"Parçalara ayrılmış umutların, çürümüş mezarlığının kara toprağını barındırıyordum içimde."
Bazen öyle anlar ruhunuzun kapılarını yumruklar ki, yaptığınız seçimlerin, bulunduğunuz mekanların, dile getirdiğiniz cümlelerin ve harekette bulunduğunuz davranışların aslında geçmişi aldatan bir zaman kavramı olduğunu düşünüyorum.
Bizler geleceğin saniyelerini soluklarken bile geçmiş, insanlığa verilmiş en sadık zaman dilimidir. Yalanların gerçekleri, ileriki zamanlarda gözlerinin önüne serildiğinde bile aslında geçmişte her bir doğruluk, bir nefes kadar yakınımızda bulunurdu ama biz onları göremezdik, aydınlıkta yürüyen bir kör gibi. Zira geçmiş asla değişmezdi.
Gelecek ise en gizemli yoldaştır. Bir muammadan ibaret olan bu zaman diliminin, kader ipine dizdiği saniyelerin karşımıza neyi sereceğini bilemezdik, bu yüzden buna karşı kuşanabileceğimiz tek silah şu anda soluk aldığımız havanın saniyeleriydi.
Geçmiş dilimi geleceğime sürüklediği acılar ve ruhuma kondurduğu duygularımın kelepçelerine rağmen bana karşı hep dürüsttü. Geçmişin tenine dahi sırlar gömülmüş olsa da geleceğin benim üzerime yıkacağı olaylardan biri olacağını biliyordum ve bunu kabulleniyordum.
Şimdi bile, geçmiş anılarıma ihanet ettiğimi düşünüyordum Arnaldo'nun bir avuç içinde bana sunduğu seçenek ile. Oysa bu kadar basit bir teklif, beni düşüncelerimin esiri altına alabiliyor, soluğumu kesecek kadar koşmuş gibi yorabiliyordu.
Derin bir nefes aldığımda hepsinin dikkatini bana döndü. "Ne alış verişinden bahsediyorsunuz?" Bakışlarımı bu kez Arnaldo'ya çevirdim ve "Sen daha yeni çıktın hastaneden. Dinlenmen gerekmiyor mu?" diye sordum, duru suları andıran sesimle.
"Endişelenme Derin. Ben kendimi gayet iyi hissediyorum." Kafamı çok hafif sola yatırdım ve bütün yüzünü daha dikkatle inceledim. Söylediklerinin yeterli gelmediğini anlayan Arnaldo, "Hem biraz hava almak iyi gelir," diyerek biraz daha zorladı.
"Sabahın köründe neden gidiyoruz?" Bundan sonra aslında dışarı çıkmamak için bahane arayanın ben olduğumu anladım. Oysa neden zorladığımı dahi bilmiyordum. Gelmek istemediğimi, kendimi iyi hissetmediğimi söylemek yeterli olurdu.
"Sabahın körü mü?" Aleyna'nın şaşkınlıkla sorduğu soru ile bakışım ona döndü. Kapının kenarına sağ omzunu yaslamış, tek ayağının üzerine yükünü vererek bize bakıyordu. "Saat öğleni geçiyor."
Bakışlarımı, uyuduğum koltuğun yanındaki cama çevirdiğimde saatin bu kadar hızlı ilerlediğine inanamadım. Hava, gökyüzüne bir örtü gibi serilmiş gri bulutlardan dolayı kapalıydı ve yağmur yağacağını belirtiyordu.
"Gelmek istemiyor musun yoksa?" Arnaldo'nun masum sesini takip eden sorusu ile gözlerimi ona çevirdim. Eğer yalnız olsaydık "Tabiiki de," diye bir cevap verir ve koltuğa uzanarak gözlerimi yumardım ama nedense diğerlerinin oluşu, bunu söylememi engellemişti. Ufak bir baş hareketi ile olumsuz cevabımı vermeme rağmen Arnaldo konuyu uzatmaya devam etti. "Bütün gün ne yapmayı düşünüyorsun?"
Omuz silktim ve "Yağmurun yağmasını beklemeyi düşünmüştüm aslında," dedim. Bana inanmadıklarını belirten bir bakış attıklarında Aleyna'da yanıma gelerek beni ikna etmeye çalışıyordu.
Aleyna, kolumdan çekiştirerek kıyafet dolabımın önüne sürükledi. "Gel hatta kıyafetini birlikte seçelim." Bu kadar rahattı çünkü dolabımın içini bilmiyordu. İçinde, düşüncelerimin yansımış olduğu bir kasırga duruyordu sanki. Darmadağan hislerin, darmadağan olan düşüncelerinden darmadağan bir dolap.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFHA -Düzenlemede-
Ficción GeneralKaybettiklerimizi dudaklarımızın arasında buluyorduk. Ne tuhaftır, oysa ciğerlerimize karışan nefeslerdi, arzunun kıvılcımlarını aleve veren. Birbirimize beslediğimiz şefkat, yıktığımız ruhları daha fazla parçalamaktan başka bir şey yapmıyordu. Bu...