Eve girer girmez elindeki çantayı masanın üzerine fırlattı Lucy, Gerçekten gidecek miydi? Saate baktığında çok az bir vakti olduğunu ve acilen karar vermesi gerektiğini fark etmişti. Onuru saçma hatası yüzünden yerle bir olmuştu ve seksi bulduğu o çam kokusu ve yeşil gözler şimdi aklının çekici köşesinden lanetli köşesine geçmişti. "Abartmaya gerek yok, buluşmada onu beğenmezsen bir sıkıntı olursa adam seni zorla taciz edecek değil ya?" Gerçi şirket sahibi olduğu için böyle bir şeye maruz kalırsa tüm ülkeye inandırması oldukça zor dururdu. "Öyle birisi değil, gidip her şeyi düzelteceğim." İçinde uzun süreden beri yalnız kalan kadın kısmı bu randevuyu değerlendirip bundan zevk alması gerektiğini söylemeye başlamıştı ama Lucy görmezden gelmeye çalıştı.
Ayrıca her ne kadar sinirli bile olsa adamın hem işi hem de randevuyu harmanlayarak bunu bahane edip sinsice hareket etmesi hoşuna gitmişti, kafayı mı yemişti ne? "Siktir." Son bir kere daha saati kontrol etti, normalde yürüyerek gelirdi ama geç kalmamak için taksi tutmuştu. Evi iş yerine ne çok yakın ne de çok uzak sayılırdı. Üzerindeki kıyafetleri hızlıca çıkardı ve banyoya girdi.
Saçını elinde bulunan havluyla kuruturken inatçı ve agresif haline uygun olması için kırmızı bir elbise seçmişti, yanına kırmızı ruj ve önü açık siyah ayakkabılarını kombin edecekti. Birde o harika inci küpelerini ve kolyesini, Lucy kadın olduğundan mı bilmiyordu ama milyon dolarları olsa parasını ilk yatıracağı şey mücevher olurdu. Saçlarını çok sıkı olmayan bir topuz yaptı, artık hazırdı. Geldiğinde fırlattığı iş çantasından ebesi bellenmiş kağıtları aldı ve hızla göz gezdirdi, bilgisayarını açtı, hepsini tekrardan hızlı hızlı yazmaya başladı. Görüşmeye yaklaşık on beş dakikaya yakın bir zaman vardı ve adamın geç gelmesi için dua ediyordu.
Son bir sayfası kala kapı çalmıştı, Lucy hızla geçirmeye devam ederken duymamış gibi yapıp kapıya bakmadı. "Bayan Lucy?" Bu patronunun sesi değildi. Adamın duymasını ümit ederek "Bir dakika!" Diye bağırdı. Kapı bir kez daha çalındıktan sonra bir defa ses gelmedi, kağıtları yeniden bastı ve çantasının içine ikiye katlayarak attıktan sonra kapıyı açtı.
Gelen adam patronunun iki katı filandı, koruma olduğu açıkça belliydi. "Araba aşağıda sizi bekliyor efendim." Beyefendi kendi bile gelip almaya tenezzül etmemişti. Lucy böyle şeylerden hoşlanmazdı, çıktığı adam her ne kadar zengin olursa olsun arabada gidecekleri yere o adamın götürmesini isterdi. "Önden buyurun." Adamla beraber aşağıya indi.
Arabanın lüks olmasına şaşırmayan bir ifade takındı, arabaya bindiği gibi telefonuna 'İsterseniz yandaki tuşları kullanarak kendinize içecek bir şeyler alabilirsiniz.' Yazılı bir mesaj gelmişti, Lucy arabanın yan kısmına döndü, eh, bozsa bile kurcalamadan duramazdı. Heyecanını yenmek için biraz viski aldı, çok fazla içmemesi ve buluşmayı mahvetmemesi gerekiyordu.
Arabadan indiğinde koca binaya göz gezdirdi, bu yerin ismini bir yerden hatırlıyordu ama nereden bilmiyordu. Binaya girdikten sonra garsonun teki onu tanımış gibi eşlik etmişti, insanların olmadığı odaya benzer bir yere geldiğinde köşeden beri camdan dışarıya bakan patronunu görmüştü.
Bay Dragneel, Natsu Dragneel.
Dikkati toparlanan yağmur bulutlarındaydı. Bu gece çok yağacaktı. İlerlemeye başladığı zaman topukluların çıkardığı ses dikkatini çekmiş olacaktı ki koyu yeşil gözlerini Lucy'e dikmişti. Sabahki paltosu sandalyenin arkasındaydı, yine beyaz bir gömlek giymişti, yüzünü dikkatli incelediğinde tıraş olduğunu fark etmişti. Karşısına oturdu ve çantasını masanın boş kısmına bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Touch Me [Nalu]
FanfictionHayatı boyunca hep en iyisi olmaya kendini adamış Lucy yeni işinden gayet memnundu, bir kaç sorun dışında. Bu sorunların en büyüğü ise sürekli onu odasına çağırıp özel rapor isteyen patronu bay Dragneel'dır. Patronunun kendisine özel bir ilgisi oldu...