Sabah okula yetişdiğim de 1. ders daha yeni bitiyordu. Ve eğer okula tek başınıza gidiyorsanız üstelik de tüm okul bahçedeyse bu tüm gözlerin neredeyse size dönmesi demek olur ve bunu ben milyon kez yaşamış olarak test edip onaylamış oluyorum. Kapıdan girerken tek kolu düşen çantamı tekrar düzelterek okula giriş yaptım. Tahminlerim doğru çıkmıştı. Geç kalmaktan da nefret ediyordum açıkçası. Bir kaç merdiven tırmandıktan sonra nefesimi seslice dışarı verdim. Eğik kafamı kaldırdım çıkmam gereken üç dört merdivene baktım. Bir bitin bee. Zaten bedenimi zorca taşıyan bacaklarımı bırakıp merdivene oturuverdim. Pis ya da temiz gram umurumda değildi zaten. Açık saçlarımı da öne atıp durdum öylece. Yanıma oturan bedeni hissetmiştim. Ki bu kişi de en fazla Cansel idi. Okulda konuşup adam akıllı anlaştığım bir tek o vardı. O da zaten resmen arkamdan iş çevirmişti. Arda'ya olan hislerimi bilmesine rağmen bana kırıcı şeyler söylemişti. Her neyse bir de onu takacak değildim. "Ne var Cansel? " diye soruverdim birden. " Merak ediyorum da Alya, dün benim eski sevgilimle avm de beraber gördüm sizi. Bir intikam mı seziyorum havada? Cidden Alya intikamını benim eski sevgilimle birlikte olarak mı alacaksın? Bu kadar alçaldın mı güzelim? Her neyse ne yaparsan yap pek bir yerime taktığım söylenemez. Biz de zaten dün hemen arkanızda ki masa da Arda'yla beraberdik." diye tüm gerçekleri yüzüme vuracak uzun bir cümle kurdu. Sonra da yanımdan def olup gitti. Bir insan nasıl bu kadar kısa sürede değişirdi? Yoksa ben mi kördüm? Allah kimseyi en yakın arkadaşından nefret ettirmesin. Aklımda bir sürü soru vardı! Eski sevgilim dediği şahıs Cengiz oluyordu. Ve evet dün Cengiz'in dediği gibi gerçekten de o arkamda ki masada da onlar vardı o halde.
Hızlıca oturduğum merdivenden kalkıp yangın merdivenin önüne geçtim ve çantama kattığım telefonumu çıkartarak Cengiz'i aradım. İçimde öfke vardı. İntikam alma isteğiyle dolup taşıyordum sanki. Çaldı, çaldı, çaldı... Öfkeyle kapatıp tekrar çantama attım. " Geri zekalı mı ne ya" diye kendi kendime söylenerek ayağa kalktım ve yangın merdivenin kapısına dönüverdim. Vücuduma yayılan şok etkisiyle kalp atışlarım hızlandı. İçimde ki öfke bu suratla dağılması gerekirken daha da arttı. Daha da öfkelendim. Dün Cansel'le dışarı çıkmış gezmişti. Aslında kızgın olmam gereken şahıs kesinlikle Cansel'di ya da kendimdi. Böyle birisini nasıl tanıyamadım ki. Kapının pervazına yaslanıp durmasını umursamadım ve hızlıca suratına dahi bakmadan hızlıca geçtim ve sınıfa girdim. Zil çalmasına rağmen hoca gelmemişti. Ders de zaten biyolojiydi. Çok tatlı bir hocaydı. İsmi de Aysun'du. Omzuna gelen kahverengi saçlarıyla kıyafetlerini uyumlardı. Minyon bir tipi vardı. Böyle annem olsa tontiş yanaklarını sıkardım durmadan. Bu düşünceyle ufaktan kıkırdadım ve sırama oturuverdim. Bir kaç dakika sonra da Aysun hocanın gelmesiyle sınıftaki saçma sesler ve ciyaklamalar kesildi.
Kafamı gömdüğüm sıramdan çıkış zili ile kaldırdım. Etrafıma saçtığım kalemlerimi toparlayıp sırt çantamın içine fırlattım ve 3-4 kişi kalan sınıfa dahada tahammül edemeyip çıkıverdim. Karşıda ki duvara yaslanıp ellerini birleştirip bizim sınıfa bakan bir Arda görmek sınırlarımı aşardı. Büyük ihtimalle de Cansel'i bekliyordur. Ben suratına bile bakmayı düşünemezken o bana doğru yaklaştı ve durdu birden. Bir şey söylemeye mi çalışıyor bu? Gözümün içine baktı önce bir kaç saniye. Ben neden burada duruyordum ki? Ayaklarımın yürüyüp okuldan çıkması gerekirken, beynim yolladığı sinyalleri kalbim engelliyordu. Kafamı eğdim ve bir ciyaklamaya benzeyen bir sesle tekrar kaldırdım. Tabii ki de Cansel'den başka kimse olamazdı. Beni itekleyip Arda'nın omzuna elini katıp sarı uzun saçlarını geriye attı ve " Gitmiyor muyuz? " dedi. Hani böyle bir an vardır ya içimizin burukluğu, kalbinizin kırıklığı taa gözlerinden belli olur. Öyle bir durumdaydım. Karşıma geçse biri gözlerimin içine baksa, en derinine baksa anlardı kalbimin nasıl paramparça olduğu, anlardı kalbimin üzerinde nasıl tepindiklerini. Anlamayan tek kişi ise Arda olurdu. Beni tüm dünya anlasa Arda yine ve yine anlamazdı. O bir tek bana kördü. Ben de bir tek ona gökkuşağıydım... Arkama dahi bakmadan merdivenlere yöneldim. Böyle anlarda daima ellerim titrer ne yapacağımı bilemezdim. Bacaklarım titrer beni taşıyamayacak hale gelirdi. Şu an ki gibi... Son bir kaç merdivene baktım. Merdivenin korkuluğundan destek alarak merdivenleri indiğimde titreyen telefonumu yeni fark ediyordum. Dersten çıkarken sesini açmayı da unutmuştum zaten. Yanıp sönen ekrana baktığımın da Cengiz'in aradığını fark etmiştim. Ne diyecektim ki? Sabah ne için aramıştım ya ben bunu? Hıh, evet! Daha fazla uzatmadan açtım ve az önce Arda ve Cansel'le olan piskolojiye bile aldırmadan "Selam, ne haber? " deyi verdim. Ruhsuz hissediyordum. Harbiden. En yakın arkadaşın sandığın kişinin ne kadar sahtekar olduğunu fark etmek zor olmuştu. Ya Arda? Onun neyden haberi vardı ki? Hiçbir şeyden. Benim suçumdu. Söyleseydim böyle olur muydu hiç? "Alyaa" diye seslenen Cengiz'in sesini duyduğumda "Ah kusura bakma. Efendim? " dedim. "Bugün buluşabilir miyiz? Sanırım okuldan çıkacaksın birazdan. " Bir lisenin çıkış zilinin ne zaman çaldığını unuttuysa eğer büyük ihtimalle de üniversiteye gidiyordur. "Çıktım bile." diyerek cümlesini düzelttim. İşe gidecektim fakat önce eve uğrayıp üzerimi değiştirmeli ve bir şeyler atıştırmalıydım. "Hıh, iyi güzel. Şimdi nerede buluşuyoruz? " Ne saçmalıyor bu cidden ya? Onunla buluşacağımı mı söylüyor? Yok daha neler? Yeni bir aksiyona hayatımda yer yok kusura bakma Cengizcim. Düşüncelerimi dile dökerek " Seninle buluşacağımı mı düşünüyorsun bir de? Saçmalama lütfen! "
"Alya o halde beni ne diye aradın anlatsana? " Of yağ gibi hep üste çıkıyor be bu! " Tamam Cengiz. Bugün olmaz yalnız, yarın buluşuruz." deyip görüşürüz deme ihtiyacında bile bulunmadan kapattım telefonu. Sanırım öfkemi Cengiz'den atıyordum. Üstelik en nefret ettiğim şey olmasına rağmen. Sonra da gereksiz bile olsa ufak bir özür mesajı atıp yaklaştığım evime mutlulukla baktım. Okula gitmek istemiyordum. Mümkünse odama kapanıp çıkmamayı hatta odamda ölmeyi diliyordum. Ama biliyordum ki; benim istediğim her şey kursağımda heves olarak kalırdı. Bu hep böyleydi. Asla da değişmedi. Bir önemi de yoktu. Çantamı açıp anahtarlığı aradım. Kalemlerimi olduğu gibi fırlattığım için zor oluyordu. O sırada gözüme beyaz bir zarf ilişti. Yok artık. Bir daha mı? Yeter artık bu sefer okumayacağım. Yok efendim gizli bir hayranlıklar. Adam ol da çıksana karşıma ya üf. Zarfı parçalarına ayırıp çöp kutusuna döndüm. Yolun karşısında elinde sigarasıyla duvara yaslanan Arda içimde hem öfke hem sinir hem de mutluluk yaratıyordu. Bana tüm hisleri aynı anda yaşatan adam... Seni gerçekten çok seviyorum... Bir kaç saniye baktım öylece. Cidden Cansel'i seviyor muydu? Sormaktan zarar gelir miydi? Kendimi birden karşı yola geçerken buldum. Bacaklarımı kalbim yönlendiriyordu resmen. Beynim "Hemen evine dön! " derken kalbim tam tersini söylüyordu. Kalbimi dinliyordum farkında olmadan. Arda ise yaslandığı duvardan ayrılıp sigarasını yere attı ve söndürmeye bile gerek duymadan o da benim gibi yürümeye başladı. Benim kaldırıma geldiğim sırada o da kaldırım kenarına gelmişti. Zaten boyum ona göre yeterince kısaydı. Bir de o kaldırıma çıkınca iyice benden uzun oluyor ve kafasını eğip bana bakıyordu. Bende kafamı iyice kaldırmış masmavi gözlerinin içinden gökyüzünü inceliyordum. Karışıktı. Anlayamıyordum. Ne vardı o gözlerin içinde? Arkamdan geçen bir halk otobüsüyle açık saçlarım savruldu ve yüzümü kapattı. Koltuk altlarıma giren ellerle havalandım ve birden kendimi kaldırımın üzerinde buldum. Arda'nın yaptığı şeye şaşkın bir şekilde bakarken saçlarım birbirine girmişti. Elimle saçlarımı düzelttim. "Sağ ol" dedim kısaca. "Senin için yapmadım. Başıma kalacaktın ondan. "deyip ne kadar öküz olduğunu tekrar dile getirdi. Arkasından gittim bende. Yürüdü ve bir kaç adım sonra durdu ve bende kendimi frenleyip durdurdum. Arkasını döndüğü an bütün cesaretimi toparlayıp "Cansel'i seviyor musun? " dediğim sırada o da" Dün Cengiz-" deyip sustu birden. Gözlerini gözlerime sabitledi. Sanki, sanki bizim haricimizde hiç kimse kalmamıştı dünyada. Zaman tüm anlamını yitirdiğinde geriye kalan tek şey gözlerimiz oldu. O benim gözlerime baktı. Ben de doyasıya yüzünü inceledim. Biz ne yapıyorduk burada? Böylece birbirimize bakarak? Gören deli zannederdi! Paten süren çocuğun birden aramızdan geçmesiyle tüm büyü bozulur gibi oldu. Her şey gözüme yeni ilişti. Çevrede ki insanları yeni gördüm resmen. " Her neyse unut gitsin. Açıklama yapmana gerek yok. Saçmalıktı. " deyip arkamı döndüm. Öyleydi! Hayatımın aptallığını yapmıştım. Ne halta geldin kızım ya. Tam arkamı döneceğim sırada neredeyse geldiğimden beri bir defa açtığı ağzını açıp konuşmaya başladı. " Cansel yalnızca kendini umutlandırıyor. Senin arkadaşın sonuçta. Bilirsin boş umutlar bunlar." diye açıklama yaptı. Hemde daha tam olarak tanımadığı kıza. Adımı bile bilmiyordur. Hayatımı ya da her hangi bir şeyimi. "Evet bilirim, arkadaşımdı... " deyip tekrar konuşmasına bile izin vermeden yola atladım. Sonra Arda'nın tam konuşacağı sırada cümlesini bölmüştüm az önce. Ve sanırım söylediği iki kelime " Dün Cengiz" olmuştu. Birden yola daha ilk adımımı atmışken arkamı döndüm. Sorsam yanlış anlar mıydı? Sonuçta Cengiz ile alakalıydı. Tüm cesaretimi toparlayıp arkamı döndüm. Duvara yaslanmış cebinden sigara paketini çıkartıyordu. Tanrım, şu görüntüyü hafızama silinmeyecek şekilde kayıt etsek olur mu? Sigara paketini cebine tekrar kattığı sırada konuşmaya başladım. '' Bir şey mi söyleyecektin? '' kafasını yerden kaldırıp masmavi gözleriyle bana baktı. İçimde ki hisler tarifsiz bir şekilde midemde ki boşluğa sebep olsa da sakin davrandım. '' Hayır. '' ama emindim!.. Umursamadım ve omuzlarımı silkip eve geçtim. Tabii ki hızlı kalp atışlarım garip hislerim ve aklımdan çıkartamadığım Arda ile..