Multimedya şarkı adı; Baby it is a wild world :))
İyi okumalar, oy kullanmayı unutmayın :)
###
Hayat garipti. İstediği zaman seni acıtıyordu. Her şeyi unutmuş, sadece anı yaşadığın bir zamanda karşına öyle bir şey çıkartıyordu ki donup kalıyordun. Tabii bu sadece duygularını gizleyemeyenler için geçerli bir kuraldı. Bende bu kitlenin içine giriyordum. Çünkü rahatsızlanan kişinin Yağız'ın babası olmasına rağmen Yağız'ı en son gördüğümde o kadarda kötü görünmüyordu. Ya da ben öyle düşünüyordum, bilemiyorum. Bana göre duygularını saklamayı iyi başarıyordu. Bense bu olayın şokundan zorda olsa kurtulmuştum.
Yağız'ın babasının rahatsızlığının üstünden neredeyse bir hafta geçmişti. Bu süre içerisinde okulda son sınavlar başlamıştı ve ben neredeyse hiç birine kafamı veremiyordum. Kafamı veremediğim gibi dehşete düşüyordum çünkü yıl sonu girmem gereken önemli bir sınav vardı. Hauatımı belirleyecek o büyük sınav! Ve ben yılın başında yaptığım çalışma planına sadece bir dönem uyabilmiştim. Sonra karşıma bir uyuz çıkmıştı.
Kaç gündür aklımı Yağız'dan alamıyordum. Bir kaç kere aradım ama meşgule verip hiçbirine cevap vermedi. Bu da beni sinirlendirdiği için son kez, kısa bir mesaj atıp bir daha onunla ilgilenmediğimi göstermek istedim. Zaten mesajımada cevap vermedi.
Öte yandan iki gün sonra doğumgünümdü. Ezgi bir parti vermek istiyordu ama ben pek ilgilenmiyordum. Özellikle böyle büyük bir sınav döneminde olmazdı. Bu hafta hep sınav vardı. Perşembe günü, yani doğumgünümün olduğu günde sınav vardı ve... bir saniye. Ezgi neyin kafasını yaşıyordu?
Oflayarak kafamı yasladığım elimden çektim. Bir saattir, abartmıyorum belki daha fazla da olabilir, önümde ki matematik kitabından sadece iki üç soru çözmüştüm. Düşüncelerimde o kadar boğuluyordum ki bir türlü kafamı veremiyordum.
Duvarda ki saate baktım. Akşam dokuza geliyordu saat. Ayağa kalkarak bir kaç saçma hareket yaparak gerindim. Sonra banyoya girip elime yüzüme biraz su çarptım.
Merdivenlerden aşağıya inip bahçeye çıktım. Annemler yan komşuyla oturup çay içiyorlardı.
"İyi akşamlar," dedim yanlarına yaklaşırken. Beni görünce yanlarına çağırıp oturmamı istediler. O anda aklıma gelen dürtüyle, "Yok, teşekürler. Ben biraz parka doğru yürüyeceğim," dedim.
Babam bana yandan, kısa bir bakış attı. "Dikkatli ol."
"Tamam," deyip hızla bahçeden çıktım. Yol boyunca ilerlerken karanlık yolu sokak lambaları aydınlatıyordu. Açıkcası normalde bu saatte kapının önünde bile durmaktan korkardım ama cidden bunalmıştım. Bu geçen bir haftada her gün evde kös kös oturup ders çalışmıştım. Ezgi'yi bile sadece okulda görmüştüm. E hâl böyle olunca işte bende kendime böyle bir kaçma yöntemi buldum. Yani tam olarak kaçmak değil de... ara vermek diyelim.
Sokağın sonundan yan tarafa dönerek yolumu biraz uzatıp caddeye çıktım. Biraz yürümek iyi gelebilirdi.
Yürürken bir yandan da Ezgi'i aradım. Üçüncü çalışta açtı.
"Alo."
"N'aber?" dedim.
"Ne olsun. Sıkılıyorum evde."
"Dışarıya gelsene. Ben ön tarafta ki caddedeyim."
"Ne yapıyorsun orada?" diye sordu. Gözlerini kıstığını hayal ettim.
"Hiç. Yarın ki sınava çalıştım. Sonra çok bunaldım, biraz yürüyüşe çıktım."
"Yalnız mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülüşü Yaralım
ChickLitKaranlık, siyahın içinde hapsolmuş bir adamdı o. Bir sürü yaraları vardı, kanayan... Dertleri vardı, bitmeyen... Acıları vardı, batan... Kendimle yaralarını sarıp iyileştireceğimi düşündüm hep. Her şeyin sonu mutlu biter sandım. Kendi düşüncemi ger...