-Bölüm 3-

152 44 19
                                    

3.Bölüme geldik yaaaa :)  2,3 tane de olsa okuyucularımın olması çok güzel bir şey :) oylarınız beni çok mutlu ediyor arkadaşlar, Neyse 

İYİ OKUMALAR :)

-Diana-

Hani olur ya, bazen sonunuzun geldiğini düşünürsünüz ve kaybolmak istersiniz aniden. Kaybolmak tek çözüm olur gözünüzde. İşte önümdeki duvar açılırken bende o duygular içindeydim. Sonumun geldiğine emindim. Gözlerimi kapattım, ve olacakların gerçekleşmesini bekledim.

Ama hiçbir şey olmamıştı. Beni diri diri yiyen içimdeki korku, yavaş yavaş yerini merak ve engel olamadığım gözlerimi açma dürtüsüne bırakıyordu. Biraz daha bekledim ama hala birşey olmamıştı.

İçimde büyüyen merak dayanılmaz bir hale gelince kendimi gözlerimi açarken buldum. Koyu renkli eski şatolara benzeyen koridorun ardından, odayı aydınlatan beyaz ışıkla buluşan gözlerim, istemsizce kapandı.

Gözlerim ışığa alışana kadar, önümde duran adamı fark etmemiştim. Onu fark eder etmez hemen geri çekildim. Gözlerim yüzüyle buluşunca daha da açıldı. Uzaktan yakışıklı duruyordu tamam, ama yakından bakılınca yüzünün en ince ayrıntısını bile seçebiliyordum. Uzaktan gördüğümden de yakışıklıydı.

Dondurucu bakışları yüzümde gezindi ve çatık kaşları daha da çatıldı. Elini hızlıca omzuma gelecek şekilde kaldırdı ve bu ani hareketini beklemediğimden  hızlıca geri atıldım. Sanırım bana vurmayı planlıyordu. Sonumun tehditçi gibi bitmesini istemiyordum.

Geri atılmam hoşuna gitmemiş olacaktı ki hızla yanıma geldi ve ben daha karşı koyamadan, eskicinin birinden yalvararak aldığım tişortü omzumun bir kısmı açık kalacak şekilde bir çırpıda sıyırdı. Yaptığı şeyle gözlerim kocaman açılırken onu engellemek gibi bir girişimde bulunmadım. Ölmek için daha çok gençtim.

Bakışları omzumla buluştuğunda daha da sinirlendiğini boynundaki damarlardan anlamıştım. Sinirli bir şekilde nefes verip tuttuğu omzumu hışımla bıraktı ve sinirle solumaya başladı. Bakışları benimkilerle buluştuğunda bana aşağılayıcı ve bir o kadar da sert bir bakış gönderdi.

"O nerede? Nereye sakladınız?"

Bana sakin sesle yönelttiği soruyu hiç te sakin bir ruh haliyle sormadığını anlayabilecek kadar aklım vardı. Bana bakışları hiç te iyi değildi ve gözlerim korkuyla açıldı. Biri bana bu durumdayken böyle bir soru sorsaydı hiç düşünmeden ne biliyorsam anlatırdım. Ama sorun şuydu ki, bu adamın bahsettiği şey hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ona korkuyla bakarken sonunda konuşabildim ve kekeleyerek cevapladım.

"Be-Ben bi-bilmiyorum inanın, hiçbir fi-fikrim yok."

Cevabım onu mutlu etmemişti. Kulağıma doğru eğildi ve yavaşça nefesini üfledi. Korkudan kasılmış bedenim yaptığı şeyle daha da kasılmıştı ve engelleyemediğim küçük, kesik bir nefes çıktı ağzımdan. Nedeni korku değildi. Daha önce hiç tatmadığım, değişik bir duyguydu bu. Bütün vücudumu sarmaya başlayan bu yabancı hissi o da anlamış olacaktı ki, bir kere daha yavaşça nefesini üfledi. Yaptığı şeyle beraber, kendimi ona çekilirken buldum. Bu sefer daha da yavaş ve etkili bir şekilde yöneltti sorusunu.

"Söyle, Kızıl. Nerede o?"

Emindim. Eğer bu sorunun cevabını bilseydim, düşünmeden verirdim. İnsanı etkileyen bir havası vardı. Ona karşı gelmek imkansız hale geliyordu. Ama dediğim gibi, sorusunun cevabını bilmiyordum. hiçbir fikrim yoktu. O an o sorunun cevabını ona verebilmeyi o kadar çok istedim ki...

Kısık bir sesle, bildiğim tek şeyi söyledim.

"Ben... Bilmiyorum."

Cevabımla, hızlıca benden uzaklaştı. O uzaklaşınca; bedenimi yavaş yavaş esir alan duygular, yerini şaşkınlık ve öfkeye bıraktı. Duyduğum öfke ona karşı değildi. Kendime karşıydı. Hiç tanımadığım bir insan nasıl olur da beni bu kadar etkileyebilirdi? Buna nasıl izin vermiştim?

Zaman BekçileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin