Bölüm 6

11 3 1
                                    

    Mektupta yazan '' Kahveyi çok seviyordu. Hatta bazen günde 3 defa içiyordu. Tıpkı benim gibi... '' cümlesinin ardından cafeye girip Arda'nın '' 1 bardak kahve alabilir miyim? ''  demesi rastlantı olabilirdi değil mi? Sonuçta bu Arda ve benim yıllardır uzaktan gözetlediğim çocukta bir rastlantı sonucunda beni takip etmiş olabilir miydi? Ya öyleyse? Ya gerçekten Arda ile benim kaderim birlikteyse. Arda'nın kahvesini hazırlayıp yanına doğru ilerledim. Zarfı gösterip bir ilgisi olup olmadığını sormalı mıydım? Saçmalama Alya! Öyle bir şey asla ve asla olmaz! Arda ve Sen! Senin hayatın bu! diye kafamın içinde bir çok ses dönmeye başlamıştı. Beni böyle kim bilir kaç yıldır takip eden bir insanı göremeyecek kadar kör müydüm? Bu kadar mı çok aşıktım. '' Ve bir gün beni asla sevmeyecek birine aşık oldum'' diye kendimin bile zor duyacağı bir şekilde söylendim. Öyleydi de! Arda duymuş olacak ki mavi gözleri telefonundan kaldırıp bana baktı.Duymuş muydu? Yok be ben bile zor duydum yani. Ya duyduysa. İyi ama anlamaz zaten ya! Umarım yani... Bir an konuşacak gibi oldu. Sanki bir şeyler anlatmak ister gibi. Ama sonra sustu. Birden durdu ve kahve bardağını önüne doğru çekip '' Teşekkür ederim. '' dedi. Arkamı döndüğüm  sırada '' Dertleşe bilir miyiz ? '' diye belki de yıllarca onunla sohbet etmek isteyip yanına gidemediğim, hep cesaret edipte konuşmak istediğim  kişi karşımda bana içini dökmek istiyordu. Bana güveniyordu... Hepsinden önemlisi bana güveniyordu... Ama tanımadığı herkese güveniyor muydu? '' Bir insanla dertleşmen için onu çok iyi tanıyıp ona güvenebileceğin anlamına gelir bayım. Tanımadığınız herkese güvenir misiniz? '' dediğimde şaşırmıştı. Gözleri kapanır gibi oldu. Sonra kahvesinden bir yudum alıp '' Tanımadığım insanlara güvenmem hanımefendi. Fakat size güvenebilirim...Çünkü siz kahve kokuyorsunuz. '' Şaşırdım! Olması gerekenden fazlasıyla hemde.Benim kokumu biliyordu. Kendisi de kahve kokuyordu. Tıpkı onun gibi kokuyorum. Mükemmel! Bu mükemmeldi. Büyük ihtimalle de merdivende düştüğüm sırada kahve koktuğumu anlamıştır.Peki onunla konuşma fırsatı her zaman elime geçer miydi?Her zaman benimle tanışmak ister miydi ki ? Hem tanışmamız için bir fırsat doğuyordu bana. Bu fırsatı tepip geçebilir miydim? Beynim evine gidip uyumalısın! derken, kalbim otur şu çocuğun yanına! diye çelişkiye girmiş ve büyük bir kaos oluşmuştu bile. Kalbimin sesini dinleyecektim. İlk kez de olsa onun yanında olacaktım. Karşısında ki sandalyeyi çekip oturdum. Ne de güzel gözleri vardı! Her an bayılacak bir hali vardı. O, o sarhoş muydu ya? '' Sen sarhoş musun Arda? ''  dediğimde kahvesinden bir yudum daha alıp '' Ayılacağım biraz sonra, küçükhanım '' dediğinde  onun ismini ilk defa ona söylemiştim. İnatla gözlerimin içine bakıyordu.Ne de seviyordum gözlerini. İçinde kaybolup gitmeyi. İnsanlar sarhoşken gerçekleri söylerler derlerdi de inanmazdım. Şu an belki de tam olarak o durumun içindeydim. Karşımda kahvesini yudumlayıp arada kapanan mavi gözlerin içine bakmaya çalışıyordum. Kahvesini tamamen içtiğinde duvarda ki saatten 21.10 olduğunu fark ettim. Kapatmam gerekiyordu. Ama? Karşımda benimle dertleşmek isteyen bilmem kaç yıldır sevdiğim fakat tanışmaya cesaret edemediğim, neredeyse bütün özelliklerini bildiğim Arda vardı... Gidemezdim ki. Onu burada bırakıp gidemezdim. Zarfta ki yazı aklıma geldi. Düşünceli olduğunda yüzük parmağıyla uğraşıyor... Doğruydu. Yüzük parmağımda ki yüzükle uğraşıyordum... Kafamı kaldırdığımda Arda'nın masmavi gözleriyle karşılaştım. Kalp ritmim bozulacak bir gün de, hadi hayırlısı. Ellerini masanın üzerine katıp birbirine kenetleyerek konuşmaya başladı. '' Biliyor musun? Peşimde o kadar kız varken ben yalnızca beni asla sevmeyecek bir kıza aşık oldum. Sana anlatayım mı? Böyle boyu benden birazcık kısa. Sarılsam kalbimin sesini duyacak. O kadar uyumlu olurduk işte. Saçları çok uzun böyle- '' dediğinde sözlerini kesip elimi kaldırdım. '' Yeter artık! Cafeyi kapatmam gerekiyor. Ben burada yalnızca bir çalışanım. Gelen müşterilerin dertlerini dinleyen bir psikolog değil! '' diyip ayağa kalktım. Canım yanmıştı! Beynimin sesini dinleyip evime gitmeli ev botlarımı,pijamalarımı giyip kahvemi içmeliydim. Dolan gözlerimi Arda'nın görmemesi için askılığa gidip ceketimi aldım. Oyalanarak giyip arkamı döndüğüm sırada Arda yoktu. Gitmişti! İlk defa gittiği için sevinmiştim. Kalsaydı canımı daha çok yakacaktı. Bana sevdiği kızı anlatıyordu resmen... Ben diğer kızlar gibi onun başka kızlarla mutlu oluşunu izleyemezdim. Başkasıyla mutlu olacağını görmektense canı çıksa daha iyiydi. Kimdi bu kız? Nasılda sevmişti. Sarhoşken insanlar gerçekleri anlatırmış. Gerçekten kime aşık olmuştu da böyle tanımadığı bir kıza  anlata biliyordu. Cafeyi kilitleyip hafif çiseleyen yağmurda yürümeye başladım. Kalbimi bir kaç cümlesiyle kırıp yerle bir edebilir miydi? Etmişti! Nasıl da anlamamıştım başka birisini sevmediğini! Aptallaşmıştım. Sevgim gözümü kör etmişti. Nasıl da mahvetmişti beni... Kafamı kaldırıp çiseleyen yağmurun yüzüme göz kapaklarıma dudaklarıma gelmesine izin verdim.Her bir yağmur tanesinin yüzüme gelmesiyle daha da huzurlu hissediyordum kendimi. Benim yapacağım en doğru ve güzel şey kahve, pijamalarım ve yatağımdı. Kim bilir şu anda yağmurun altında birbirine sarılıp yürüyen kaç aşık vardır. Bense yağmurun altında göz yaşlarımı kimsenin fark etmemesinin verdiği rahatlıkla yavaşça yürüyordum. İşte hayat böyleydi. Bir anda birisi ağlarken, diğeri mutlu olabiliyordu. Arda geldi aklıma. Belki de onu sarhoş haliyle dışarıya tek başına gitmesine izin vermemeliydim. Kim bilir belki o da şu an benim yaptığım gibi sevdiği kızı uzaktan izliyordur. Olabilir değil mi? Ardaydı bu... İstese yapardı işte. Artık kimi seviyorsa. Kaşlarımı çattım birden. Kızdım kendime. Keşke kimi sevdiğini öğrenseydim. Bir daha onunla konuşamazdım ki. Onu nasıl sarhoşken göreyim. Ama şimdi Allah var bir insan sarhoşken bile çekici olabilir mi? O öyle işte! Anahtarı ceketimin cebinden çıkarttığım sırada elim telefonuma gitti. Yalnızlığın nirvanasıydım resmen. 3 Gündür ne arayan vardı ne de mesaj atan. Bu durumdan rahatsız mıyım? Asla! Memnunum da. Eve girdiğimde annem bacaklarını kendine çekmiş elinde ki tabletiyle uğraşıyordu. İşleri çok yoğun olduğundan bu sıralar pek göremiyordum. Çok meşguldü. Annem avukattı. Bu yüzden eve geldiğinde bile telefonları pek susmazdı. Ceketimi askılığa asıp ben de karşısında ki koltuğa oturdum.

