Nefesim yettiğince hızla eve doğru koşuyordum. Ablamın bulunduğu haberini alınca hiçbir şey demeden sınıftan çıkmıştım ve hocalar tarafından durdurulmuştum. Ee tabii haklılar nihayetinde. Hiçbir şey demeden sınıftan çıkan bir öğrencim olsa ben de aynısını yapardım. Onlara hasta olduğumla ilgili bir kaç yalan söyleyip işin içinden sıyrılmıştım. Hiç kimseye ailem ile ilgili özel meselelerimi anlatmak zorunda değilim.
Evin olduğu sokağın başına gelince durakladım ve elimi duvara yaslayıp derince bir nefes solum ciğerlerime. Ablamdan son bir aydır haber alınamıyordu. Ailem kaçırıldığını söylemişti ama kimin, ne için kaçırdığını sorduğumda hiçbir şekilde cevap alamamıştım. Polise bile haber vermemişlerdi. Onun yerine kendi imkanlarıyla arıyorlardı. Ne kadar başarılı olursa artık... Onların bu hallerini hiç anlamıyorum. Kötü bir durum olduğu aşikârdı ama en ufak bir bilgim yoktu.
Yaslandığım duvardan doğruldum ve sırtımdan düşmek üzere olan çantamı kaç kere yaptığımı bilemeyerek, yine aynı şekilde omzuma doğru itip sabitledim. Daha sonra da yavaş adımlarla evime doğru yürümeye devam ettim. Evim ile okulum arasında fazla bir mesafe yoktu ama koştuğum için yorulmuştum.
Kapının önüne gelince durdum ve içime derince bir nefes daha çekip zile bastım. Kapı hemen açılınca bana endişe ile bakan anneme şaşkın bakışlarımı çevirip ayakkabılarımı çıkartarak içeriye girdim.
"Ablam nerede?"
"Senin odanda." Annemi başımla onaylayıp odama doğru yol aldım. Merdivenlerin başına gelince çantamı oraya bırakıp hızla yukarıya çıktım. İçeriye girdiğimde ablam yarı açık gözleriyle benim yatağımda yatıyordu. Peşimden annem gelince sessizce konuştum.
"Kim, nasıl buldu?"
"Erkan bulmuş. Bende bilmiyorum. Babanla dışarıdalar, gelince konuşursunuz. Bu arada ablanı fazla yorma, ben aşağıdayım."
"Tamam," deyip yatağa yöneldim. Annem dışarıya çıktığında oturup ablama baktım. Yüzü çok solmuş ve kaşının kenarı patlamıştı. Gözleri çukurlaşmış dolu doluydu. Ablama, kaçıranların iyi davranmadığını tahmin edebiliyordum ama neler yaptıklarını merak ediyordum. Bunu şimdi ona soramazdım. Kendini toparlaması lazım en azından. Olayın üzerinden fazla zaman geçmeden sormasam bence daha iyiydi. Çünkü zaten çoğu kişi benim gibi merak içerisindeydi ve sorularını esirgemeyeceklerinden neredeyse emindim. Derince bir iç çekip yüzümü daldığım yerden ablama çevirdim. Gözleri dolmakla kalmamış taşıyordu resmen. Dudakları titriyordu, sanırım ağlayacaktı.
"Ablam," diye mırıldandım. Gözünden bir damla yaş akıp saçlarının arasında kaybolurken bu benim için son noktaydı. Eğer biraz daha kalırsam bende ablama katılacak ve ağlayacaktım. Hızla ayağa kalktım.
"Sen biraz daha dinlen. Ben sonra yine gelirim."
Dolabıma yönelip içinden gri bir eşofman altı ve beyaz ince uzun kollu bir blûz aldım. Odadan dışarıya çıktığımda kapı çaldı. Sanırım babamlar gelmişti. Banyoya gidip üzerimi değiştirdim ve okul formalarımı kirliye atıp elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra aşağıya indim. Salonun kapısının önüne gelince babamların konuşmasını duydum. Biraz kulak kabartsam sorun olur muydu?
"...ve sonra da depoyu bastık," diye bitirdi eniştem. Annem "Bebek?" diye sorunca, eniştemin "Düştü," cevabıla daha da çok yıkılmıştım. Ablam hamile olduğunu öğrenince ne hayaller kurmuştu. Daha fazla dayanamayarak içeriye daldım. Tüm yüzler bana dönerken ben, tekli koltuklardan birine oturdum.
