8.Bölüm

48 2 0
                                    

Gecikme için ve bölümün kısalığından özür diliyorum ama yarın da bir bölüm paylaşmayı düşünüyorum, yani umarım... Sabrınız için teşekkür ederim sizi seviyorum, iyi okumalar ^.^

“Çabuk hazırlan hadi beklemek istemiyorum.” Dedi ukala bir tavırla.

“Ne zaman üzerimi giyinmek için saatlerce uğraştığımı gördün?” derken onun görmeyeceğini bildiğim halde gözlerimi devirdim.

“Sonuçta sende bir kızsın.”

“5 dakika önce kapatmış olsaydın şimdiye hazırdım Atilla.” Dedim sıkılarak, uzattıkça uzatıyordu.

“Tamam ya görüşürüz. Seni almamı istemediğine emin misin?” diye sordu son bir kez, son olmasını umdum.

“Eminim Atilla.”

“Tamam, öptüm seni, görüşürüz.” Dediğinde karşılık vermeden aramayı sonlandırdım.  Uzayan saçlarımı şekillendirmek için beş dakika uğraştıktan sonra üzerime bir ceket alıp evden çıktım.  Biraz yürüdükten sonra otobüs durağına geldim. Otobüsü beklerken kulaklığımı çözmeye çalıştım, yine birbirine karışmıştı. Otobüs geldiğinde bindim ve tekli koltukların birine yerleştim. Nihayet kulaklığımı da çözdüğümde 20 dakikalık huzur seansını başlattım. İneceğim durağa yaklaşınca istemeye istemeye kulaklığı çıkarıp ceketimin cebine tıktım. Otobüsten inip Avm’nin önüne doğru yürüdüm. Atilla’yı göremeyince kendimi duvara yaslayıp etrafı gözetlemeye koyuldum. 5 dakika gibi bir süre geçince Atilla’yı gördüm. O da beni gördüğünde bedenimi duvardan uzaklaştırdım ve ona doğru yürümeye başladım. Aramızda bir adımlık bir mesafe kaldığında durdum, bana gülümsediğinde kaşlarımı çattım. “Hadi ama şu buzlarını erit artık!” diye gülerek isyan ettiğinde gözlerimi devirip alışveriş merkezine yöneldim ve yürümeye başladım. Birkaç saniye olduğu yerde dururken aniden arkamdan gelip kollarını belime doladı, boynuma öpücük kondururken “Bende seni özledim.” Diye fısıldadı. Dudağım yukarıya doğru kıvrılırken bunu engelleyemedim. Kokusu başımı döndürüyordu, boynumda hissettiğim sıcak nefesinden bahsetmiyorum bile. Belimdeki kollarını gevşetip yanıma geçtiğinde bir eli hala belimdeydi. Ona gülümseyerek baktığımda burnuma küçük bir öpücük kondurup önüne döndü. Avm’nin kapısından geçerken elini belimden çekti, önden geçmem için bekledi. Aman da aman çokta kibarmış aşkısının bitanesi. Hey! Ecrin, kendine gel. Avm’ye girdikten sonra durup onu bekledim, hemen peşimden geldiği için geriye bakmak için döndüğümde yanıma gelmişti bile. Eli koluma uzanıp dirseğimden bileğime indi, ellerimiz birbirini bulduğunda parmaklarını kenetledi. Birlikte uyumuştuk, bunlara da alışmam lazımdı. Etraftaki mağazalara göz gezdirdik. Anneler Günü yarındı ve buraya Semra Teyze’ye hediye almak için gelmiştik.

“Bence bir tişört yeterli.” Dedi boşta olan eliyle bir mağazayı gösterirken.

“Saçmalama daha özel bir şey olmalı.” Derken sesimi yükselttim.

“Ah kadınlar…” diye söylenirken ona kulak asmadım.  Bir gümüşçü görünce kolunu çekiştire çekiştire onu gümüşçü dükkanına soktum.

“Daha özel bir şey kolye mi?” diye homurdandığında gözlerimi devirdim.

“Koskoca kadına ayı mı alacaksın? Hem ayı alırsan sana vereceği cevap şu olur; Ne gerek vardı sen varsın ya.” Dediğimde sahte bir kahkaha attı bende ona sahte bir gülücük gönderip kolyelere baktım.

“Sade bir şey olsun bence.” Dediğimde başını salladı. Sonunda adam devreye girip yardımcı olmak amacıyla önümüze birkaç seçenek sundu. Çoğu yusufcuk ve melek kanatlarından oluşuyordu. Bir tanesi ilgimi çektiğinde elime aldım, biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki kalp iç içe geçmiş ve sonsuzluk oluşturmuşlardı. Kolyeyi Atilla’ya uzatıp gösterdiğimde kuru bir “Güzel.” Demekle yetindi.

“Daha hoş bir şey görüyorsan göster yoksa bunu al.” Dedim.

