Bölüm 2

148 50 8
                                    


Ders bitişini müjdeleyen zil çaldığında, onlu arkalı oturduğumuz sıralardan hepimiz ayni anda birbirimize döndük, John kıkırdarken "ceplerim bos değil bebeğim" diye fısıldadı. Ben ellerimi göğüs hizamda kaldırıp iki işaret parmağımı sağa sola sallayıp, dudaklarımı "NO" der gibi büzerken, Sadi ve Beril kopek yavrusu gibi bakıp "nolurrr" demeye başlamışlardı bile.

Sınıftan çıkıp dolabıma vardığımda, hala pesimdeydiler. Ben tamam diyene kadar da bırakmayacaklarına emindim, ama ne yalan söyleyeyim böyle şeyler bana göre olmadığı için pek istemiyordum. En sonunda pes edip;

"Tamam, ama ben içmeyeceğim sadece yanınızda durup kepazeliklerinizi izleyeceğim" dedim ve kafası olmayan tavuk gibi ortalıkta sevinç dansı yapmaya başladılar. O gün başımıza gelen en saçma şey bu olsaydı keşke...

Bahçeye ciktigimiz da herkes bisikletlere yürümeye başlamıştı, yürüyerek geldiğim için onların bisiklet kilitlerini açmalarını bekliyordum.Bu yüzden 4 metre uzunluğundaki duvarın nerdeyse tümünü kaplamış olan sarmaşık bitkisinin hemen altına oturdum. Bilal karşıdan gelip yanıma yerleşti. Çantasını yanına çıkarıp fırlatırken;

"Naber fistik?" Dedi. Gözlerimi devirip başımı yüzüne doğru çevirdiğimde, gözlerindeki mavilerin yoğunluğuyla karşılaştım, daha sonra uzun ve kumral kirpiklerinin yelpaze gibi bir aşağı bir yukarı kıvrılışına kaydı gözlerim. Omzuyla omzuma vurup,

"şist sana diyorum" demeseydi sabaha kadar öyle kalabilirdim. Yüzümün en muzip kıyafetini seçtiğim dolaptan çıkarıp öylece geçirdim üzerine ve;

"İyidir, ne olsun uğraşıyorum yine bu sıpalarla" dedim. Ne söylediğimi kulaklarım duyuyor muydu acaba? Sıpa ne ya? Allah'ım lütfen önüme bir çukur aç ve ben içine atlayıp kendimi bu durumdan kurtarabileyim.

"Kızım iyice ablaları gibi davranmaya başladın sen de, bırak istediklerini yapsınlar, hem sende biraz gevşeyip onlara katılsan fena olmaz, bir iki nefesten kafayı bulup benimle öpüşmezsin. Korkma."dedi Bilal. Hayvan ne olacak, önüme dondum ve içimdeki siniri bastırmaya çalıştım ama olmadı. Sol elimi yumruk yaparak hızlıca karninin tam ortasına geçirirken, yürek yemiştim galiba. Ben bana karşılık vermesini beklerken, o bir anlığına kasılsa da kaldığı yerden gülmeye devam etti. Sadi olanları görmüş olacak ki, bisikleti bırakıp yanıma koştu.

"Ne yaptı yine bu dallama?" Diye sorunca Bilal'in yüzündeki neşe bir anda kayboldu.

"Aman Sadi, bos ver her zamanki gıcık halleri" dedim ortalığı yatıştırmak istercesine. O an ne kadar utandığımı kimseye anlatamam. Uzaktan bakanlar bu manzarayı çok daha farklı anlayabilirdi. Bense sadece sakinleşmelerini istiyordum. Sadi Bilal'e yaklaşıp alnını alnına koydu ve elini sanki güreşeceklermiş gibi boynunun arkasına yerleştirdi.

Kalbim göğsümü delecekmiş gibi atarken, Beril bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. İkisinin de bir anda kahkaha atmalarıyla saka yapmalarına bir yandan sevinmiş olsam da yüzümdeki sinirli ifadeyle ikisinin de enselerine vurmakla yetindim.

"Omon Sodo, bosvor hor zomonko gocok holloro" diye beni tekrar eden Bilal'i kum torbası gibi yumruklamak istiyordum ama bunu yaparsam beni tokat manyagı yapacağı için, sadece sinirli sinirli baktım.

O an John'a baktığımda Sadi'nin kolundan çekmiş kulağına bir şeyler soyluyor olduğunu fark ettim. Bunlar cidden bir şeyler karıştırıyordu ve bugün olan saçmalıklar henüz bitmemişti.

XY+XY=ASKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin