Uzun bir aradan sonra Selaam :Dd
Biliyorum baya uzun bir ara oldu ama bunu özür niyetinde kabul edin. 😘😘"Affan Bey bu dosyaları da bilgisayara geçirmeni istedi." Önüme bırakılan dosyalara aval aval baktım. Sabahtan beri dosya gönderiyordu bana.
"Sağol ya." Sesim sinirli ve cırtlak çıkmıştı. Elimde değildi. Bu dosyaları ancak yarın sabaha kadar bitirebilirdim. Ve ben hâlâ 5. dosyadaydım.
Sağolsun Patronum sabah sabah sinirlerimi de bozmuştu. Neymiş efendim kahvesi fazla orta olmamış.
Yine hatırladım.
Neyse.
Sakinim.
Ya da değilim. Olamıyorum. Başımda böyle bir patron olduğu sürece de olamayacağım kesin! Tekrardan bilgisayara dönüp 5. dosyanın son sayfasını da bilgisayara geçirmeye başladım.
"Ve son cümleee.. Eveet evet... Bitiyor ve son kelime. Bitti." Kendi kendime bağırıp gülerken odamın kapısı birden açıldı.
Evet kendime ait bir odam vardı. Sanırım şuan ki konumuz bu değil. Çünkü karşımda kaşları çatık, bana bakan bir çift göz var. Hızla ayağa kalktım.
"Bu ne gürültü! Şirket burası."
"Kusura bakmayın."
Adam haklı tabi deli gibi bağırmıştım.
Bir şey söylemeden kapıyı sertçe kapatıp gitti.
Sinirle yerime oturdum ve kendimi dosyalara bıraktım.
**
Birinin beni dürtüklemesiyle yorgun gözlerimi araladım. Karşımda bana dik dik bakan bir çift gözle karşılaştım. Gözlerimi geri kapatıp tekrar açtığımda beynim her şeyi algılamış gibi başımı hızla masadan kaldırıp ayağa kalkmaya çalıştım. Ama dengemi kaybedip ileri doğru yalpalandım.
Sonuç.
Tabiki de densiz patronum beni belimden tutmadı.
Saçmalama!
"İdil! Kendine gel. Duyuyor musun beni? Hey! Kime diyorum."
Gözlerim o kahverengili dünyada takılı kaldı. Densiz patronum elini gözüme sokarcasına sallıyordu.
Kendime geldiğimi belli edercesine ondan uzaklaşıp üstümü silkelemeye başladım.
Kahretsin rezil olmuştum!
Şimdi o kahverengili dünyalara yani..şey... Densiz patronuma bakamıyordum.
"Özür dilerim Affan Bey." Bir anda söylediğim şeye benle beraber o da şaşırmıştı.
Tabi ya durduk yere özür dilersen böyle bir tepki alırsın.
Saçmaladığımı anlayınca arkasını dönüp gitti. Sinirle koltuğuma geri oturdum. Hemen işime dönmem gerekiyordu. Bugünü kazasız belasız bitirirsem çok güzel olacaktı.
Saat gece yarısını geçmiş ve ben şirkette son dosyayı bilgisayara geçirmekle meşguldüm. Gözlerim kapanmasın diye âdeta kendimle savaş içerisindeydim. Sonunda bütün dosyaları bilgisayara geçirmiştim ve şuan kaydedilmelerini koltuğuma yaslanmış izliyordum.
Bu koltukları çok güzel yapmışlar cidden o kadar rahatlatıcı ki. Şuracıkta uyuyabilirdim ama uyumamam gerekiyor.
Bilgisayardan kaydedildiğine dair bir ses çıkınca son kontrollerimi de yapıp bilgisayarı kapattım. Masanın üzerini kabaca temizleyip çantamı alıp çıktım.
Densiz patronumun odasına baktığımda hâlâ orda olduğunu gördüm. Sanırım haber vermem gerekiyordu değil mi? Ya da gizlice kaçmak mı?
Bence birinci seçenek en uygunuydu.
Sakin adımlarla odasına doğru ilerledim. Kapısını tıklatıp cevap vermesini bekledim. Gel komutunu duyunca kapıyı açıp içeri girdim. Ceketi rastgele koltuğun üzerinde, gömleğinin kolları salaş bir şekilde kıvrılmış ve ilk 4 düğmesi açık. Gözleri kızarmış. Masası desen darmadağın. Ne olmuştu bu densize be!
"Affan Be..." Sözümü tamamlamadan elini kaldırıp susmamı işaret etti.
Şaşkın bir şekilde karşımdaki bozuk patronuma bakıyordum.
Cidden bu bozuk lakabı tam ona göreydi.
"Yanıma gel." Sesi yorgundu.
İkiletmeden masanın etrafından dolaşıp yanına vardım.
Yavaş hareketlerle azıcık da dengesini kaybederek ayağa kalktı. Bana doğru yaklaşarak hiç anlamadığım bir anda sarıldı.
Ve şuan sarılmasına mı şaşırsam yoksa ağlamasına mı bilemedim.
O kadar şaşkındım ki densiz gibi birinin ağlayacağını deseler inanmazdım.
Ne yapacağımı bilmeyerek kollarımı sırtında yavaşça dolaştırmaya başladım destek verircesine. İç çekerek ağlayacak kadar ne olmuş olabilirdi ki.
Başını daha da çok boynuma sokup, gözyaşlarını akıtmaya devam etti. O sırada masanın altında 4-5 tane bira şişesi gördüm. Nedeni şimdi anlaşıldı. Bir sebepten dolayı içmişti ve şuan bu haldeydi.
Sanırım sonsuza kadar böyle kalamazdım. Kendimi biraz geri çektim ve ağlamaktan kızarmış gözlerine baktım. Kahverengi dünyaları âdeta kıpkırmızı olmuştu.
Artık konuşmam gerektiğini kendime hatırlattım. Hafif öksürdüm.
"Affan Bey iyi misiniz?" Cidden iyi misiniz diye mi sormuştum!
Ah aptal İdil adam karşında çöktü resmen sen, iyi misiniz diyorsun.
"Değilim...Neden böyle yaptı İdil, neden? Onu bu kadar çok severken o neden beni aldatıyor!" Cümlesinin sonuna doğru öyle bir bağırdı ki gerileme ihtiyacı duydum ama elleri kollarımı koparırcasına tutuyordu.
Canımı yakıyordu ama anlamıyorduki sinirinden.
"Affan Bey kolum, canım acıyor."
Gözleri sonunda beni bulunca uzun bir süre gözlerime baktı. Başını kollarıma çevirdi. Ellerini gevşetti ama çekmedi.
Gözleri tekrar beni buldu. Ezberlercesine bakıyordu. Aramızda az mesafe vardı. Daha fazla gözlerine bakmamak için başımı yana çeviriyordum ki uzun biçimli elleri çenemi tuttuğu gibi dudaklarıma yapışması bir oldu.
Öpüyordu..
Şaşkınlık içinde ellerimi ondan çekip göğsünden ittirdim. Ardından yüzüne tokadı geçirip hızla odadan çıktım.
Şirketten bir hışımla çıkıp koşmaya başladım.
Ağlıyordum.
Beni nasıl öper o.
Rastgele sokaklara girip koşuyordum. Birden ayağım çukur gibi bir yere girince yere düştüm.
"Bir bu eksikti." Ağlamayla karışık burkulan ayağıma saydırıyordum.
Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Biraz da duvardan destek alarak ayağa kalkmayı başardım. Anayola doğru yürümeye başladım. Bu hâlde eve gidemezdim taksiye binmeliydim. Şansıma bu saatte bir taksi geçiyordu vakit kaybetmeden taksiyi görünce elimi kaldırıp durdurdum. Kapıyı açıp içine kendimi zar zor attım ve kapattım. Taksiciye adresi verip başımı cama yasladım.
Olanları düşünmek istemiyordum.
Bunu yapmamalıydı...
Yorum ve votelerinizi bekliyorum arkadaşlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozuk Patron
AcakHayatındaki ani değişimlerden sonra mucizenin o kadar da zor olmadığını öğrenen bir genç kız. Zorla bir şirketin başına getirilmiş, zorluk çıkaran ve bir o kadar da içindeki merhamet duygusunu körelten bir genç adam. . Gelin, Affan ile İdil'in hikây...