"Ee? Devam edin."
"Neye devam edelim kızım?" diye sonran babamdı.
"Ne konuşuyorsanız ona babacım," dedim yapmacık bir gülümseme eşliğinde. Ardından "Ya da şu başımızda ki bela her ne ise onu anlatın. Bence daha iyi bir fikir," diye devam ettim.
Annem "Artık anlayalım," demesiyle bir nefes verip babama döndüm. Anneme kafasını sallayıp bana baktı.
"Lütfen sözümü kesmeden dinle."
"Peki..."
"Yaklaşık bir sene önce bir dava almıştım. Dava dört ay önce son buldu. Davayı biz kazandık. Ama..." Devam etmeyince kaşlarımı çattım.
"Ama?" Uzun bir süre sessiz kaldı. Annem yemek yapmak için mutfağa giderken eniştem de ablamın yanına çıkmıştı.
"Baba?"
"Ama dava da suçlu tarafı tutuyordum." Ona inanamaz gözlerle baktım.
"Suç neydi?"
Vücudu kasılırken gerginleştiği belli oluyordu.
"Karşı tarafın kızını öldürmüş. Ve hala ceset bulunamıyor." Bunları öyle bir soğuk kanlılıkla söylemişti ki ona inanamadım."Baba. Ablam, neden kaçırıldı. Bana onun cevabını ver!"
"Karşı tarafta benim aynı acıyı yaşamamı istemiş olabilir."
Sinirlenmeye başlamıştım. Belki de babama karşı ilk defa bu kadar çok öfke hissediyordum. Öfke yavaş yavaş vücudumu esir alırken nefes alışlarım hızlanıyordu. Dişlerimi sıkmaya başlamıştım ve gerçekten korkuyordum. Her an babama patlayabilirdim.
Babama bakmadan histerik bir şekilde güldüm. Bana anlamsızca bakarken "Peki, sence yaşamadın mı?" diye sordum.
"Anlamadım." Rengi bembeyaz olmuş bana bakıyordu.
"Doğmamış torununu kaybettin baba. Sence yaşamadın mı?" Bağırmıyordum. Evet öfkeliydim, ama bağırmıyordum. Ayağa kalkarak kapıya yöneldim. Kapıdan çıkmadan önce de babama şunları söyledim.
"Ne yaparsan yap, aileni koru baba. Kolla. Ve, biraz da empati kur. En azından içinde biraz korku olsun."
***
"Alo. Ezgi, evde misin?"
"Hayır, okuldan yeni çıktım. Sana ne oldu?"
"Buluşsak ya? O zaman anlatırım."
"Tamam. Okulun arkasında ki parka gel." Telefonu kapatıp hızla odama yöneldim. İçeriye girdiğimde ablam uyuyordu ve eniştem köşede ki koltuklardan birinde oturuyordu. Benim içeriye girmemle irkilince ona mahçupça bakıp "Pardon," diye mırıldandım. Sonra telefonumu cepime atıp dolabımdan ince bir hırka aldım. Havalar yeni yeni ısınıyordu. Son olarakta cebime bir miktar para alıp odadan çıktım.
Aşağıya inip kapının önünde durunca annem mutfaktan çıkıp bana baktı.
"Nereye?"
"Ezgi'nin yanına gidiyorum," dedim soğuk bir sesle.
"Gecikme," deyip salona geçti. Bende ayakkabılıktan spor ayakkabılarımı aldım ve dışarıya çıktım.
Yavaş adımlarka sokağı aşıp ilerlerken telefonum çaldı. Ezgi arıyordu.
"Nerede kaldın Rengin? Bir saat oldu resmen!" dedi sinirle.
"Abartma. Okulun oradayım. Geliyorum." Telefonu suratına kapatıp cebime tıktım. Bu huyumdan nefret ederdi ama ne yapayım ki? Huyum kurusun.
Okulu aşıp parka geldiğimde onu gördüm. Bir dakika... Yanında ki kimdi? Daha doğrusu yanındakiler kimdi?
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülüşü Yaralım
Chick-LitKaranlık, siyahın içinde hapsolmuş bir adamdı o. Bir sürü yaraları vardı, kanayan... Dertleri vardı, bitmeyen... Acıları vardı, batan... Kendimle yaralarını sarıp iyileştireceğimi düşündüm hep. Her şeyin sonu mutlu biter sandım. Kendi düşüncemi ger...