“Ben sıkıldım, biran önce alıp çıkalım.” Dediğinde tekrar gözlerimi devirdim. Elimdeki kolyeyi adama uzattığımda kolyeyi siyah kadife bir kutuya koydu.

“Sen gerisini hallet ben dışarıdayım.” Diyip dükkandan çıktım. Birkaç dakika sonra Atilla yanıma gelip elini belime sardı, omzuma bir öpücük kondurup “Hadi gidelim.” Dedi. Her fırsatta beni öpmesi hoşuma gidiyordu.

“Çiçek almayı unutma, ama öyle önüne geleni değil en sevdiği çiçeği al.”  Dediğimde gülümsedi.

“Menekşe sanırım…” dediğinde gülümsedim. “Senin en sevdiğin çiçek ne?” diye sorduğunda biraz düşünüp cevapladım.

“Papatyalar sanırım.” Dediğimde minik bir kahkaha attı.

“Ne oldu?” diye sorduğumda “Hiç.” Diye cevapladı. Avm’nin ortasında duran jelibon standına baktığımda belimdeki eliyle beni standın önüne getirdi.

“Hangilerinden istiyorsun?” diye sorduğunda aval aval ona baktım. “Hadi hanımefendiyi bekletmeyelim dedi bizi bekleyen kızı göstererek. Bakışlarıyla baskı uyguladığında yenilgiyi kabul edip “Ayıcıklı ve çilekli ve bir de şunlardan.” Dedim küçük top gibi olanları göstererek. Kız hazırlarken Atilla bana dönüp ellerimizi birleştirdi, kulağıma eğilip "Ayıcıklı olanlara gerek yoktu bence beni yiyebilirsin." dedi vedudağımın kenarına bir öpücük kondurup kıza döndü. Birinin önünde bunu yapması utanmama sebep olmuştu . Hala elinde olan elimi “Utanma.” Der gibi sıktı. Yüzümü omzunun arkasına saklayıp boştaki elimi de koluna sardım ve bakışlarımı başka yere çevirip gülümsemeye başladım.  Kadın elindeki paketi bize uzatınca önüme döndüm. Atilla paketi bana verip ödemeyi yapınca yürümeye başladık. O sırada elimi elinden çekip paketi açmaya çalıştım, Atilla elini belime sardığında paketi açmaya yoğunlaşmamı engellese de kendimi toparlayıp paketi açtım. Atilla’ya paketi uzattığımda ağzını açtı.

“Sana yedircek değilim.” Dediğimde diğer elini kaldırıp kolyenin torbasını gösterdi.

“Elim dolu.” Dedi dudaklarını büküp. Gözümü devirip elimi pakete daldırıp bir jelibon aldım ve Atilla’ya uzattım. Hiçbir şey yapmadığını görünce ona “Ne bekliyorsun?” der gibi baktım. Ağzını tekrar açtığında oflayıp jelibonu ağzına götürdüm. Jelibonu çiğnerken bir yandan da zafer kazanmış gibi gülümsedi. Önüme dönüp ağzıma jelibon attım.

Avm’den çıktığımızda “Ee şimdi ne yapıyoruz?” diye sordu jelibonu yutmadan cevapladım.

“Valla ben eve geçiyorum ders çalışacağım.” Dediğimde öksürmeye başladı. Ona ters bir bakış attıktan sonra tekrar önüme döndüm.  “Sınıfta kalmak istemiyorum, mezun olmak istiyorum bu sınavlara çalışmalıyım.” Dedim bıkkın bir sesle.

“Anladım meleğim.” Dediğinde kaşlarım çatıldı.  “O zaman seni eve bırakmama izin ver.” Dedi otoparkı gösterip. Ona “Zorunda mıyım?” bakışı atarken başka bir seçeneğim olmadığını biliyordum. Başımı salladığımda belimdeki elini elime götürdü ve beni çekiştirmeye başladı. Otoparka girince Atilla’nın arabasını bulmaya çalıştım. Atilla beni çekiştirmeye devam ederken arabası gözüktü. Arabaya yaklaşınca Atilla elimi bıraktı ve kilidi açtı, kendisi sürücü koltuğuna geçerken bende yanına yerleştim. Kendime göre bir şarkı bulmaya çalışırken "Senin için 20 dakikalık otobüste şarkı dinleyerek huzuru bulma seansımdan vazgeçtim, çeneni açmayacaksın." diyerek Atilla'yı uyardım. Elini ağzına götürüp fermuar çeker gibi yaptı. Sözümü dinleyip yol boyunca tek kelime etmedi. Evin önünde durunca ona baktım, bir elini omzuma koyup beni kendine çekerken kendiside bana doğru eğildi. Dudaklarını dudaklarımı birkaç saniyeliğine bastırıp geri çekildi, bu çok yumuşaktı. Yüzüme hucum eden kanları fark etmemesini umut ederek "Görüşürüz." diyip arabadan indim ve hızlı adımlarla eve girdim. Ne zamandır öpüşmenin etkisiyle kızarıyordum ben? 

YasaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin