Ne istediğine karar veremeyen müşteri kadın, kasada çalışan görevli kızın sol bileğini işaret ediyor ve bağırıyordu.
"KAÇAKSIN SEN! İŞARETİN SİLİNİYOR. BİZDEN DEĞİLSİN!! TUTUKLAYIN ŞU HAİNİ!"
Kadın dışında, dükkanda bulunan herkes şok olmuş bir şekilde kıza bakıyordu. Kızın nefes aldığı son dakikalardı ve bunu kız da dahil olmak üzere ordaki herkes biliyordu. Dışarıdan gelen polis sesi her şeyin kontrol altında olduğunun habercisiydi. Hiç vakit kaybetmeden dikkandan içeri giren sayısız polis kızın etrafını sardı. Kız hıçkırarak ağlıyor ve durmadan yalvarıyordu.
"Lütfen bana bir şey yapmayın. Zararsız biriyim ben, bu benim hatam değildi lütfen bırakın beni..."
Kız da bunları söylerken polislerin onu dinlemediğini farkındaydı. Kaçak olarak yakalandığınız anda her şey anlamını yitirirdi. Ne gözyaşlarının, ne yalvarmaların ne de zararsız, hayatını devam ettirmek için küçük bir dükkanda çalışan kimsesiz bir genç kız olmanın bir anlamı kalırdı. Kaçaksan kaçaksındır. Bunun bir açıklaması olmaz Yönetim için. Yönetim'e göre yakalanan her kaçak, hedeflenen düzenin kusursuzluğuna yaklaşılan bir adımı ifade ediyordu.
Erin bir an için kendini kızın yerine koydu. Orda duran kişi o da olabilirdi. O da bir kaçaktı. Bu gerçeği düşünmek bile hıçkırarak ağlama isteğine yol açıyordu. Bu acımasızcaydı ama yapılacak bir şey yoktu. O kadının Yönetim'e duyduğu sonsuz ve karşılıksız sadakat bir kızın hayatına mal olmuştu. Sadakatın insanların ölümüne sebep olduğu bir dünyada yaşamak kimsenin suçu değildi.
Erin bileğindeki yılana baktı. Varlığından nefret ettiği bu işaret onun koruyucusuydu. O kız bu işareti yenilememenin cezasını hayatıyla ödeyecekti.
Polisler kızı alıp götürürken kız ve Erin göz göze geldi. Gözlerindeki, hayatı boyunca korktuğu şeyin başına geldiğini anlatan ifade Erin'ın hafızasına kazındı. Ne zaman gözlerini kapatsa bu gözleri göreceğine emindi. Dükkana ilk girdiğinde, yaklaşık 3 dakika önce, kızın ona gülümsemesini düşündü. Kızın o ana dönebilmeyi ne kadar istediğini hayal bile edemezdi.
Polisler kızı arabaya bindirdiklerinde, etrafı yine bir ölüm sessizliği kaplamıştı. Erin dükkandan çıkmak için kapıya yöneldiğinde, dışarıda şaşkın bir şekilde ona bakan babasıyla göz göze geldi.
Aynı şeyleri düşünüyorlardı.
Erin sonunda kendini dışarı attığında, hava kararmıştı. Temiz havayı ciğerlerine uzun zamandır nefes almıyormuşcasına çekerken babası onu kolundan tutup arabaya götürmek için yanına geldi.
Hayatında ilk defa bir yakalanma olayına bu kadar yakınken şahit olmuştu. Şimdiye kadar hep babasıyla birlikte televizyondan izlediği olayların bile etkisinden zor çıkarken, bunu nasıl atlatabileceğini o da bilmiyordu.Erin'a saatler gibi gelen yürüyüşün sonunda arabaya bindiler. İkisininde ağzını bıçak açmıyordu. O dükkana hiç girmemiş olmayı diliyordu. Yakalanan kızın gözlerini unutamamaktan korkuyordu.
Bir an kızın onunda kaçak olduğunu bildiği ihtimalini düşündü. Erin'a bir şeyler anlatmak ister gibi bakmıştı çünkü. Bu olabilir miydi ki? Erin ve babası işaretler konusunda her zaman dikkatli davranmıştı. Bileklerindeki işaret biraz bile silinmeye başlasa yeniliyorlardı.
Bunun şakasının olmadığını çok ağır bir kayıp vererek tecrübe etmişlerdi çünkü.
Nihayet babası konuştuğunda, Erin da paranoyaklaşmaktan kurtulmuştu.
"Orada olanlar, o kızın ihmalkarlığının bir sonucuydu. Dikkatli olduğumuz sürece bizi fark edemezler. Bunu unutma Erin."
Babası haklıydı. O kadının düşmanıymış gibi kıza bağırması, nefrete dönüşen bakışları, kızın yüzü... Ne olursa olsun onlarda kaçaktı ve cezası ölümdü.
Bunu bugün bir kez daha görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADAKATTEN KAÇIŞ| Wattys2016
Science FictionSuç oranlarının en üst düzeye ulaştığı ve insanların kontrolden çıktığı bir zamanda verilen radikal bir karar... İnsanlığa ait duygusal hafızanın silindiği bir dünya hayal edilebilir mi? Sadece tek bir duygunun kalıcılığına istisna gösterildi... B...