TEK BAŞINA FIRTINA

228 15 1
                                    

Ben kimim?

Aklımda dolaşan ve düşünmeme değecek tek soru bu. Bütün vaktimi, gece ve gündüzlerimi bu cevabı olmayan soruya kendimi kandırabileceğim bir cevap arayabilirim.

"Sen Jess'sin."

"KeyKey."

"Hava elementinin koruyucusu."

"Jess Black."

"Kate, Kate Choster."

Ben hepsiyim. Dısardan bakınca evet ben hepsini tek bir bedende topluyordum. Ama kendim değilim. Muhtemelen hiçbir zaman da olamayacağım. Tam olarak ne olduğumu bilmiyorum. Ben, yani ben

"Sen tek başına bir fırtınasın kızım." Dedi orta yaşlı adam. Ne yani akıl okuyabilen bir tek Scott var zannediyordum.

Gerçekten baska zaman olsa oturup ne kadar cool diye düşünebilirdim ama bu durumda kafam allak bullakken ne yapacağımdan başka hiçbir şey düşünemiyordum.

"Kimlerin hangi amaca ulaşmak için ve neden bana ihtiyaçları var?"

"Anlatacağım evlat. Önce masaya geçelim acıkmış olmalısın."

Her ne kadar "Aç falan değilim ve bir açıklama hakkettiğimi düşünüyorum." desem de beni dinlemeden koridorda ilerlemeye başladı.

Ellerimi önümde çaprazlamış yavaş adımlarla ilerlerken Scott yavaşladı ve benim yanımdan yürümeye başladı.

Sadece onun duyacağı bir şekilde "Bu adam bizden sadece birkaç yaş büyük neden bana evlat diyip duruyor?" diye sordum.

"KeyKey o adam tam 187 yaşında."

Gülmeme engel olamadım. Gerçekten artık sorgulamayı bırakmış her şey rüyaymış gibi algılamaya başlamıştım.

Sonunda büyük salona geçtiğimizde masada duran yemekleri görünce birden acıktığımı fark ettim.

İhtiyar en başa oturdu ve bana sol çaprazındaki yere oturmamı işaret etti. Scott da karşıma oturunca yemekler servis edilmeye başlandı.

Ben direk yemeğe saldırdım. Yaşlı adam gizliden gizliye gülerken Scott masanın altından bana hafif tekme attı. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. Ben onun ne kadar muhteşem olduğunu düşünürken o gülmeye başladı.

Ah, o lanet maydonozun böyle bir anda ağzımdan sarkmasına sebep olacak nasıl bir günah işledim ben?

İhtiyar duruşunu dikleştirdi ve boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.

"Bir şeyleri merak ettiğini zannediyordum küçük hanım."

"Ah, emin ol şuan hiçbir şey umrumda değil. Yaşadıklarımı ciddiye alamıyorum." dedikten sonra önüme konulan çeşit çeşit makarnalardan yemeye devam ettim. Makarna hayatta en sevdiğim yemekti.

"Baban oranın kralının tek oğlu yani tahtın tek varisiydi ve annen de çocukken burda herkes tarafından belki de en çok sevgi kazanmış kişiydi ve büyüdükçe burdaki gelmiş geçmiş en büyük savaşçı oldu. Savaş sırasında annen ve baban tanıştı. Karşı taraftan herhangi birisiyle göz göze gelmek bile yasakken annen ve baban gizli gizli buluşuyordu. Baban yeryüzüne kovuldu. Ve annen de onun yanına kaçtı. Seni istiyorlar Jess. Senin için geliyorlar."

O arada ağzıma aldığım bütün şarabı masaya püskürttüm. Bu adam aklını kaçırmıştı. Babam normal durumda bir avukatın oğluydu ve ben doğmadan büyükbabam ölmüstü. Annem ise, annem hakkında bir şey bilmiyordum. Bu ihtiyarın dedikleri ne kadar doğruydu?

"Devam et."