 '' Nasılsın anne? '' 

'' Fazlasıyla yorgun ve bitkin. İkimize de kahve hazırlayayım mı? Hem sen de iyi gözükmüyorsun. Uzun zamandır konuşamıyoruz da. Sen üzerine rahat bir şeyler giy istersen. '' dediğinde onun iyi ki ve iyi ki benim annem olduğunu söyledim içimden. Hızlıca odama çıkıp pembe 3 maymunlu geceliklerimi çıkartıp ayağıma da ev botlarını geçirdim ve saçlarımın biraz açık bıraktım. Aşağıya annemin yanına indiğimde masaya oturmuş bardağın ısısıyla ellerini ısıtmaya çalışıyordu. Siyah masanın etrafında dolanıp annemin karşısına oturdum. 

 '' İş hayatı nasıl gidiyor tatlım, zor olsa gerek senin için. Seni de pek sıkmak istemiyorum ama kafana koyduğunu yaptığını geç de olsa anladım. Her neyse anlat bakalım nasıl gidiyor? '' 

'' Her gün aynı değil. Yani bazen yoruluyorum. Bazen pek kimse olmuyor. Bazen çok dolu oluyor. Ama beni mutlu ediyor ya '' dediğimde ben bile bir durup düşünmüştüm. Ben o işe Arda'yı daha az düşünmek için, kafamdan çıkması için girmişken Arda her Allah'ın gününü o cafede geçiriyordu. 

 '' Sevindim tatlım. Ben geç olmadan yatacağım. Sen de kahveni içtikten sonra mutfakta ki çöpü kapının önüne katar mısın? '' 

'' Tabii. İyi geceler sana '' diyip ayağa kalktım. 

'' İyi geceler tatlım. '' diyip o da merdivenlere yöneldi. Mutfağa bardağı katıp çöp kovasını elime aldım ve kapının önüne kattım. Tam kapıyı kapatacağım sırada dış kapının orada dümdüz siyah giyinmiş birisinin bizim eve doğru durduğunu fark ettim. Taktığı şapkası yüzünden kim olduğunu bilemiyordum. Belki de oradan geçen sıradan birisidir diye düşündüm kapıyı kapattım. Ama içim içimi kemiriyordu. Ya bana o zarfları gönderen adamsa. Hızlıca odamın penceresinden bakmak için merdivenlerden çıktım. Aralık kapıdan içeri girip pencerenin yanına gittim. Adam hala orada duruyordu. Bir kaç adım attıktan sonra arkasını dönüp benim olduğum pencereye baktı. Arkasından bakarken aklımda bir tek şey kalmıştı. 

   Bir çift mavi göz... 

 

Gökyüzü*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin