Okulun önüne geldiklerinde Erin her zaman ki gibi hissediyordu. Rol yapmaktan nefret ediyordu çünkü ona göre bu düzen çok saçmaydı. İnsan beyninin bu şekilde kısıtlanmasını aklı almıyordu. Bileğindeki yılana baktı ve en az o şekil kadar nefret ettiği okula gitmek için arabanın kapısını açtı."Seni almaya geleceğim tatlım. İyi dersler."
"Tamam, dersten sonra görüşürüz." dedi ve babasını öptü.
Arabadan indiğinde yağmurun şiddetini arttırmıştı. Islanmamak için hızlı adımlarla binaya girdi.
Dersin başlamasına 15 dakika vardı.
Okul çok dolu sayılmazdı. Zaten herkesin geldiği zamanda bile tam anlamıyla dolu görünmüyordu.
Yaşadıkları yer küçük bir kasabaydı ve nüfusu oldukça azdı. Herkes birbirini tanırdı. Sıkça yer değiştirdikleri için arkadaşarına bağlanmayı çok önce bırakmıştı. Zaten insanların birbirine sevgiyle bağlanmaları her saat başı sıfırlanan duygusal zihinler için oldukça zordu. Zor olan bu gerçeği bilerek yaşamak mı yoksa bilmeden her saat başı yaşadığı her duyguyu hiç yaşamamış gibi hissetmek mi onu bilmiyordu işte.
Onlardan farklı olmasa belki de dışarıda olmaktan bu kadar nefret etmezdi. Söyleyeceği her kelimeyi söylemeden önce kafasında defalarca tartmak zorunda kalmasaydı, sevebilirdi bile.
Babası ona şanslı hissetmesi gerektiğini söylerdi her zaman çünkü diğerleri gibi olmak programlı bir robottan farksızdı ve insani duyguların bizleri biz yapan tek şey olduğunu anlatırdı ona.
Sınıfına doğru giderken koridorlarda yürüyen öğrencilere baktı. Herkesin aslında ne kadar şanssız olduğunu düşündü babasının da dediği gibi. Bazıları gülümsüyordu; bazıları üzgün, bazıları bir şeylere sinirlenmiş görünüyordu. Sabah erken uyanmak zorunda kaldıkları için mutsuzlardı belki de. Şuan hissettikleri her duygunun yok olup gideceğinden habersiz olan her birinin 1 saat sonra neden böyle hissettiklerini unutacağını düşündü. Şanssız olan onlardı ve onları normale döndürmeyi, iyileştirmeyi isterdi. İmkansız hayaller kurmak zaman kaybı olsa da bazıları insanı mutlu ediyordu. Sadece düşünmesi bile Erin'da gülümseme isteği uyandırıyordu.
Sınıfta bir kaç kişi vardı. Onlara doğru zoraki bir gülümseyle bakarak günaydın dedikten sonra arkalara doğru yürüdü ve boş olan bir sıraya oturdu.
Arkadaşlık kavramı derslerle ilgili not alışverişi, arada bir zaman geçirmek için boş şeylerden bahsetmek ya da birbirlerine yalandan gülümsetmekten ibaretti.
Sağlam dostlukların olduğu zamanları daha önce hiç yaşamamıştı, babasının anlattığına göre eskiden insanların her şeylerini anlattığı, üzüntülerini, sevinçlerini paylaştığı, birlikte güzel vakit geçirdiği dostlara ihtiyacı olurmuş. Artık öyle bir ihtiyaç olmadığı için de arkadaşlık, sadece aynı yerde bulunmak zorunda kaldığınız kişiler arasında kurulan samimiyetten uzak bir ilişki sadece.
Ön sıralarda oturan adının Amy olduğunu bildiği bir kız Erin'a döndü. "Bayan Carter'ın verdiği soruları çözebildin mi, Erin ?" diye sordu.
"Evet çözdüm." Kesin yapamadığı sorular var ve onları soracak diye düşündü. Dersler konusunda yardımcı olmayı seviyordu. Hiç değilse bu yolla birileriyle konuşuyor, yapmacık da olsa sohbet etme fırsatı oluyordu.
"Ay sonunda! Tüm soruları çözebilen birini buldum. Günlerdir çıldırmak üzereyim bir soru var ve kesinlikle yapamıyorumç Yardımcı olur musun bana ?" Kız çok sempatik görünüyordu. Başka bir dünyada yaşamış olsalar tanıdığı en neşeli insan bu kız olurdu muhtemelen. Kısa, düz kumral saçları ve mavi gözleri vardı. Onun hakkında pek bir şey bilmesede yakınlık hissediyordu Erin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADAKATTEN KAÇIŞ| Wattys2016
Science FictionSuç oranlarının en üst düzeye ulaştığı ve insanların kontrolden çıktığı bir zamanda verilen radikal bir karar... İnsanlığa ait duygusal hafızanın silindiği bir dünya hayal edilebilir mi? Sadece tek bir duygunun kalıcılığına istisna gösterildi... B...