Kerim'e rezil olduktan 3 gün sonra cesaretimi toplayıp Erdem'e Kerim'le ilgili sorular sormaya başladım.
Öğrendiğime göre annesi İngiliz babası Türkmüş. Erdem'lerin okulunda ancak başka bölümde okuyormuş. Erdem ve Haluk'la fazla ortak dersleri yokmuş ama o gün birlikte ders çıkışları olduğu için birlikte gitmeyi teklif etmişler.
O da pek emin değil ama altındaki araba, giydikleri ve tavırlarından anladığı kadarıyla baya zengin bir ailenin oğlu. Fazla arkadaşı var, genelde kalabalık gruplarla geziyor. En son lafı ise bana dönüp gülerek, "Kızlarla arası nasıl, çapkın mı sadık bir sevgili mi bilemiyorum ama sana bakmayacağından eminim." O uyuz uyuz gülerken ben dik dik ona baktım. "Telefonu var mı sende bu çocuğun?"
Erdem kaşlarını 'Efendim?' dercesine kaldırdı.
Ben eski ben olsaydım böyle bir şeyi asla sormaz hatta düşünmezdim bile. Allah sahibine bağışlasın der geçerdim. Ama artık öyle değil. Artık bir şeyi istemişsem denemekten çekinmiyorum. Ve de Kerim'i istedim. O yüzden Erdem'in verdiği numarayı hiç çekinmeden aradım.
Zıırrr.
"Hello?"
"Hello Kerimcim sana da. Zeynep ben, hatırladın mı? Hani geçen pub'da sana rezil olan kız?"
Telefonun diğer ucunda kısa süren bir sessizlik oldu. Sonunda şaşkınlığını atıp bana cevap verebildi. "Evet, hatırladım. Nasılsın?"
Gülümsedim. "İyilik valla ne olsun. Boş vaktin varsa bir kahve içebilir miyiz diyecektim?"
Afallayan bir sesle cevap verdi. "Bugün mü?"
"Neden olmasın? Bugün Cumartesi hem."
Kem küm etmeye başladı. "Ya.. Şey.."
"Panik olmana gerek yok yemem seni. Valla. Gayet iyi biriyimdir aslında, tanısan çok seversin."
Pes ettiğini belirten bir sesle cevap verdi. "Tamam, ben seni 2 de evden alırım. Uygun mu?"
Gülerek cevapladım. "Uygun."
***
Saat 2 yi 5 geçe Kerim aradı. Ben de hemen odamdan fırlayıp salondan Erdem'e bağırdım.
"Erdooo, ben çıkıyorum." Erdem elmasından bir ısırık alıp bana baktı. "Nereye kız?"
"Kerim beni almaya geldi."
Erdem ağzındaki elmayı çiğnemeyi bırakıp bana şaşkın şaşkın bakarken kapıyı çekip aşağı uçtum.
***
Kerim üstü açık siyah BMW'suyla beni bekliyordu. Kotunun üstüne beyaz tişört giymişti. Beni görünce gülümsedi. "Atla hadi." dedi.
***
Boş bir yola çıktığımızda biraz hızlandı, o sırada rüzgar yemekten akan burnumu silmekte olduğum peçete de elimden fırladı gitti. Ben şaşkın şaşkın mendilimin arkasından bakarken Kerim gülerek bağırdı. "Neden buluşmak istedin?"
Bense bu azabı daha fazla çekemeyerek bağırdım. "Gözünü seveyim çek bir kenara, ağzım yüzüm felç oldu."
***
Nazik çocukmuş, bir süre sanki kahve içmeyi bana teklif eden oymuş gibi havadan sudan okuldan oradan buradan konuştuk. Önce kibarlık diye başladık sohbete ama muhabbet sarınca devam ettik. Bir yandan da düzgün yüzünü, dalgalı saçlarını, yeşil gözlerini, gülüşünü izledim. Kendimi tutamadım.
"Sen sadık bir aşık mısın şıpsevdi bir şey mi? Yanlış anlama benim temennim şıpsevdi olman. Yoksa hiç şansım kalmaz. Hem zaten ben de ilişkilerden falan vazgeçeli çok oldu. Tercihim şıpsevdilik kesin suretle."
Kesin suretle Kerim'e fırsat bile vermeden konuşmaya devam ettim sonrasında.
***
Soruma cevap alamadım. Laf kaynadı, bir süre daha takılıp arabaya bindik. Kerim bana doğru, yüzünde bir gülümsemeyle eğildi.
"Şöyle söyleyeyim, hiç tarzım değilsin."
Arabayı çalıştıracaktı ama elini tutup durdurdum. Yüzüne baktım. "Tarzın ne peki?"
Ciddi ciddi düşündü. "Bilmem. Daha rahat bir tip muhtemelen."
Cevabı beni şaşırttı. O şaşkınlıkla da çat diye omzuna vurdum. "Hadi ya! Herkes hep bana rahat der aslında. Zank diye lafımı söylerim, saçma sapan zamanlarda adam döverim falan. Anlattım ya okulda bir çocuğun kaşını patlattım durduk yere diye."
Güldü. "Bunu rahatlık olarak değerlendiriyorsun yani?" Hiç düşünmeden "Evet," dedim. Kafasını hayır dercesine iki yana salladı. "Tam tersine. Bunlar çok gergin bir insanın yapacağı şeyler. Aslında eğlenceli kızsın ama fazla kasıyorsun kendini. Yanlış anlaşılmaktan korkuyorsun, çok sinirlisin, çok hareketlisin."
Tam ben kendimi savunmak için hararetle konuşmaya başlayacaktım ki tekrar konuşmaya başladı. Yüzünde sevecen, beni rahatlatmaya çalışan bir gülümseme vardı.
"Kendini savunmaya çalışma sakın. Kendini kimse için değiştirme de. Benim demek istediğim benden farklı olduğundu. Bazı şeyler olmaz. Yapılabilecek bir şey yoktur. Olmaz sadece."
Sadece olmaz.
***
Bugün boş günümdü. O yüzden evde sereserpe yatarken Erdem panikle odamın kapısı çaldı.
"Kapıyı kıracağına girsene Erdem."
Erdem hızla odama girdi. Elinde siyah bir dosya vardı. "Bunu benim okulun önündeki kafeye bırakman gerekiyor."
Kaşlarımı dalga geçer gibi kaldırdım. "Hadi canım?"
Erdem beklemediğim şekilde yalvarmaya başladı. "Allah aşkına Zeynep, beklediğim bir yerden acil görüşmeye çağırdılar, işim var diyemedim. Bir daha aramazlar diye korktum. Bu bir kızla ortak ödevimiz, 1 saat sonra kafede olacak, lütfen götür ver şunu."
"Tamam tamam yalvarma uyuz uyuz, bırakırız. Yalnız kızın telefonunu ver de bulamadım olmasın sonra."
***
Üstüme kot bahçivanımı içine de beyaz tişörtümü giyip evden çıktım. Saçım başım dağınık, makyajım da yok ama bir dosya verip eve döneceğim, sorun olmaz heralde.
Buluşma saatinden erken çıkmışım biraz, o yüzden zaman öldürmek için kafe yerine önündeki kitapçıya girdim.
Bakmak istediğim rafın önünde duran güzel enseli adam bir türlü çekilmek bilmedi. O yüzden solundan uzanıp kitaplara bakmaya çalıştım, ama o da sola uzandı. Sağına uzandım, o da sağa uzandı. Ben de kendimi tutamayıp "Eeh, yetti be," dedim ve raftaki kitaplardan tekini yere attım. Atmamla güzel ensenin dönmesi bir oldu. Şok şok şok!
Güzel ense Kerim'di.
Beni görünce o da benim gibi şaşırdı. Sonra gülmeye başladık.
Bir şey demeden kitapları almak için yere eğildi, arkasını dönüp kitapları raflara koydu. Elinden tutup kendime çevirdim.
Ne yapmaya çalıştığımı anlayamadı, anlayamaması normal çünkü açıklanacak bir şey yapmıyordum. İçimden gelen neyse vücudum da ona tepki veriyordu.
Elini bıraktım, suratını avcuma aldım. Eğilip dudağına nazik bir öpücük kondurdum. Gülümsedim. Kerim hala ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. O anlamaya çalışırken ben kafamı öbür tarafa eğip tekrar aynı şekilde onu nazikçe öptüm. Geri çekildim. 3 saniye kadar benim tebessümüme o karşılık o boş boş baktı. Sonra suratındaki ciddiyet ve şaşkınlık değişmeksizin dudaklarıma doğru eğildi.
Beni tatlı tatlı öpmeye başladı. O an bütün vücudum elektriklendi, ellerim uyuştu. Bacaklarım sanki tutmuyordu.
Buraya geldiğimden beri ilk öptüğüm adam Kerim değildi ama bedenimin böylesi tepki verdiği ilk adamdı.
Ne benim onu öpmemin ne de onun bana karşılık vermesinin mantıklı bir açıklaması yoktu.
Bazı şeyler oluverir. Yapılabilecek bir şey yoktur. Olur sadece.
Sadece olur.