Düzenlendi.
"Söylesene Anka'm, İkizler Efsanesi olan Remus ve Romulus'u daha önce hiç duymuş muydun?"
Kafamı hafif sağa ve sola salladım. Kahverengi gözleri benim gözlerime değil, camdan dışarıda yağan kara bakıyordu.
"Uzun yıllar önce eski Latin şehirlerinden biri olan Alba Longa'da doğan ikiz erkek kardeş varmış. Bunlar, Alba Longa'nın kralı olan Numitor'ın kızı, Silvia Rhea'nın çocuklarıymış.
İkizler daha doğmadan evvel, Numitor'un erkek kardeşi Amulius, abisini kıskandığı için ve tahtın tek varisi olmak için onu tahttan indirmiştir. Ayrıca önüne hiçbir engel çıkmasını istemediği içinde Remus ve Romulus'un annesi olan Rhea'yı rahibe olmaya zorlamış ve onu bir tapınağa hapsetmiş. Lakin bu olanlardan önce Rhea, zaten Savaş Tanrısı Mars'dan ikizlere hamileydi ve bu şekilde Remus ile Romulus doğmuştur.
Bunu duyan Amulius, Rhea'nın ölmesini, ikizlerin ise Tiber nehrinde boğulmasını emretmiştir. Asker, acımasızca Rhea'yı öldürdükten sonra Remus ve Romulus'u bir sepete koyarak nehrin hırçın akıntısına, ölüme terk etmiştir.
Tanrı'nın emri ile nehrin hırçın suları durgunlaşmış ve sepetteki ikizlere hiçbir zarar gelmeden kıyıya ulaşmalarını sağlamıştır. Sepet, dalgaların yardımı ile Palatine tepesinin eteklerinde, kıyıya vurmuş ve efsanelerin Lupa diye bahsettiği dişi bir kurt tarafından bulunup emzirilmişlerdir."
"Kurt mu?" Elimdeki fırçayı tuvalin kenarına koydum ve bütün vücudumu ona çevirdim. Gözleri, gözlerimin derinliklerinde yolculuğa çıkarken başı ile onayladı ve anlatmaya devam etti.
"Lupa, ikiz kardeşleri bir süre kendi büyüttükten sonra çoban Faustulus tarafından bulunurlar ve bir çobanın yanında büyümeye başlarlar. Yıllar birbirlerini kovalar ve bu iki kardeş büyürler. Gerçek kimliklerini keşfettiklerinde ise Alba Longa'ya saldırırlar ve o zamanlar hala şehrin kralı olan Amulius'u öldürürler ve dedelerinin yani eski kral olan Numitor'u tahta çıkartırlar.
İkizler kendi krallıklarını kurmak istedikleri için Alba Longa'yı terk ederler ve Lupa'nın yani dişi kurdun onları emzirdikleri yerde bir krallık kurmaya karar verirler. Fakat aradan çok zaman geçmeden bir tartışmaya girerler ve Remus, kardeşi Romulus tarafından katledilir. Romulus, kardeşi ile birlikte kurmuş olduğu yerin lideri olur ve bu yerin adı 'Roma' olarak tarihe geçer."
"Hım," diye boğazımdan bir ses çıkarttım ve gözlerimi ellerime sabitledim. Hafif uzamış tırnaklarım vardı ve parmaklarımda, dünden kalma kurumuş boyalar bulunuyordu.
"Ne düşünüyorsun efsane hakkında?" Bana sorduğu soru ile anında kafamı kaldırıp ona baktım.
Sahi, ne düşünüyordum?
"Ben..."
Gülümsedi ve benim ne söyleyeceğimi dinlemeden ayağa kalktı. Camın yanına doğru adımladı ve kalçasını camın önündeki mermere dayayarak bana baktı. Kahverengi gözlerine hafif bir gölge düşmüştü ve yüzündeki şefkatli gülümseme varlığını koruyordu.
"Bunu bana neden anlattın?" diye sordum, başka söyleyecek bir şey bulamadığımda.
"Sence de bize çok benzemiyor mu?"
"Bu biraz..." Yüzümü tuvale çevirip sırtımı ona döndüm. "Acımasızca. Senin beni, ya da benim seni öldürdüğümü düşünemiyorum." Tuvalin yanındaki fırçayı tekrardan elime aldığımda zihnim, resim çizmek için fazla boştu.
"Her şeye bu kadar somut bakma. Efsaneleri bir resim gibi düşün. Fırça darbelerinin her zaman arkasında bir sır yok mudur?" Bana doğru yaklaşan adım seslerini duyabiliyordum ama başımı ona çevirmedim.
"Benim sakladığım bir sır yok."
Elini omzuma koyduğunda bakışlarımı ona çevirdim. "Farkında değilsin ama ben görebiliyorum. Unutma ki bu efsane, göründüğünden çok ama çok daha farklı. Gölgesinde bizim hikayemiz saklı."
"Anlamıyorum."
İçtenlikle gülümsedi ve sakin bir ses tonu ile "Bir gün sana anlatacağım, zamanı geldiğinde," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFHA -Düzenlemede-
General FictionKaybettiklerimizi dudaklarımızın arasında buluyorduk. Ne tuhaftır, oysa ciğerlerimize karışan nefeslerdi, arzunun kıvılcımlarını aleve veren. Birbirimize beslediğimiz şefkat, yıktığımız ruhları daha fazla parçalamaktan başka bir şey yapmıyordu. Bu...