Mekanın kapısında dikilip insanların önünde bariyer oluşturan iki tanıdık simaya onay beklermişcesine baktım, geçmem için izin verdiklerinde minnet duyduğumu belli etmek için gülümsedim. Bu barın devamlı müşterisi olmuştum ve korumalar tarafından tanınıyordum. Uzun süredir kuyrukta oldukları belli olan insanların söylenmelerine aldırmadan içeriye adımımı attım. Yüzüme çarpan duman bulutuyla duraksadım, sık sık bu tür ortamlara girsemde henüz bu hava değişimine alışamamıştım. Dans edenlerin-bana göre ayakta sevişenlerin- arasından bar kısmına ulaşmayı ne kadar zor olsada başardım. Boş bir tabureye yerleşirken etrafta göz gezdirdim.
"En sevdiğim müşterim gelmiş!" dedi şen şakrak bir ses. Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde içtenlikle gülümseyen favori barmenimi gördüm, aslında tanıştığım tek barmen o yani favori olmasının bir özelliği yok. Adı Oğuz olan barmenim keskin yüz hatlarıyla çekici bir görüntü sergiliyordu.
"Saçların!" dedi gözlerini yeni saçlarımda gezdirirken.
"Beğendin mi?" diye sordum muzip bir tavırla.
"Kızıl haline yeni alışmıştım." dediğinde omuz silktim. Eline bir bez alıp bardakları temizlemeye başlarken "Yakışmış ama." diye ekledi. Dudaklarım zafer kazanmışcasına yer çekimine meydan okuyup yukarı doğru kıvrıldı.
"Ne içeceksin?" diye sordu önündeki bardakları dizerken. Aslında karnım açtı fakat önceki tecrübelerimden Oğuz'dan yemek istenmeyeceğini biliyordum, aşçılık konusunda iğrenç olduğunu kanıtlamıştı.
"Bilmiyorum ne içiyim?" diye sorduğumda sağ kaşını kaldırıp bana baktı ardından önüme bir bardak koyup içini doldurdu. Önümdeki bardağı iki elimle kavrayıp kafama diktim, boğazımdan inen acı sıvı yüzümü ekşitip ağzımdakileri tükürmeme neden olması gerekirken aksine daha çok içme isteği uyandırdı. Bakışlarımı bir Oğuz'a bir bardağa götürdüğümde Oğuz oflaya poflaya bardağı tekrar doldurdu.
"Senin üniversiteye hazırlanman gerekmiyor mu? Niye burada vakit harcıyorsun?" diye sorduğunda ona ters bir bakış attım. Arada ebeveyn rolü yapacağı tutuyordu. "Tamam bakma öyle." dedi ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırırken. Bakışlarımı dans pistine çevirdim. Dans edenlerin yarısı sarhoşluğun verdiği etkiyle diğer yarısı da sevgilisiyle yakınlaşmak için dans ediyordu. Hiç dans edecek kadar sarhoş olmadım, olacağımı da sanmıyorum. Henüz reşit olmamışken koluma reşit birini takar gelirdim ama onunla da dans etmezdim; ya içeride birbirimizi satardık ya da bir kaç içki içer sonrasında malum işte söylemeye gerek yok sanırım, masum olmadığımı söylemiştim.
"Hey Ecrin, aslında..." deyip duraksadı Oğuz, bakışlarımı ona çevirdim "bu kadar siyah giyinmesen ve devamlı somurtmasan, ne bileyim soğuk durmasan bir sevgilin olabilir." dedi üzerimdekilere küçümsüyormuş gibi bakarken.
"Beni seven böyle sevsin." deyip yapmacık bir şekilde gülümsedim ve bardağımdan bir kaç yudum aldım.
"Ben sadece söyledim." dedi omuz silkip. Bir çocuk-taş çatlasa 20 yaşındadır- Oğuz'un yanına gelip kulağına bir şeyler fısıldarken Oğuz'un yüzü gerilmişti. "Her neyse çok içme ben bir saate dönerim burada olursan görüşürüz." deyip elindeki bezi kenardaki demire asıp uzaklaştı ve yerini o çocuğa bıraktı. Çocuk çapkın çapkın gülümserken bakışlarımı ondan ayırmadan bardakta kalan içkiyi kafaya diktim ve boş bardağı tezgaha koyup gülümsedim.
---
Adının Kaya olduğunu öğrendiğim çocukla planlar yaparken telefonum sürekli titreyip bacağıma masaj yapıyordu. Sonunda pes edip telefonumu açtığımda bunu yaptığıma bin pişman olacağımı biliyordum.
"Mina! Kaçıncı kez arıyorum haberin var mı? Neden açmıyorsun? Bu sesler ne? Çabuk eve geliyorsun yoksa oraya gelip seni alırım!" Babam böyle söylenmeye devam ederken telefonu kulağımdan uzaklaştırdım, susmasını bekleyip sonunda sustuğunda "Geliyorum." dedim ve telefonu kapattım. Her ne kadar masum olmasamda baba kurallarına karşı gelemıyordum.
"Gitmem gerek, görüşürüz." dedim sıkılarak. Çantamı omzuma asıp oturduğum yerden kalktığımda midemdeki savaş yüzümü buruşturmama sebep oldu. Mideme aldırmadan dans edenlerin arasına daldım ve başımı kaldırmadan ilerlemeye başladım. Birine sert bir şekilde çarptığımda geriye bakmadan ilerledim, dans edenler arasından geçerken o kadar çok kişiye çarpıyordumki hepsinden özür dileyecek halim yoktu.
"Hey önüne baksana!" diye bağırdı biri, çarptığım kişi olabileceği ihtimalini göz önüne alarak ona döndüm. Dikkatli bir şekilde beni süzerken "Hey seni tanıyorum sen sürekli saçını değiştiren kızsın." dedi aptal aptal sırıtırken. Beyaz tenli ve sıska yapılıydı, tamam çokta sıska değildi ama öyle kaslarıda yoktu, beni muhtemelen okuldan tanıyordu; burada sık sık takılan tiplere benzemiyordu. Okulda insanları incelediğim pek söylenemezdi o yüzden tanıdık gözükmüyordu. Omuz silkip önüme döndüm ve ilerlemeye devam ettim. Peşimden geldiğini hissettiğimde tepki vermedim, buradan biran önce çıkmam gerekiyordu. Sonunda kapıdan çıktığımda temiz havayı içime çektim, midemden gelme ihtimali olan her şeye karşı elimle ağzımı kapadım.
"Hey iyi misin?" diye soran sese döndüm, yanılmamıştım peşimden gelmişti.
"Sanırım kusacağım." dedim elimi ağzımın üzerinden ayırmadan.
"Hey hey buraya olmaz." deyip kolumu çekiştirmeye başladı, çöp kovasının olduğu köşeye geldiğimizde "Hayır buraya kusmam..." diye itiraz edecekken kusmama engel olamadım. Çocuk ben eğilmişken elini alnıma koyup yardımcı olmaya çalıştı. Nihayet istifra etmem bittiğinde ağzımdaki tatla yüzümü buruşturdum. Doğrulurken çocuğa baktım, oda endişeyle bana bakıyordu. Çocuk kazağıyla önce gözlerimi- istifra ederken hemen gözüm dolardı- daha sonra ağzımın kenarlarını sildi.
"Sende hiç iğrenme yok mu?" diye sordum iğneleyici bir tonla. Omuz silkip "Seni evine bırakacağım." dedi. Her ne kadar itiraz etsemde beni zorla arabasına bindirdi, kaslı değildi ama oldukça güçlüydü. Adresi verdikten sonra kollarımı göğüslerimin altında bağladım ve somurtup dışarıyı izlemeye başladım. Şımarık bir kız çocuğu gibi göründüğümü fark edince kollarımı çözdüm. Aniden öğürmeye başlayınca çocuk "Hayır hayır arabama olmaz!" diye inlemeye başladı. Başımı sallayıp elimle ağzımı kapadım. Bana binlerce saat gibi gelen dakikalar sonrasında eve gelmiştik.
"Burası mı?" diye sordu evi işaret edip. Başımla onaylayıp tek kelime etmeden arabadan indim ve eve doğru yürümeye başladım.
"Bir şey değil!" diye arkamdan bağırırken onu umursamadan devam ettim. Çantamdan anahtarımı bulmaya çalışırken çocuğun arabasına binip uzaklaştığını görebiliyordum. Nihayet anahtarı bulduğumda, anahtar deliğine sokup çevirdim. Gazamız mübarek olsun Ecrin Hanım!
Kötü olabilir üzgünüm elimden bu kadar geliyor. Multimedia'da Ecrin'in yeni saçının resmi var, resimdeki o değil sadece saçının neye benzediğini göstermek için o fotoğrafı koydum. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere sevgiler :)