"Annen sana hamileyken baban sizi terk etti. Yani öyle sanıyorsun. Tahtta gözü olan kuzeni William onu öldürdü. Anneni buraya çağırdık. Her şeye rağmen affettik ve geri dönmesini istedik. Ama o senin böyle bir yerde yaşamanı istemiyordu. Fakat bu senin kaderin evlat. Ve ne yaparsan yap, hava senin özün. Onu bırakamazsın."

Babamı gerçek bir şekilde tanımak isterdim. Onu böyle tanımamalıydım. Belki de çok mutlu olacaktık. Kim bilir beni de salıncakta sallayan bir babam olabilirdi. Önemli değil. Alıştım.

"Annem nerde?"

"William onu aldı. Seni istiyor ve anneni kullanıyor. Sana ihtiyaçları var. Yeni bir düzen kurmak istiyor. Dünyadaki herkesi dönüştürmek ve kendisine itaat etmelerini sağlamak istiyor."

Ayağa kalktım. Ellerimi fark etmeden yumruk yapmıştım ve tırnaklarım etime batıyordu. Umrumda değil.

"Oraya nasıl giderim?!"

"KeyKey annen en büyük savaşçıymış. Elbette şuan kurtulmuştur."

"Annesi orda güçlerini kullanamaz evlat. Kurtarmalıyız. Ama Jess'in çalısması gerek. Öylece onunla giremeyiz."

***

Yine o antreman odasındaydık. Buradan sıkıldığımı düşünüyordum ama yanılmışım. Annemi almak için ne gerekiyorsa yapacağım.

"İlk ders: kanatlar."

Kanatlarımı hiç olmadığı kadar hızlı açmaya çalıstım. Acı umrumda değildi. Simsiyah kanatlarım iki yanıma hızlı bir şekilde açıldı.

"İhtiyar bana bilmediğim bir şeyler öğret."

Şaşkın yüz ifadesinden çabuk kurtuldu.

"2! Doğru dövüş taktikleri."

"Emin ol öğrenmeye ihtiyacım olmayacak. Gereken her şeyi biliyorum."

"Yeryüzündeki insanlardı Jess. Karşılaşacakların senin 2 katın görünümünde. Hiçbir itiraz kabul etmiyorum."

Bütün günümü ezbere bildiğim dövüş taktiklerini tekrarlamakla geçirdim.

"Bana gücümü nasıl kullanacağımı söyle."

"Onun için erken. Her şey zamanla."

Ama anneme bir şey olmuş olabilirdi. Benim onu kurtarmam gerekiyordu. Bekleyemezdim. Zaman yoktu.

İhtiyar başımdan ayrılır ayrılmaz, geldiğim ilk zamanlar beni bıraktıklarında 1 saatte keşfettiğim kütüphaneye dogru koşmaya başladım. Oraya geçişin bir yolu vardı ve ben onu bulmalıydım.

Gece boyunca aradağım kitaplarda en son bir şey çıktı. Bir çeşit iksir. Gereken malzemeler oldukça azdı ve ben hepsini simülasyona girdiğim o odada görmüştüm.

***

Karışımı yaparken ortama iğrenç bir metal kokusu yayılıyordu. Herkesin uyumuş olduğuna şükrettim. Ve iksiri karıştırmaya devam ettim.

Birden kapı açıldı ve ben saklandım.

"Hadi ama KeyKey ne yaptığını biliyorum."

Scott olduğunu anlayınca rahat bir nefes verdim ve ardından saklandığım yerden dışarı çıktım.

"Beni durduramayacağını biliyorsun değil mi?"

"Durdurmaya geldiğimi kim söyledi? Ne olursa olsun bunu yapacağını biliyorum. O yüzden beraber gidiyoruz. Seni bulmuşken bırakamam."

Rahat gülümsemesi bütün yüzünü sarmış, içimi ısıtmaya yetmişti.

Başladığım yere dönmüştüm. Kaybolacağımı biliyordum. Ama yanımda Scott diye bir gerçek vardı ve benim başka hiçbir şeye ihtiyacım yoktu.

Bu gece gidiyorduk.

KARA KANATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin