Sevgi neydi?
En son Ömür'dü.
Zeynep adlı lise son sınıf öğrencimizin, kendi ağzından hikayesini anlattım ilk kitapta.
Aşktan, bakımdan, kızlığa dair çoğu kavramdan uzak, tek ve en yakın arkadaşı Ömür adlı okulun popüler isimlerinden biri olan bu kız önce sevmediği bir erkeğin dikkatini çekti, ondan gördüğü ilgi hoşuna gitti. Böylece aşk hayatı iyi kötü başlamış oldu. Her şeyi de o tetikledi zaten. Zamanla kendi dağınık tarzındaki şıklığı, doğallığı keşfetmeye ama biraz da kendine dikkat etmeye başladı. Sonra ne oldu?
Beklenmedik bir şekilde 'düşmanım' dediği Can'la öpüşünce ummadığı hisler duymaya başladı. Can'a aşık olmuştu galiba.
Ama o Ömür'ün yakın arkadaşı Can'da aşkı bulduğunu düşünürken, yakın arkadaşı Ömür başka bir şey hissetti. 'Kaybetme korkusu'. Zeynep'i kaybetmekten o kadar korktu ki bu kadarı garipti. Bu kadarı galiba aşktı.
Kim kime aşık, kim kimi aldatıyor, kim kimi reddediyor biraz karışık, daha fazla detay isteyeni ilk kitaba yönlendiririm, o da boşuna yazılmadı neticede. Ama sonuç şu: Yıllarca her sevinci, acıyı paylaşan kendilerine has ritüelleri olan Ömür-Zeynep ilişkisi aşka dönüştü. Zor oldu ama sağlam oldu. İkisi de daha önce hissetmedikleri şeyler hissettiler.
Aşk bu kadar kutsaldı madem o zaman Ömür ilk küslüklerinde neden Zeynep'i aldattı? Nasıl yani, 'seks fiziksel bir şey' nasıl bir bahane? Kim inanır lan buna?
Zeynep inandı ama galiba. Evet aşk, sevgi pek kutsal değil galiba. Ben de böyle olmalıyım galiba, her şeyi hafife alan taş kalpli biri olmalıyım galiba. O dedi bunları tabi.
Zeynep üniversiteyi de kazandı tabi bütün bu olaylar sırasında, güzel sanatlar tiyatro bölümüne girdi, keşfedildi, hocasının bağımsız filminde rol aldı, Cannes'da kırmızı halıda yürüdü, onunla gurur duyan hocası da ona İngiltere'de bir yıllık değişim programı ayarladı. Eh bunlar ufak detaylar, hayatta aşk en önemli şey (değil tabi ki, önce eğitim, önce kariyer).
Belki Ömür'den kazık yemeseydi gitmezdi.
Ama yedi. O yüzden de gitti.
İlk kitap böyle bitti.
Gereksiz bir kafiye oldu, istemeden.
Arz ederim.