aklıma Arda gelene kadar. Umursamaya ve aklımdan göndermeye çalıştım. Ne kadar yapmak istesemde. '' Yıllardır neredeyse sadece uzaktan gözetlediğin çocukla sırf bir kızı yan yana gördün diye ne bu öfke'' diye söylendi iç ses. Eh! O da haklı şimdi. Düşününce bana en iyi gelecek şeyin gökyüzüne bakıp bulutları incelemek olacağını fark ettim. Sırf bu yüzden babamla odamı çatı katına taşımıştık. Böylece her gece yıldızları izleyebiliyordum. Ne müthiş değil mi ? Eve girip hızlıca siyah taytımı üzerine de mavi tişörtümü giyip çıktım. Hava çok sıcak değil, fakat soğuk ta değildi. Anahtarı elime alıp bahçeye çıktım.
Havanın kararıp yıldızların bile ortaya çıkmasını izledim. Saat kim bilir kaçtı ve ben kaç saattir buradaydım. Üstelik merak eden kişi sayısı kocaman bir sıfırdı. Merak edilmeyi zaten sevmezdim ama fazla mı yalnızdım acaba bu hayat için ? Sonra tekrar yıldızları incelemeye başladım. Ne kadar da güzeldi. Şimdi burada olsaydı... Göğü izlerdik beraber... Her şeyi unuturduk... Zaman dururdu bizim için... Belki kitaplardaki gibi sanki Dünya da bir tek biz varmışız gibi olur... Nefesin nefesime karışırdı... En azından mutlu olurduk be adam. En azından ufak bir tebessümünle bile yılların acısını unuttururdun bana kim bilir ? Ama bunlar yalnızca umuttu işte. Ve eğer umuttan bahsediyorsak; Ben Ankara'da bir vapur bekliyorum... Öyle bir çaresizlikti benim ki.Hava biraz soğumaya başladığında yanıma hırka almadığım için kendime küfürler edip içeriye geçtim.