Giris

246 54 14
                                    


Okula her zamanki gibi 1 saat önceden gelmiştim ve yürüdüğüm için hem sırılsıklam hem de nefes nefeseydim. 5 kilometreyi yürüme konusunda kendi rekorumu yine kirmistim 16 dakika 57 saniye. Bu gidişle yaz gelmeden kilo verebilecektim. 55 kiloydum ama boyum kısa olduğundan balinalara benzetiliyordum. Okulun bahçesinde sigara içenler için yapılmış olan bir çardak vardı günün ancak bu saatinde içinde yirmi kişi yoktu ve ben ancak bu saatte sigaramı istediğim gibi içebiliyordum. Malum sigarası olmayanlar pesimi bırakmıyordu yoksa.

Bu okula başlayalı henüz 2 ay olmuştu ve ben hala kendimi alıştırmaya çabalıyordum. Saatime baktım 07:32 tam 58 dakikam kalmisti.Caktirmadan içeri girdim. Görevli normalde beni severdi, ama kesinlikle öğretmenler için yaptığı sabah kahvesinden vermezdi. Öğretmenler odasına girdiğimde kimsecikler yoktu ama hızlı olmalıydım Ali (okul görevlisi) beni görürse sadece kovalamakla kalmaz bu sefer çöpleri topladığı poşeti kafama geçirebilirdi.

Kahvemi bardağa doldurdum bir yandan da gözüm kapıdaydı. Tam kahvemi aldım yürüyordum ki kapı acildi; sessizce içeriye dalan en iyi arkadaşıma katillere bakıyormuş gibi bir bakış attıktan sonra derin bir oh çektim. Karsımdaki; Sadi'den başkası değildi, iyi ki değildi.

"Sen burada bulacağımı biliyordum" deyip kıkırdadı.

"Sabah kahvesi diye bir ask var bebeğim" deyip açık kapıdan dışarı siviştim.

Birde ne göreyim? Ali elinde süpürgesi yüzünde ateş saçan ifadesiyle, ellerine beline koymuş "bak ben sana bu sefer ne yapacağım!" Der gibi bakıyordu. Arkamdan Sadi de kapiyi açıp elinde kahveyle gelince; Ali bir anda kükredi. Öyle bir koşmaya başladık ki kahvelerin şekeri karışmıştı en azından ne diyebilirim?

Ali bizi okul çıkışına kadar kovaladı zaten o şişkolukla ancak oraya kadar kovalayabildiğini bildiğimizden rahatça atlattık. Bir daha ki sefere daha gizemli olmamız gerekiyordu.Sadi;

"Allah 'in moruğu bide pesimizden koşuyor" dedi nefes nefese.

"Eğer yakalasaydı ecdadımızı oturtacaktı ama önüne" dedim ve güldüm.

Sadi pek uzun değildi ama benden uzun olduğu için bana hep "cüce" "yerden Bitme" "bacaksız" gibi lakaplar takardı. Benim lakapla pek aram olmadığı için genelde "Sado" yada "Sırık" dediğimde onu gülümsetirdim. Sadi ile ben bu Hollanda denilen memlekete yaklaşık ayni zamanlarda gelmiştik, ama 2 ay öncesine kadar tanımıyordum bile onu. Yaklaşık 1 sene önce geldiğim bu memlekette soğuktan rüzgârdan ve onun soğuk insanlarından başka hiç bir şeyi tanımıyordum aslında, dilini öğrenmekle cebelleştiğim su 1 senemi bana zindan eden dersler şimdilerde hayatimi daha eğlenceli yapmaya başlamışlardı.

İlk senemi daha sakin Türkiye'nin meslek lisesi kıvamında bir okulda geçirdim. Linger diye bir öğretmenimiz vardı Türkçe de bana akıllının nasıl söylendiğini sormuştu. Daha sonra hep "akıllı" dedi bana. İlkokulu bitirip buraya geldiğim için ve sbs sınavları yüzünden beynimin duvarlarını aşındırdığım için buradaki yaşıtlarımdan bir adim öndeydim. Buradaki matematiği 5. sınıfta görmüştüm Türkiye de ve insanlar bana ustun zeka muamelesi yapıyorlardı bu yüzden. Öğretmenim 3 ay sonra daha iyi bir okula gitmem gerektiğine kara verdi, ama Müdürden bir turlu izin alamadı ona gerek olmadığını söylesem de beni dinlemedi ve beni aq testine soktu. Kilosunun 1000 olabileceğine ihtimal verdiğim bir Hollandalı kadın karşıma oturup bana 1 saat boyunca soru sordu Hollandacasını tam anlamasam da anlayabildiğim kadarına karşılık verdim daha sonra bana resimler gösterip hangisi farklı diye sordu. Yaklaşık 100 sorudan sonra ağzı açık kalmış bir halde bana baktı ve çıkabileceğimi söyledi.

Öyle ki: daha sonra bir derste beni yanına çeken Linger bana daha iyi bir okula gidebileceğimi ve sınavı kazandığımı söyledi. Sevda diye bir arkadaşım vardı onun yüzüne baktım, gözleri dolmuştu ve sınıftan koşarak çıktı. Kafamı kaldırıp Linger'a baktığımda ifadesi donuktu. Bundan günler sonra Sevda'nın da benim için ayni sınava gizlice girdiğini ama kazanamadığını öğrendim. Hayat çok garipti.

Geri dönersek eğer, kahvelerimizi almış sigaralarımızı tutturuyorduk, Sadi ile aramıza Beril, John ve Bilal de katılmışlardı. Beril ve John genelde bizim sınıfta ders görürlerdi. Ama Bilal 'i görmek için teneffüse çıkmamız veya okula erken gelmemiz gerekirdi. Sadi durmadan Beril 'i kesiyordu ve ben Sadi'nin arkasından ensesine vurunca öyle bir korktu ki sigarayı elinden düşürdü. "Mal!" Dedim dalga geçerek.

"Madem tutamayacaksın ne halt yemeye aldın eline?"

"Lan! Döverim seni cüce! Dalmışım ne biliyim." Diye zırvaladıktan sonra çardağın kenarlarını aşıp tam sol tarafına zıpladım.

"Sadi..."

"Efendim bro?" Bana bro demesine hiç aldırış etmeden;

"Saaaadiiiii..."

"Kızım kelime dağarcığına karabasan mi çöktü bir tek Sadi çıkıyor ağzından? Konuşsana!" Dedi. Kıkırdadıktan sonra;

"Aşıksın...naranararana..Aşıksın...narananan..Sen aşıksın arkadaş" dedim ve kaçmaya başladım beni kovalayacağını adim gibi bildiğim için direk kızlar tuvaleti hedefimdi ama maalesef ulaşamadan yakaladı beni.

"Manyak misin kızım? Ya duysaydı? Rezil mi edicen sen beni "dedi ve ders zili çaldı az önce ki şarkiyi mırıldanarak bir yandan da dalga geçerek, dolabıma doğru yürüdüm. İlk ders Hollandaca olduğu için 4 kitap almam gerekiyordu. Kollarıma bir yandan işkence yaparken diğer yandan yeni sipariş etmiş olduğum kitabimi yani Gece Evi Serisinin dokuzuncu kitabini çantama tıkıştırdım.

Sınıfın kapısının önünde kapının açılmasını beklerken Beril yanıma geldi, omzuma başını koydu. "oyyy uykusu gelmiş bizim minik pandanın" dedim ve gözlerim Sadi'yi aradı John'un yanında durmuş bir şeyler konuşuyorlardı önemsemedim. Genelde Sadi John'dan utanırdı. Bu kara tenli bebeği aramıza çeken arkadaş olan bendim onu öpünce siyah yüzündeki kırmızılığı görmek hoşuma gidiyordu. Tabii arkadaşımdı ama yine de çikolataya benzetip bazen isirdigim oluyordu kendisini. Bana Hollandaca "normal davran" deyip yanağını silerdi böyle zamanlarda. Bende bu pir anha davranışları varken ve bir balinaya benzetilirken John u kimse kurtaramazdı elimden.

XY+XY=ASKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin