Mutlu sonları sever misiniz? Tabii ki seversiniz. Bundan bir kaç yıl önce bende severdim. Küçüktüm, her şeyden habersiz, büyümek için can atıyordum. Büyüyecektim, sevgilim olacaktı; çok sevecektim onu, aşık olacaktım tıpkı anne ve babamın birbirlerine olan aşkları gibi bir aşkımız olacaktı. Evlenecektim o adamla, her gece geç saatlere kadar babamın işten gelmesini bekleyen annem gibi bekleyecektim onu. İki çocuğumuz olacaktı; çocuğumun benim gibi tek çocuk olup yalnızlık çekmesini istemiyordum. Küçük aklım ile kurduğum masum hayallerdi bunlar. Hayatın acımasız gerçeklerinden haberim yoktu. Tek çocuktum, şımartılıyordum. Onların aşklarının ürünüydüm ben, sevimli kızları Mina. Dışarıdan bakıldığında tam bir mutlu aile tablosu sergiliyorduk. Rolde yapmıyorduk üstelik gerçekten mutluyduk ta ki o güne kadar. Ergenliğe adım attığım ilgi ve sevgi istediğim zamanlardı, anneme alzaymır teşhisi koyulmuştu. Yavaş yavaş her şeyi unutan anneme bakıldığında gözlerindeki şaşkınlık kendini belli ediyordu. Babamın gözlerinde ise yorgunluk vardı, sadece yorgunluk değil çaresizlik ve daha bir sürü şey. Hayatının aşkı gözlerinin önünde eriyip gidiyordu. Bu çok uzun sürmedi; annem beni unuttuğunda ona kendimi fotoğraf yardımı ile hatırlatmak zorunda kalmıştım, beynini azıcık zorladığında beni hatırlamış ve ağlamaya başlamıştı. Sarılmıştım ona, saçlarından yayılan buram buram huzur kokan kokuyu son kez içime çekmiştim. Annem o gün intihar etmişti, yaşadığı onca şeyi unutmak istemediğini söylemişti. Cenazesini hatırlıyorum, yaşlı başlı kadınlar bana sarılıp "Nazar değdi nazar." gibi cümleler kuruyorlardı. Babam ise yıkılmıştı, onu öyle görmeye dayanamayıp odama kilitlemiştim kendimi. O günden sonra evimizden taşınarak onu hatırlatacak her şeyden kaçmak istemiştik ama babamın bana her baktığında içinin sızladığını biliyordum. Buz mavisi gözlerimi annemden almıştım. Babama bu eziyeti çektirmek istemiyor, kendimden nefret ediyordum. Belkide bunlar küçükken şımarık olup elimdekilerin kıymetini bilmediğim için olmuştu. Tüm olanlardan kendimi suçlu tutuyordum, yeterince iyi çocuk olsaydım bunlar yaşanmayacaktı. İşte ergenliğim böyle geçmişti. Güçlü kızlar gibi olup yakın arkadaşlarım ve sevgilimle mutlu olamamıştım, sevgiliyi geç arkadaşım bile olmamıştı. Sevmeyi, sevilmeyi haketmiyordum; bu yüzden etrafıma bir bariyer kurmuştum. Biriyle konuşup samimi olmak yasaktı bana. Tabii ki biri bir şey söylediğinde cevap veriyordum ama dediğim gibi samimi olmak yoktu. Ah şey sürekli gittiğim bardaki barmen hariç, onunla konuşmayı seviyorum ve aslında bir tek onunla böyle konuşuyorum.O masum Mina yoktu artık yalnızlığı ilke edinmiş ve her türlü belaya bulaşmayı farz edinen Ecrin vardı ve bu babamı dahada üzüyordu. Bu duruma son vermem gerekiyordu ve o son, ölümdü. Damarlarımda hissediyordum bunu, ölüme bu kadar yakın olmak hiç bu kadar güzel olmamıştı. Mutlu sonları sever misiniz? Tabii ki seversiniz. Üzgünüm ama bu hikayenin mutlu bir sonu olmayacak.
--
YAZAR NOTU: Merhaba yeni hikayemle karşınızdayım. Diyecek fazla şeyim yok sadece akla takılabilir diye bir şey eklemek istiyorum; Kızımızın adı Ecrin Mina, eskiden Mina'yı kullanıyordu ama artık eskiyi hatırlattığı için Mina'yı kullanmayı bırakıp Ecrin'i kullanmaya başlıyor. Bunun dışında diğer hikayem Oh Crap.'in sezon finalini yaptıktan sonra bu hikayeye devam edeceğim. Ee malum önümüz sınav haftası yani bir dahaki bölüm biraz gecikebilir. Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim ^.^