*** Derler ki; Tanrı siz günahlarınızdan arının diye yağmuru yarattı. Fakat siz şemsiyenizi açtınız...***
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah uyandığımda annemle bu iş meselesini konuşacağımız aklıma geldi. Acaba nasıl cevap verecekti. Ne diyecekti? Merak duygumu bastırıp rutin işlerimi hallettim. Okul formamı da giyip mutfağa annemin yanına indim. '' Günaydın '' diye gülümsedim ve karşısında sandalyeye oturdum. ''Günaydın tatlım '' diye o da gülümsedi. Konuya direk giriş yapmak isteyerek; ''Okulun çevresinde bir cafe var. Eleman aranıyormuş. Ben de kafamı dağıtmak amaçlı cafede ki işe başvurdum. Okuldan sonra saat 5'den 9'a kadar. Hafta sonu da yalnızca cumartesi günü tüm gün çalışacağım. Seneye sınavım olduğu için bu yılın sonuna kadar çalışacağım. '' diye açıklama yaptığım sırada annem araya girip '' Keşke ilk başta benim haberim olsaydı'' diye yakındı. ''Duyanda her gün eve erkenden geldiğini düşünür'' diye tersledim. Haklıydım! '' Pekala, haklısın tatlım. Sadece derslerini boşlamamanı istiyorum o kadar.'' dediğinde birden sevinip annemin boynuna sarılıp mutfaktan çıktım. Biraz daha oyalanırsam okula geç kalacağımı fark edip ceketimi elime alıp kapıya ilerledim.Kapıyı açmamla soğuk rüzgar tenime çarptı. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Yaşadıklarım birden gözümün önünde canlandı. Cansel'in dünkü o halide neydi? Ya Arda'nın o soruları ve bakışları? Peki o bakışlardan ve sorulardan bir anlam çıkartmalı mıydım? Okul kapısının önüne geldiğimde hayal dünyamdan çıkmıştım. Okulda yalnızca bir kaç kişi vardı. Büyük ihtimalle Cansel'de gelmişti ve onunla muhattap olma isteğim yoktu... Yine aklıma geldi... Daha fazla sinirlerimi bozmasına izin vermeden aklımdan çıkarttım ve boş bir banka oturdum. Çevremde ki insanları incelemeye başladım. Kim bilir onlar neler yaşamıştı? Onların canları ne kadar yanmıştı? Ya da şu kumral kız kime aşık olmuştu? Belki de kimseye aşık olmamış ve bu hayatta gerçekten mutlu olmuştu. Bazen insanın içinde bir huzur oluşurdu ya hani. Hıh! Tamda öyleydi işte. İçimi büyük bir huzur kapladı. Bunun nedeni genelde Arda oluyordu ama şu anda burada değildi ki? Kafamı kapıya çevirmemle yanıldığımı fark ettim... Huzurumun sebebi yine ve yine oydu... Arkadaşlarıyla beraber içeri giriyordu. Siyah bir tişört ve siyah pantolon giymişti. Okul formasını niye giymediyse uyuz. Bir an kafasını benim olduğum banka çevirmesiyle benim de kafamı başka yöne çevirmem bir olmuştu. O bir kaç saniyede gözlerimiz birleşmesi bile benim için mutluluk sebebiydi işte.
Sınıfa girdiğimde her zaman ki gibi pencere kenarında ki en arka sıraya geçtim. Sınıftan bir kaç kişinin kafasını çevirip benim sırama oturmamı bekliyordu. Dönüp '' Bok mu var ? '' diye sorasım vardı fakat şeytana uyar mıyım? Asla! Sırama geldiğimde beyaz bir zarf gördüm. Bu da neydi? '' Aç da bak sevgili zeki. '' diyen iç sesime '' Aman sen çok biliyorsun! '' diye tersledim ve zarfı elime alıp incelemeye başladım üzerinde yalnızca Alya'ya... yazıyordu. Bu ne kardeşim ya. Uğraşacak adam bulamamışlar bu sefer de bana mı bulaşmışlardı yani? Zarfı hızlıca açıp neredeyse sararacak olan kağıdı okumaya başladım;
Onu ilk görüşüm bu. Siyah uçlarına doğru açılan saçları uzundu o ise diğer kızlar gibi her gün farklı bir model yapmaktansa tepeden toplamayı tercih ediyordu. Kahvenin en koyu tonunda gözleri vardı. Pembenin en güzel tonunda dudakları... Makyaj yapmayı sevmiyor olacak ki hiç makyaj yapmamış. Masmavi giyinmişti. Sanırım çok seviyordu... Ayakkabıları, tişörtü, sırtındaki çantası hepsi maviydi. Şu an da yere çömelmiş kucağında bir kediyi seviyordu. Anlaşılan kedileri çok seviyordu. Kediden daha tatlı bir yüz ifadesi vardı. Bu kızda gizemli gelen bir şeyler vardı. Beni ona çeken...