Açıldı gece, sessiz soluklar doldu her katreye sisti siyahtı simsiyahtı bağrı dünün acısıyla dikiş tutmuyor her nefesi bir yük gibi sırtında ağırlaşıyordu gözleri yorgun semada Allah’ın altından işleme sanatı; ateş kadar sıcak mazi kadar uzak yıldızları izliyordu seviyordu onları dostu çünkü her bir tanesi öyle dikili öyle sonsuz gökyüzünün süsüydü yıldızlar.
O bir sabiydi körler ülkesinde. Hatta yeryüzünde ne kadar adem oğlu yaşıyorsa kördü. Hem de gerçeği görecek duyacak hissedecek dokunacak kadar kördü. Zaten görmeyen değil di ki kör görmeyenin yükümlülüğü mü var ki bu yaftayla çağrılır bakmak gerek kör olmak için görmek gerekti bi yandan görüpte görmemezlikten gelmek işte budur kör olan yoksa naçizane değildi bu gaflet...
Dayandığı heybetli çınarın dalları durmadan sallanıyor geceye nispet yapıp rüzgarla dans ediyordu. Öteden bir uğultu yayılıyordu geceye bir adam siyahlar içinde ağır ama kendinden emin yaklaşıyordu. “Ecel gibi gelme be adam sanki hiç ölmeyecek gibi ne sırıtıyorsun” dudağından kelimeler yine kendi has ses ritmiyle yarı ciddi yarı delice dökülüvermişti.
“ Şu yaslandığın bedbaht çınarın canı olsa da seni yese ya Poyraz deli deli estiğini mi sandın küçük dağları sen mi yarattın ne ulan bu duruş.” Sarıldı kadim dostuna öyle ya olmuştu bi hayli zaman yılların eskitemediği nadir varlıklardandı ya hani dostluk. Poyrazın eskimeyen yoldaşı Tarık otuz ikisinde bir adamdı, hafif dalgalı saçları geniş yapılı vücudu uzuna yakın ela gözleri keskin kaşları ve bi o kadar yüz hatları aslına bakarsanız hiçte fena biri değil di hani ama kördü sonuçta herkes gibi yine de umutsuz vaka sayılmazdı öldürüp yiğidi hakkını boğazına haram eyleyenlerden idi deli Poyraz beyimiz...
Poyraz hafif çekildi geri gecenin koynuna kaçamak bir bakış attıktan sonra "Söyle Aziz Tarık! Beş yıl yettimi beni özlemene bense mezarımdaki çınar büyümeden özlemessin sanırdım ne iş." Hafif bir gülümseyişle gözlerini onunkine dikti. Tarık bu deli adamın kelimelerle raksına hem hayranlık duyuyor hem ürperiyor birazda nefret ediyordu. " Elifin sana ihtiyacı var sanırım onu görmen lazım. Bulamamış seni epeyce uğraşmış e malum senin durum, son çare beni bulabilmiş"
Tarık bunları söylerken yüzünde acı dolu bir bakış vardı birazda ümitsiz o sadece görevini yapmak için belkide son nefesini tüketecek bir eski dostun tek arzusunu ümitsizde olsa gerçekleştirebilmek için gelmişti bu kadar yolu.
"Gidelim Tarık gidelim bitmez bize yollar Elif hanım emretmiş yıllar sonra e sende geliyosun gidelim yollarda hasta ya bize"
Deminki umutsuz yüz birden güller açarcasına canlanmış bi o kadar da şaşırmıştı
" Gerçekten mi evet mi..."
"Ne ulan hayatım yalan oldu sözlerim değil gidelim işte Boluda yemekler senden söylim."
Tarık oldukça sevinmişti hem dostuna kavuşmuş hem de hayatının en büyük iyiliğini yapmak üzereydi belki de tam o sırada ormanın içerisinde onları izleyen davetsiz misafirlerinin silahından çıkan kurşun sol göğsüne isabet etti ve yere yığıldı