9. Bölüm - KANATSIZ KIRLANGIÇ

1.9K 135 18
                                    

Yaptığım şeyin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum. Atmaca'nın uzak durmam için uyardığı Noyan'la bu konuşmayı yapmam aptalca olmalıydı. Fakat inat eder gibi kafamda ki gereksiz kararsızlığı bir köşeye itip sabırla Noyan'ı bekledim. Henüz birkaç saat önce görmüş olsam da ona hiç dikkatli bakmamıştım. Belki de sürekli beni öldürmeye yeltenmesinden dolayıydı, bilmiyordum. Yüz hatları pürüzsüz ve düzgün olmasına rağmen gözünün üzerinde ki yara gölge düşürüyordu güzelliğine. Evet, güzel bir yüzü vardı, inkâr edilecek bir şey değildi bu. O yaranın hikâyesini duymak için ne kadar yanıp tutuşsam da Noyan'ın açılan gözleri hayal dünyamdan tutup çıkarmıştı beni. Kaşları çatılırken sert bakışlarıyla alayla süzdü beni. Elinde ki kaskı bırakmıştı fakat hala motosikletin üzerinde oturuyordu.

" Demek benimle gelirsin, öyle mi?" diye sordu bakışlarında ki alayı sesine yansıtarak. "Neden benimle gelmeni istediğimi biliyorsun, değil mi?" Konuşmasında ne kadar soru eki olsa da aslında soru sormuyordu. Beni uyarıyordu. Duvarların arkasında ki sesler bir an çoğalmaya başladığında ikimizde o tarafa baktık. Noyan neden hala tereddüt ediyordu bilmiyordum. Bütün yol boyunca beni takip ettiyse Çakır'ın da benimle geldiğini biliyor olmalıydı fakat o' Çakır'ı kurtarmak yerine öldürmek için fırsat bulduğu her anı değerlendirdiği kızı kurtarıyordu. Noyan tezatlıklarla doluydu.

"Bu konuşmayı daha sonra da yapabiliriz." Sesimde ki panikle Noyan tek kaşını havaya kaldırıp tekrar duvarlara doğru baktı.

"Umarım bunu yaptığıma pişman olmam." Motosikletin üzerinden kalkıp duvarlara doğru yürürken onu takip ettim. Adımlarımı olabildiğince aceleci atmaya dikkat ederken Noyan'ın öyle bir gayreti yoktu. Ağır adımlarla, sanki gün ortasında rahatlamak için yürüyüşe çıkmış gibiydi. Arkadaşını vurmaya çalıştığımı sandığında boynuma bıçak dayamış olmasa Çakır'ı kurtarmak istemediğini düşünürdüm. Oysa anladığım kadarıyla Noyan Çakır'a değer veriyordu. İndiğimiz duvarları tekrar tırmanıp bahçeye pekte yumuşak olmayan bir iniş yaparken evin camlarının ardında kalan kargaşa çekmişti dikkatimizi. Noyan'ın kaşları hala çatıktı. Bir an kaşlarını düzeltmek isterken buldum kendimi, gerçekten sinir bozucu bir görüntü olmasının yanında Noyan'ın sinirlendiğini bilmek beni fazlasıyla geriyordu.

"Hangi tarafa gitmişti?" diye sordu gözleri hala cam kapının ardına uzanırken. Ses tonunda ki umursamaz ifade şaşırmama neden olurken gözlerimle içeri girdiğimiz kapıyı işaret ettim. Saat öğleni çoktan geçmiş olmalıydı. Gökyüzünü saran gri bulutlar beraberinde sis bulutlarını da çoğaltmaya başlamış iyice boğucu bir ortam oluşturmuştu.

"Sen burada bekle,"dedi kapıya doğru yönelirken. Adım atmasına fırsat vermeden bileğini tutup durmasını sağladım. Gözlerinden süzülen şaşkınlık toz zerresi gibi uçup gitmişti kısa sürede. Yerini sinirli bir soluyuş ve beraberinde ki öfkeli gözler almıştı. Bileğini tutan elime baktığında yaptığım hatanın farkına varıp hızla çektim elimi.

"Bende geliyorum,"dedim net bir ifadeyle.

"Tamam. Önden buyur."

Noyan, itiraz etmek yerine eliyle önden gitmem için işaret verirken gözlerimi kısarak ona baktım. Ne kadar gözlerinin içine doğru bakmak istesem de hoyrat bakışlarım yaranın üzerine değinmeden duramıyordu. Noyan'ın bakışları farklıydı. Çoğu insanın gözlerinden karakterini az çok çözmeniz mümkündü. Bazı insanlar mazlum bir ifadeyle, bazıları öfkeli bir ciddiyetle, bazıları ise sinsilik dolu duygularını gözlerine yansıtarak bakardı. Noyan ise bu duyguların hepsine sahip olsa da gölgelerini dahi saklamayı başarıyordu. Çakır'ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu.

"Gözlerini kısarak bakma bana." Noyan, uyarı dolu bir tonda konuşup bahçenin arka tarafına doğru yürürken gözlerim hala kısıktı. Bunu onun görmemesinin verdiği rahatlıkla tekrar peşine takılırken çevrenin gittikçe ıssızlaşmaya başlaması diken üstünde durmama neden oluyordu. Albayın kızı kollarını göğsünde bağlamış yamuk bir sırıtışla izliyordu beni. Noyan'ın bahsettiği şeytan kesinlikle oydu... Göz bebeklerinin her zerresini kaplayan karanlık ifadeyi göz göze geldiği herkese bulaştırıyordu. Yansımamın içinde ki şeytan kesinlikle oydu. Ayaklarımızın altında ezdiğimiz çimler ardımızdan küfür dolu bakışlarını yollarken havanın nem oranı gittikçe artıyordu. Hava soğuktu, üzerimde ki montu çıkarsam en fazla birkaç saat dayanabilirdi bu soğuğa bedenim fakat aynı zamanda terletecek kadar nemliydi de.

CENNETİN YANLIŞ TARAFIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin