Mutluluk.
Tek kelime, üç hece ve sekiz harften oluşan bu sözcük benim şu anki durumumu açıklamak için yeterliydi. Mutluydum. Hem de çok. Belki de her şey rayına yavaş yavaş oturuyordu ve bundan sonra hep böyle olacaktı. Hep mutlu olacaktım. Olacaktık. Hepimiz... En çok bunu isterim hayattan. Sevdiklerimle üzülmemek, hep mutlu olmak. Çünkü zaten onlar mutluysa ben de mutluyumdur. Onlar gülümsüyorsa bende zaten gülümsüyorumdur. Yani kısacası, onlar tamamsa ben benimdir.
Ama benim şu anki durumumda bu anlattığımın içindeydi. Annem yoktu yanımda, babamda. Ablam, eniştem, Ezgi... ve diğerleri. Yanımda değillerdi. Ama mutluydum. Çünkü o yanımdaydı. Beni sevdiğine inandığım, beni koruyup kollayan, benim mutlu olmamı isteyen adam. Yanımdaydı. Mutluydu. Bunu gözlerindeki parlamadan anlayabiliyordum. Bana baktığında daha da bir parlayan gözlerinden...
Arabada sessizlik vardı. Ne o konuşuyordu, ne de ben söyleyecek bir şey bulabiliyordum. Zaten beraber en dolusundan bir gün geçirmiştik. Yorulmuştuk haliyle. Şimdi beni eve bırakmak için yola çıkmıştık. Beni eve bırakıp oradan da evine gidecekti. Bir saniye... Gidecekti değil mi?
İçime bir kurt düşmüştü ama soramıyordum. Sonuçta neden boş yere hesap sorayım ki? Yanlış anlaşılmak istemiyorum, ama acayip merak ettim.
"Şarkı açayım mı?" Cama yasladığım kafamı kaldırıp, "Ben açarım," dedim. Radyoyu açınca direk Yokluğunda yine yüz çevirdim aşka sözleri duyuldu arabanın içinde. Sesini biraz daha açıp yine kafamı cama yasladım. Bir süre sonra şarkı kapanınca Yağız'a baktım. Radyoyla oynuyordu.
"Ne oldu?"
"Sevmedim bu şarkıyı. Ayrı değiliz sonuçta, içimi karartıyor." Kanalları gezerken Haydi Söyle şarkısının sözlerini duyup o kanalda kaldı. Gözlerimi devirip gözlerimi tekrar yola odaklanmış Yağız'a çevirdim.
"Sanki bu çok farklı."
"Ne? Güzel şarkı," dedi omuz silkerek.
"O da güzeldi."
"Olsun," deyip beni takmadığını da belli etmiş oldu. Bir şey söylemeyip tekrar camdan dışarıyı izlemeye başladım. Bir süre sonra eve gelmiştik zaten. Arabadan inerken ona baktım yan gözle. Kemerini çözüyordu. Anlamsızca kaşlarımı çatarken arabadan inmiştim. O da arabadan inerken karşıdan Ezgi ve Murat'ın el ele geldiğini gördüm. Sanırım tek güzel gün geçiren biz değildik.
Yağız yanıma yaklaşıp elini belime koydu ve beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Şaşkınca kollarımı boynuna dolarken kafamı göğsüne bastırdım.
"Eve gir," dedi. Kafamı kaldırdım.
"Ezgi geliyor karşıdan Murat'la beraber. Görmedin sanırım."
"Gördüm," dedi nefesini vererek. Kollarından uzaklaşırken Ezgi'ye baktım. Çok az bir mesafe kalmıştı aramızda. Sonunda yanımıza gelince imalı bir şekilde tutuşan ellerine baktım. Sonunda Murat bir şeylerin farkına varmıştı demek ki.
"Ezgi," dedim direkt. "Hadi, eve gidelim."
Bana kafasını olumsuz bir şekilde salladı.
"Hayır. Ben eve gideyim. Yarın görüşürüz." Murat'a dönüp sarıldı ve kaçar adım arkasını döndü. Tabii anladı sorguya çekileceğini kaçmaya çalışıyor şimdi. Onu takmadan hızlıca kolundan tutup çektirdim ve durdurdum. Yağız'a yandan bir bakış atıp, "Görüşürüz," dedim ve Ezgi'nin çırpınmalarına karşılık evin kapısına doğru yol aldım. Yanımda sessizce pısmış bekliyordu bizim hanım. Bekle sen bekle. Neler olacak birazdan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülüşü Yaralım
ChickLitKaranlık, siyahın içinde hapsolmuş bir adamdı o. Bir sürü yaraları vardı, kanayan... Dertleri vardı, bitmeyen... Acıları vardı, batan... Kendimle yaralarını sarıp iyileştireceğimi düşündüm hep. Her şeyin sonu mutlu biter sandım. Kendi düşüncemi ger...