"Ecrin Hanım! Ne zamandır gelmiyorsun, gözlerimiz yollarda kaldı vallahi! Gel otur şuraya." Eliyle işaret ettiği siyah deri koltuğa iliştim. Tek omzuma astığım çantamı yanımdaki koltuğa bırakıp saygıdeğer müdürüme döndüm.
"Dün ilk iki derse girmemişsin." dedi önündeki evrakları düzenlerken.
"Geç kaldım." dedim omuz silkerek.
"Hadi gerçekten geç kaldın peki öğleden sonraki derslere neden girmedin? Onu açıklar mısın yavrucum?" dediğinde boş boş müdürüme baktım. "Bunun bir disiplin suçu olduğunu biliyorsun değil mi Ecrin?" diye devam ettiğinde sıkıldığımı belli etmek için iç çektim. "Bak kızım, bir değil iki değil seni kayırdığımız. Hayır, senin diğer öğrencilerden ne farkın var? Onlara haksızlık yapmıyor muyuz? Bir daha böyle bir şey yaşanırsa velini aramak zorunda kalacağım." dediğinde bakışlarımı yere, halı desenlerine çevirdim. Halıdan ziyade kilimdi, bordo ve krem renginin hakim olduğu bu kilimi defalarca incelemiştim. "Sen çok zeki bir kızsın. Son yılında pot kırmamaya çalış; yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin, tek bir hatanla bu yılı tekrarlamak zorunda kalabilirsin, dikkatli ol kızım. Şimdi sınıfına dön Mina.” Dediğinde tek kaşımı kaldırıp müdürüme baktım, onu daha öce bu konuda uyarmıştım. Sert bakışlarımdan sinirlediğimi anlamış olacak ki gözlerini benden kaçırıp masasının üzerine döndürdü ve boğazını temizledi. Sakinliğimi korumaya karar verdim. Deri koltuğun kollarından destek alıp kalkarken çıkan gıcırtının kulağımı tırmalamasına yüzümü buruşturdum. Diğer koltuğun üzerindeki çantamı alıp omzuma astım ve hızlı adımlarla odanın çıkışına yöneldim. Odadan çıkıp kapıyı çektikten sonra yürürken tuttuğum nefesimi dışarıya bıraktım. Herkesin derste olmasın verdiği sessizliği yürürken botumdan çıkan sesler dolduruyordu. Saatimi kontrol ettikten sonra lavaboya girme kararı aldım, zilin çalmasına çok vardı ve her teneffüs saçını taramak için lavaboları işgal eden o şımarık veletler dersteydi. Nirvana kafamın içinde konser varmış gibiydi. Musluğu açıp akan suyun sesine kulak verdim, gözlerimi kapadığımda küçüklüğüme döndüm; aynı saflıkla akan derenin kenarında balıkları izlerken annemin “Mina! Çok yaklaşma dereye, düşeceksin!” diye seslenişi hala kulağımda yankılanıyordu. Avucuma dolan soğuk suyu yüzüme çarpmamla gözlerimin açılması bir oldu. Hırkamın kollarıyla yüzümü sildikten sonra aynaya kendime baktım. İnsanların benden beklentileri vardı ama ben bunların sorumluluğunu alacak kadar güçlü değildim. Defalarca hata yaptım, içki mi uyuşturucu mu? Hepsini içtim. Birçok erkekle yatıp kalktığımı da kabul ediyorum fakat bununla gurur duymuyorum. Babama layık değildim, o kesinlikle daha iyi bir evlat hak ediyordu. Gelecekte yapacaklarımla onu dahada üzeceğimi biliyordum ama güçsüzdüm işte dayanamıyordum. Kafamdaki sesler bana bencil, aptal, şımarık olduğumu söylüyordu, o sesleri duymamak için her şeyi deniyordum ama hepsi kısa süreli çözümdüler, bir süre sonra yine konuşmaya başlıyordu o sesler. Kızaran gözümden yaşların akmasını engellemek amacıyla kirpiklerimi kırpıştırdım. Neyseki üzerinde bayadır düşündüğüm bir planım vardı ve dün onu devreye sokmuştum, yakında o sesler ebediyen susacaktı ve bende huzuruma kavuşacaktım.Derin bir nefes aldığımda burnuma gelen pis kokuyla yüzümü buruşturup kendimi lavabodan dışarıya attım, buraları temizlemiyor mular? Saatimi bir kez daha kontrol edip bahçeye çıktım. Gözlerden uzak bir köşeye ilerlerken okul binasının köşesinden gelen bağrışmalara aldırmadım, belli ki bir çift kavga ediyordu ve rahatsız etme gibi bir niyetim yoktu. Önlerinden geçerken adımlarımı hızlandırdım fakat botlarımdan çıkan sesleri hesaba katmamıştım. Bakışlarını aniden bana çevirdiklerinde birkaç saniye duraksadıktan sonra devam edecektimki kız konuşmaya başladı.
“İti an çomağı hazırla! Benden bu kadar anlıyor musun Atilla? Bitti!” diye bağırıp sinirle yürüdüğünde gülmemek için dudaklarımı birbirlerine bastırdım. Birazdan çocuğun kızın peşinden koşup kolunu tutup kendine çekeceğine bahse girebilirdim. Çocuk yürümeye başlamıştı fakat kızın yanına değil benim yanıma geliyordu.
“Sen!” diye bağırıp parmağını havada savurduğunda yürümeyi bıraktım. Büyük adımlarıyla yanıma gelmesi uzun sürmemişti, geldiğinde tek eliyle kolumu kavrayıp beni az önce o kızla kavga ettikleri köşeye çekti. İlk başta tanıyamamıştım fakat geçen gece arabasına kusmak üzere olduğum çocuktu bu ve oldukça sinirli gözüküyordu, alnındaki belirginleşmiş damar bu cümlemi destekliyordu.
“Sen ne yapığını sanıyorsun?” diye sesimi yükselttim, beni duvarla kendi arasına almıştı ve kollarını başımın iki yanına sabitlemişti. Gözlerini gözlerime dikip cevap vermedi, burnundan soluyordu deyiminin neden söylendiğini anlamıştım.
“Senin yüzünden…” derken tek elini duvardan çekmişti, bulduğum boşluktan sıyrılacaktım ki elini yumruk yapıp duvara tekrar yapıştırdığında olduğum yerde kaldım. “Senin yüzünden...” diye tekrarladı ve yutkunup devam etti “ senin yüzünden sevgilimle kavga ettik! Sırf aptal ilgi çekmeye çalışan bir kız çok içip sarhoş olduğunda ona yardımcı olduğum için sevgilim beni terk etti! O kızla çıkabilmek için aylarca peşinden koştum ama o bir hiç uğruna beni tek etti şaka gibi ya!”
“Demek ki seni sevmiyormuş dostum bunda anlamayacak ne var? Ayrıca bahsettiğin o sarhoş bensem sarhoş olmadığımı belirtmek isterim.” Dedim sakince, bunları dememle kahkaha atması bir oldu. Tek kaşımı kaldırıp ona anlamsızca baktım.
“Bana bir sevgiliye mal oldun sarhoş kız.” Dedi sinsi sinsi gülümserken, ah bu bakışı hiç sevmemiştim.
İlk bölümlerden fazla olay olsun istemiyorum o yüzden biraz kısa yazıyorum, ilerleyen bölümlerde daha uzun tutmaya çalışacağım. Zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim :))
