Bölüm 3

27 4 6
                                    

       *** Sorsan ikimizde maviydik; Ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü. Anlatabildim mi? Eğer gökyüzü bir parça kağıt, deniz bir şişe mürekkep olsaydı yine de sana olan duygularımı yazmaya yetmez... ***

      *** Maviydi Benim Sevdam. Yüreğime sığamadı, Gökyüzünü boyadı. ***

        ------------------------------------------------------------------------------

       Okul çıkışı Cansel'le 1 saatlik zamanımız olduğu için ilk olarak eve uğrayacaktık. Annemin gelmesi için erken bir zamandı zaten, bu yüzden kimse yoktu. '' Alya...Alyaa! ''  diye kolumu dürten Cansel'e döndüm '' Efendim Cansel ? '' dediğimde kafasıyla yolun orayı göstererek '' Şu Arda mı bana mı öyle geliyor? ''  dediğinde hızlıca kafamı o yöne çevirdim. Ardaydı... Cansel'in Ardayla bir kaç defa konuştuklarına şahit olmuştum fakat uzaktaydım. Yani bir şekilde tanışmışlardı. Arda bizim evin sokağına doğru yürürken heyecan yapmıştım. Şimdi ? Arda bizim mahalle de mi oturuyordu? Öyle bir imkan olabilirdi çünkü ben dışarıya bile sadece gökyüzünü izlemek için çıkan bir kızdım. Bir de okula gitmek için ama şu an ne saçmalıyordum. Cansel'e dönüp " Şu an takip etmeyi ne kadar isterdim bilemezsin. Fakat geç kalırım.Nereye gidiyor ki? Neyse eve gidelim hadi" diyerek koluna girdim ve çekiştirerek yürümeye başladık.Bir yandan da ona bakmaya çalışıyordum.

    Evde atıştırmalık bir şeyler yedik ve hızlıca odama çıktık. Rahat bir şeyler giymeliydim çünkü gerçekten ilk iş günümdü ve özenli olmak istiyordum. Kot şortumu giyip onun üzerine de bir tişört giydim. Cansel'e dönüp '' Ne giymek istersin ? Rahat bir şeyler olsun bence.'' diyip dolabımın önüne çekiştirdim. Siyah bir pantolon ve kırmızı bir tişört seçip banyoya gitti. Bende üzerimi değiştirip saçımı hızlıca topladım ve çıktık. 

     2 Saat sonra 

Çok yorulduğum söylenemezdi ama ister istemez bir yorgunluk çökmüştü. İlk başlarda okul çıkışı olduğu için bir çok öğrenci geldi. Daha sonra müşteri sayısı azaldıkça oturup Cansel'le de konuşabiliyordum. Nursel ablayla tanıştırdığımda ikisinin ne kadar iyi anlaştığını gördüm. Nursel abla giyinmesini çok güzel biliyordu. Takıları hiç eksiksiz vardı. Cansel'le bu yönden çok güzel anlaştılar. Cansel'e dönüp '' Nursel ablayla çok güzel anlaştınız. Ortak yönleriniz de var. Çok tatlı bence ya. '' dediğimde büyük bir heyecanla '' Çok kafa kadın yaa! '' diye konuştu. Kapının açılması ve zilin çalmasıyla arkamı döndüm.Bir grup öğrenciydi. Sanırım bizim okuldanlardı. Bir kaçını gördüğümden eminim. Tam ayağa kalkıp yanlarına ilerleyecekken kafamı tekrar o yöne çevirdim. O Arda mıydı ? Hızlıca kafamı Cansel'e çevirdiğim o da Arda'yı inceliyordu. Ne bu samimiyet canım! Ama bana ne dimi. İç sesim '' he sana ne he '' dediğinde ona hak verdim ama bundan ona ne? Cansel'in görüş açısını kapatmak için hemen masasının önüne geçtim ve birazdan geliyorum diyerek bana bakmasını sağladım. Uyuz kız. Ama seviyorum ya! Cansel sarı saçlı gayet güzel bir fiziği olan bir kızdı. Önlüğümün cebindeki not defterini çıkartıp oturdukları masaya ilerledim. Onlar kendi aralarında ne alacaklarını kararlaştırırken ben kafamı kafamı kaldırıp bakamıyordum çünkü bakışlarını üzerimde hissediyordum. Böyle bir şey vardı sanırım. Birisi size baktığında onu hisseder kafanı kaldırıp o yöne doğru bakarmışsınız. İşte öyle bir durumdu, aman neyse ya... Düşüncelerimi bölen Arda'nın '' 6 tane espresso alabilir miyim '' diyen sesiydi. Bir erkeğin sesi ancak bu kadar kadifemsi ve yumuşak olabilirdi. Kafamı kaldırıp deli cesaretiyle gözlerinin içine baktım. '' Başka bir şey var mıydı? '' diye onun inadına bende onun gözlerinin içine baktım. Kaybolmuşum gibi hissettim. Hani çocukken annenizin elini bırakırsınız da bir kaç dakika da olsa içinizi bir korku kaplar ve annenizi bir daha hiç bulamayacağınızı düşünürsünüz ya. Tam da öyleydim işte. O gözlerin içinde hapsolmuş gibiydim. '' Kendine gel Alyaa! '' diyen iç sesime hak verdim. Ulan bir kez de şu iç ses haksız olsun be! '' Hayır '' diye düz bir şekilde cevap veren Arda yine beni hayal dünyamdan çekip çıkarttı. İçeceklerin olduğu kısıma dönüp espressoları hazırlamaya başladım. Hiç kafamı kaldırıp bakmadım. Masaya gidince de bakmayacaktım. Peki ya o filmlerde ki ya da kitaplarda ki gibi Arda'nın üzerine dökülürse ve ben üzerini sileyim derken daha da berbat bir hale getirirsem ne olacaktı ? Allah'ım ne saçmalıyordum ben böyle ya ? Nursel abla '' Alya! Bardaktan dolup taştı farkında değil misin tatlım? Birazcık daha dikkatli olursan sevinirim. İlk iş günün bugün üzülme olur böyle şeyler. Benim birazcık işim var zaten bir kaç saat sonra da dükkanı kapatırız. Anahtarı buraya bırakıyorum sen kapıyı kilitlersin. Kolay gelsin tatlıım '' diye sarılıp öptü ve askılıktan ince beyaz ceketiyle siyah çantasını alıp çıktı. Anahtarı şortumun arka cebine sıkıştırıp bardaktan taşan espressoya baktım. Ah be akılsız kafam! Hepsi Arda'nın suçu çıkmıyor ki aklımdan ben ne yapayım. Hemen Bardağı değiştirdim ve hepsini düzenlice tepsiye katıp yanlarına doğru ilerledim. Sanki her bir adımımda aramızda ki bağ daha da kuvvetleniyor ve ben ona biraz daha çekiliyordum. Neydi bu? Aşk mı? Aşkın daha ilerisi var mıydı? Seni canımdan çok seviyorum falan derler, o muydu aşk? Yoksa her gencin hoşlanıp unuttuğu ilişki miydi aşk? Sahi aşk neydi? Bunu bir gün gökyüzü incelerken düşünmem gerektiği kanısına vardım ve bardakları herkese dağıttıktan sonra tepsiyi sol elime alıp tezgaha bıraktım. Cansel'e döndüğüm de oradakilere bakıyordu. '' Canım sen kim köpeksin'' diyesim geliyordu bazen ama ben şeytana uyar mıyım? Asla! Cansel sonunda bakışlarını bana çevirmeyi başarıp '' Alya! Bunların burada ne işi var ya'' diye kulağıma fısıldadığında ne kadar saçmaladığını fark ettim. '' Farkındaysan burası halka açık bir cafe, her isteyen geliyor ve gidiyor. Abartılacak bir durum yok.''  diye gayet mantıklı bir açıklama yaptığımda ters bir bakış atıp saatine baktı. '' Neyse ben gideyim artık hem geç olmuş annem merak etmesin '' deyip kalktı. Oysaki annesi 2 aylık bir iş programı gittiğini ikimizde gayet açık biliyorduk. Yalanını yakaladığımı ve o da yalan söylediğini fark ettiğinde hızlıca kafasını kaldırıp açıklama yapmaya başladı; '' Kanka annem derken belki gelmiştir diye şe- '' diye söylendiğinde cümlesini yarıda kesip '' Gerçekleri bildiğimde, yalan söyleyenleri dinlemeyi seviyorum. '' dediğimde ufak çaplı bir şok yaşadı fakat ona rağmen ''Neyse görüşürüz '' diyip çıktı. İşte yüzsüzlüğün beden bulmuş haliydi. Arkasından baktığımda Ardaların masasının yanında geçerken dikkatle o masaya baktığını fark ettim. Derdi neydi bu kızın? Yalan söylenmesinden nefret ettiğimi biliyordu. Beni herkesten iyi tanıyordu ve yalandan ne kadar nefret ettiğimi gayet iyi biliyordu. Bu havası kimeydi peki? Şu an onu kafama takıp uğraşacak halim yoktu. Cansel çıkarken içeriye bir kaç müşteri girdi ve bende onlarla ilgilenmeye başladım. Meşhur küçük defterime yazmayı ihmal etmeden hemde... 

      Ardaların masalarında ki bardakları toplamak için o masaya yöneldim ve tepsiye hepsini yerleştirdim. Arda'nın elinde ufak benimkine benzer bir not defteri vardı. Ne yazıyordu acaba? Cansel'e olan sinirimden Arda'nın yüzüne bile bakmıyordum şuan. Bardakları arka taraftaki mutfağa götürüp çıktığımda Arda espressoların parasını vermek için kasanın o tarafta duruyordu. Parasını uzattı ve benimle ilgilenir gibi '' Burada çalışmaya yeni başladın herhalde'' diye soru yöneltti. Ah! İlk sohbetimiz olacaktı sanırım. Ya da onun gibi bir şey bilemiyorum. ''Evet. İlk iş günüm'' dedim kısaca. Gözlerinin içine bakıp. '' Hiç amatör durmuyordun ? '' dedi. Ne yani beni mi izlemişti? Bu soruyu içimde saklayamayacaktım. '' Orada oturduğun süre boyunca beni mi izledin sen? '' diye sorduğumda açığını yakaladığını anladım. Elini ensesine götürüp yere bakıyordu çünkü. Çünkü senin tatlılığına kurban olurum ben. Ne diyorum ya ben? Arda'nın arkadaşlarına baktığımda bir kaçı bize bakıyordu. Büyük ihtimal niye bu kadar uzun sürdüğünü düşünüyorlardı. Arda'ya döndüğümde soruma cevap vermemişti. Ya da verememişti... '' Neyse, kolay gelsin size. '' deyip gitti. Ne yani gerçekten beni mi izlemişti? Ama öyle olsaydı fark ederdim. Ya da hissederdim. Cansel'e olan sinirim olmasaydı hissederdim evet. Olumsuz bir cevap vermediğine göre izledi. '' Ama olumlu bir cevap da vermedi tatlım'' diyen iç sese '' Lan çocuk cevap vermedi işte neyin davası bu ya '' diye cevaplandırıp kovdum. Sonra içimden kötü kız kahkahası atıp cafede kimsenin kalmadığını saatin neredeyse 9'a geldiğini gördüm. Artık gitmeliydim. Üstelik annemin haberi yoktu. Bu konuyu bir an evvel onunla konuşmam gerekiyordu. Önlüğümü çıkartıp askıya astım ve ceketimi üzerime geçirdim. Akşamları burası serin oluyordu. Etrafa biraz çeki düzen verip dışarı çıktım. Kapıyı kilitleyip yolu inceleye inceleye yürümeye başladım. Tüm günün yorgunluğu üstümdeydi. Aklıma yaşadıklarımı getirdim. Tatsız şeyler de yaşamıştım. Belki düşününce mutlu olmama sebebiyet verecek şeylerde. Sonuçta ben kaç yıldır sadece uzaktan izlediğim o çocuğun bugün çıkıp benimle ilgili sorular sorması beni mutlu ederdi. Beni ufak olan her şey mutlu ederdi. Arda'nın gözleri... Arda'nın kokusu... Arda'nın gülüşü... Ben kısaca özet geçeyim ki Arda'nın kendisi bile beni mutlu etmeye yeter. Ama öyle bir durum ki işte. O kadar olanaksız ki benim hayallerim. Şöyle ki; Ben bir gökyüzüyüm ve Arda ise Deniz... Bizim birleşeceğimiz bir nokta yok... Öyle bir imkansızlık bizim ki... Ben bunları göze alarak sevdim onu. Her şeyi gözümün önünde bulundurarak... 

   Eve geldiğimde kapıyı bir kaç kez çalmama rağmen kapı açılmadı. Endişelenmeye başlamıştım. Bir şey olmuş olabilir miydi? Bir yandan anahtarla kapıyı açarken bir yandan  telefonla annemi arıyordum. Ayakkabımı ayakkabılığa katacakken aynada fosforlu kağıda yazılı bir not buldum. 

   ''Telefonlarımı neden açmadığının sebebini merak ediyorum hanımefendi. İş yemeğim var bu yüzden akşam geç gelebilirim. Özür dilerim marşmelovum. '' 

Telefonu indirip aramalarına baktığımda 3 defa aradığını ve bir tanede mesaj olduğunu fark ettim. Direk telefonu cebime katıp odama çıktım. Tüm günün yorgunluğu vardı üzerimde. Anneme iş olayını sabah anlatacağımı aklımın bir kenarına yazarak üzerimi değiştirdim ve yatağımın içine girdim. Yıldızlar gökyüzüne özenle serpilmiş gibiydi. Geceleri siyah olunca her yer, hep ürkerdim. Okuldaki arkadaşlarım gök gürültüsünden korktuklarında babaları onların yanına gelince korkularının gittiğini anlatırlardı hep. Ben de her gök gürültüsünde sanki içimden babama karşı gönderilen bir işaret gibi hissederim. Bu yüzden asla gök gürültüsünden korkmadım. 

       Derler ki ; Kızların ilk aşkları babalarıdır... Sen benim ilk sızımsın baba... Acının nasıl bir şey olduğunu ilk sende anladım ben... İlk terk edilişi sende tattım baba... İlk defa bir yanımın eksik olduğunu sende anladım baba... Ama yine de her şeye rağmen sana teşekkür ederim... Sende benim ilklerim sin...

Gökyüzü*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin