✴4✴

167 35 10
                                    


Multi:Bora

Büyük uğraşlar sonucunda müdürün odasını Allah'a şükür bulmuştum. Kapı bile koyu lacivert rengindeydi. Allah'ım sen beni nerelere düşürdün diye söylenerek kapıyı çaldım. Kapıyı açıp içeriye girdim. Yok artık içerisi bile koyu lacivert detaylar vardı. Nasıl bir şizofreni örneğidir bu. Hemen karşımdaki müdür, masasında oturuyordu. Ellerini birbirine kenetlenmiş bana bakıp kafasıyla masasının önündeki koltuğu işaret etti. İşaret ettiği yere oturmamla "Söyle"dedi. "Hocam ben yeni öğrenciyim bugün ilk gün-" daha lafımı tamamlamadan konuşmaya başladı. "Neden derste değilsin evladım? Okulun kurallarını bilmiyor musun? Erken gelicektin. Burada sorumsuzları sevmem hemen sınıfına hadi" lan mal mı bu? "Hocam işte bende hemen gitmek istiyorum sınıfıma ama sonuçta bir midyum yada âlim değilim sınıfım hangisi bilm-" sanırım bu müdür insanların lafını bölmeyi hobi edinmiş. "12E çabuk sınıfına bu okulun bir kuralı düzeni var ailen anlatmadımı sana bu ne sorumsuzluk" kapıya doğru yürürken kısık sesle "Anlattıda siz dinledin mi diye sorun" dedim "Tekrar söyle duyamadım kızım." Hastır ya. "Şey diyorum hocam haklısınız özür dilerim." odadan çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım ve sınıfımı aramaya başladım. 12E işte burasıydı. Kapıya vurup açtım ve ve........ve..ve ...ııı... e neden sınıfta kimse yok? Tekrar müdürün odasına gittim. Kapıya vurup içeri girdim. "Hocam sınıfta kimse yok." müdür bana dönüp "Sen halen girmedin mi derse? Nasıl yoklar? Ders programın nerde senin neden almadın?!" dedi. "Hocam vermediniz ki" Aha çattık ya. "Gelip önceden isticektin evladım. Git şimdi ders programını bul hadi!" Allah'ım nerelere düştüm ben derken Yağmur'un ampulü yandı. "Tamam hocam çok özür dilerim. Birde bir şey söylemek istiyorum lacivert rengi en sevdiğimdir. Okul formaları çok güzel. Okulun rengide çok güzel. Bunu yapan kişi ne kadar zevkliymiş." Müdürün gözleri birden parladı. Demin ki sinirli halinden eser kalmamıştı. "Ay dimi. Ben tasarladım evladım." Allah seni alsın zevke bak mk. "Ay öyle mi hocam çok güzel bir zevkiniz varmış. Mavi en sevdiğimdir. İsminde yağmur. Aslında yağmur şeffaftır ama biz onu kâğıtta maviye boyarız ben ise laciverte" ne diyom la ben. "Dur kızım ben sana ders programını hemencecik çıkartıyım dersine daha fazla geç kalma hemi?" "Yok hocam hiç zahmet etmeyin ya ben hallederdim. Şey etmeseydiniz hiç" Vay be müdürcük diye geçirdim içimden. "Yok kızım yok. Bak çıktı bile al sen bunu koş dersine. Bi daha da sakın geç kalma tamam mı yavrum?" Zevkine tükürdüğüm dedim içimden. "Tamam hocam çok teşekkür ederim"
Sonunda çıktım odadan. Ders programına baktım ve dersimiz beden mi? La lise sonuz ne bedeni? Ay çıldırıcam. Hemen sağ tarafındaki kızlar tuvaletine alal acele girip çantamdaki koşu taytımı giydim ve bahçeye doğru koşmaya başladım. Beden hocası olduğunu düşündüğüm (aslında düşünmedimde elinde düdük vardı ondan. Böyle beden hocasımı olur la) zayıf, gözlüklü, cüce biriydi. Ve eşofmanının paçaları yerde sürülüyordu. Yanına varır varmaz düdüğünü çaldı ve herkes etrafına toplandı. Hoca tam bi şey diyordu hemen atladım "Hocam ben yeni öğrenciyim." demem üzere herkes bana ayvayı yedin bakışı atıyordu. Noluyo la. Hoca bana döndü ve kolundaki saate baktı 4 dakika geç kaldın okulun bahçesinde 2dakika içinde 4 tur atmazsan yok yazarım." ha anlamadım? "Efendim hocam?" dedim ama nafile. "Hazırlan! 3....2....1... Başla!" demesiyle bastım depara. Artık allah ne verdiyse koşuyordum. Hocanın yanından her geçişte bağırıyordu "120 saniye!"......."50saniye"..... "3saniye!"......."ve bitti" düdük sesini duymamla hızımı yavaşlatarak hocanın yanına geldim. 5 tur atmıştım. Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu hoca da dahil. "İsmim ne evladım senin? Nerden geldin? Atletizimle aran nasıl?" hocanın önündeki duruşumu bozmadan "İsmim Yağmur Tonuç. İstanbul Beşir Balcıoğlu Anadolu Lisesinden geldim. 3 sene boyunca okuluma atletizimde 3 kere İstanbul birinciliği getirdim hocam." Tüm herkes pür dikkat beni izliyordu. Hoca kafasını aşağı yukarı salladı ardından serbestsiniz diye bağırdı. İçlerinden bir kız "Burslu herhalde ne sandın devlet okulundan gelmiş." dedi yanındakine kafamı ona doğru çevirdim "Burslu değilim." dedim soğuk bir tavırla. Ardından boş bir banka oturup telefonumla ilgilenmeye başladım. İkinci derste de hoca serbest bırakmıştı ve evet ben hale bankta oturuyordum. "Hey yeni ismim Oya voleybol oynamak isermisin? Bi kişi eksik." Kafamı kaldırıp kıza baktım. Ardından etrafa bakındım. Hemen karşı bankta kısa boylu bücür sarışın bir kız oturuyordu. "İlerdeki kız fazla sıkılmış gibi onu alın" diyip telefonumla uğraşmaya geri döndüm. İsminin Oya olduğunu öğrendiğim kız voleybol oynamaya geri döndü ve o kızı çağırmadı. Başımı kaldırıp onların olduğu yere baktım iki takım halinde voleybol maçı yapıyorlardı. Oya'nın karşı takımında bana burslu diyen kız vardı. Ona baktığımı görünce bana küçümser bir bakış atıp göz devirdi. Bu kız kendini ne sanıyordu?

Zilin çalmasıyla sınıflara çıktık. Herkes yerine oturunca sınıfta boş bi yer aradım. Boş iki yer vardı biri o Bücür kızın yanı diğeri de kafama top atan çocuğun yanı. Bi dakika ne? Kafama top atan mı? Evet oydu. Hemen bücür kızın yanına geçip oturdum. Zaten yanıda doluymuş. İçeri onun kadar bir çocuk girdi ve onun yanına oturdu.

Hoca derse girmişti. Kısa kumral saçlı genç ve güzel bir hocaydı. Beni görür görmez yüzündeki gülümseme büyüdü "Sen yeni öğrencim olmalısın kendini tanıtırmısın canım?" Soğukkanlılığımı koruyarak ayağı kalktım. "İsmim Yağmur Tonuç. İstanbul da bir Anadolu lisinden geldim." hoca gülümsemesini bozmadan "Burslu mu geldin?" dedi burada burslular ne alıp veremedikleri vardı. "Hayır hocam burslu gelmedim." "Anladım canım ailenin ne işle meşgül?" dedi. "Annemle babam ayrı bu sebeple babam ne iş yapıyor bilmiyorum ve annem de evde oturmayı tercih edenlerden" Sınıftan gelen alaycı kırdamaları çok net duyuyordum. Bu iyice sinirlenmeme yol açtı ve devam ettim."Annenin kızlık soy ismi Yılmazer. Birol Yılmazer'in tek çocuğu." dememle herkes susmuş, şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Evet dedem büyük bir holdingin sahibiydi. Baya zengindik anlayacağınız. "Tamam canım teşekkürler oturabilirsin." hoca cümlesini bitirir bitirmez yerime oturdum. Bana burslu diyen yellozu şaşkın bir şekilde bana baktığını görünce fırsattan istifade ona küçümser bir bakış atıp önüme döndüm. Zil çalınca yanımdaki Bücür "Merhaba ben Asya" Arkadaş edinmek istemiyordum o yüzden dönüp kızın suratına bile bakmadım.

Sürekli susuyorum, umursamıyorum felan ama içimde biriktirdiklerim bir gün ağzıma sıçacak gibi geliyor, dur bakalım ne zaman?

Sıradan kalkıp okulu gezme amaçlı dışarı çıktım. Okulun arka tarafı sessiz görünüyordu. Sanırım bu yıl boyunca saklanacak güzel bir indi dimi Büdü? Ah Büdü'm benim uyuyor daha. Uyanınca çok aç olacak.

Okulun arka tarafında eski bir bank vardı. Tam oturacağım sırada karşımda yine topunu denize attığım çocuk. Bu sefer bana ne yapacağımı söyleyen bir adet Büdü de yok. Allahım ne bahsızım ben. "Sen şu topu denize attıp, Beril'in üstüne kahve döküp merdivenlerde beni görünce kaçan kızsın dimi?" Bu ne lan. Yok değilim töbe ya. Desene kısace sahildeki kızmısın diye ne kadar konuştum be hayatımdan 30 saniye boşa gitti. "Kim?Nerde? Ne zaman? Elinde kanıtın delilin var mı? Görgü tanığın var mı? Beni böyle suçlayamazsın. Belki o ben değilimdir de ikizimdir?" tamam belki biraz saçmalamış olabilirdim ama tamamen haklıydım. Karşımda duran çocuk 32 diş gülümsüyordu. Ben ise gözümü bile kırpmıyordum. Suratımda hiç bir mimik belirtisi yoktu. Bu iki saniyelik sessiz süreci malesefki Büdü böldü. Karnımın gruldama sesi okulun arkasını inletmişti. "O ses bana karnından geldi deme. Kaç gündür yemek yemiyorsun yeni?" Ah 10numara 5yıldız rezil kepaze oldum. "Büdü uyandı." Sesli söylemiştim. "Kim uyandı?" diyip sesli bir şekilde gülmeye başladı. Gözlerimden çıkan ateş kıvılcımlarını görmüş olcakki hemen boğazını temizleyip gülmemek için iki dudağını birbirine bastırdı.

'Ana üstten Yağmur'a ana üstten Yağmur'a beyin konuşuyor tamam.'
Ay sen halen ordamıydın tamam.
'Yağmur senin göz pigmentleri ne sokim çocuğun gözleri ela değil tamam.
Oha harbi lan renkliymiş. O pigmentlerime dediğinden bende yapayım tamam.

Tam gidicekken kolumdan tuttu "Ben Bora." ilk kolumdaki eline sonra çocuğa baktım. Anlamış olacak ki elini hemen çekti. Benden bi konuşma bekler gibi bakıyordu "Tamam Baran" dememle.
    - (Bora) + (Yağmur)

-"Ne Baran'ı?"
+"Ha?"
-"Baran?"
+"Baran kim?"
-"Ne biliyim."
+"Sen dedin."
-"Hayır sen dedin."
+"Kim dedi?"
-"Ben demedim sen dedin"
+"Ne dedim?"
-"Baran dedin"
+"Kime dedim?"
-"Bana dedin"
+"...."
-"İsmim Bora"

Evet bir filmin sonuna daha geldik. İzlediğiniz için teşekkürler. Bundan sonra kız ölüyor ve dünyayı şeytani güçteki unicornlar istila ediyor. Mutlu son...

Bu rezzilliğin üzerine arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Bora arkadan seslendi. "Bende tanıştığıma memnun oldum arkadaşım" Söylediği son kelime beynimde yankılanmaya başladı. 'Arkadaşım'. Ve bu kelime içimdeki volkanı patlattı. (Büdü zarar görmedi telaş yapmayın) Olduğum yerde durdum. Sinirli bakışlarımı ona çevirdim. "Kimse benim arkadaşım olamaz. Sen benim arkadaşım olmazsın!" her bir kelimeye ayrı vurgu yaparak söylemiştim. Ardından arkamı dönüp yürümeye devam ettim. Bora ise arkamda bağırmıştı.

"Ama bir gün arkadaşın olucağım Buz Prensesi!"

Buz PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin