Bölüm 3

6 0 1
                                    

O hafta her zaman ki rutin işlerimi yaptım. Okula gittim, Bahadır'dan azar yedim, Çağdaş'tan kaçtım,  koşumu yaptım, Ceylayla vakit geçirdim, Leventi düşündüm, alışveriş yaptım, yemek yedim, bizimkilerle takıldım... Bir dakika. Levent'i düşündüm derken? Kabul ediyorum öyle bir sorunum vardı. Gün içinde Çağdaştan kaçarken aklımın bir ucunda Levent vardı ve hep kendimi onu düşünürken yakalıyordum. Ve yakaladığımda da kendime acayip gıcık oluyordum. Kendine gel Gökçe!!

~

"Ceylaaa!"
Dördüncü kez Ceylaya seslenirken taksi gelmişti ama hanımefendi hala makyajıyla uğraşıyordu. "Öf tamam be patladın. Geldik" Gözlerimi devirip kapının önündeki taksiye bindim. Ceyla da yanımda yerini alınca adresi söyleyip Bahadır'a yolda olduğumuzu söyleyen bir mesaj attım. Bu akşam bizim tayfadan Burak'ın doğum günüydü ve hep beraber bizim barda toplanacaktık. Çağdaşla ayrılmamızın ardından iki hafta geçmişti ve o gün bu gündür ondan  kaçıyordum. Fakat bugün onun orada olacağını bile bile gitmek istemiştim. Umursamamıştım aslında. Tamam belki biraz umursamıştım. Ama çok az(!).. Üzerime giydiğim dar siyah mini elbise ile siyah deri ceketim ve topluklu ayakabılarımla son derece asi ve seksi gözüküyordum. Gözlerime ince bir eyeliner ve rimel sürmüştüm. Dudaklarım vişne çürüğü rengi rujumla beyaz tenimi parlatıyordu. Taksiden indiğimide mekanın önündeki kuyruğu es geçerek kapının yanında bizi bekleyen Bahadır'a sarıldım. "Sonunda" dedi dalga geçer gibi. İçeri girdiğimizde aşina olduğum sigara ve alkol kokusu içime işlerken her zaman ki locamızın olduğu tarafa doğru ilerledik. Birkaç arsız bakışı bedenimde hissederken görüş açıma Burak girince gülümseyip sarıldım. "Doğum günü çocuğumuz selamlar, yine harika görünüyorsunuz" dedim imalı bir biçimde. Sarılışıma karşılık verip sırıttı. "Teşekkür ederim güzel bayan ama bu gece sizi korumamız gerekecek anlaşılan" dedi o da imalı bir sesle. İçten gülüşümle karşılık verip "Abartma" diye yavaşça koluna vurdum. Diğerleriyle de selamlaştıktan sonra kafamı çevirdim ve onu gördüm.

Gözleri tarif edemediğim bir özlemle gözlerime kilitlenmişken yorgun görünüyordu, bitkin. Bu haliyle bile mükemmel görünüyordu.

Gördüğüm anda gülümsemem soldu ve yanından geçip gidecekken kolumu tuttu. Önce koluma sonra da ona baktığımda kaşlarımı çatmamla kolumu bıraktı.
"Konuşmamız lazım" Gözlerimizi ayırıp buz gibi bir sesle cevap verdim. "Konuşacak bir şeyimiz kaldı mı sence?" Karşıma geçip bana baktı.

"Yalvarırım, sadece beş dakika." Çatık kaşlarımla ona baktım, biraz düşündükten sonra barın arka tarafına açılan kapıya yürümeye başladım. Kapıdan çıktığımda ılık rüzgar yüzümü yalarken suratıma nasıl bi ifade takınsam diye düşünüyordum.

Umursamaz mı? Yok yok acır gibi olsun. Hatta gülümsesem mi? Ay oldu olacak yavşa bir de Gökçe! İlk şık olan umursamazlığı seçip arkamı döndüğümde bana köpek yavrusu gibi bakan Çağdaş hiç yardımcı olmuyordu. Aptal. Sana bir daha inanır mıyım ben? "Çabuk konuş içeri gireceğim."

Çağdaş gözlerinde saf pişmanlıkla bana bakarken içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. "Özür dilerim..." Gözlerimi devirmek istedim ama kendimi durdurup devam etmesini bekledim.

"Gökçe, ben inan çok sarhoştum. Biliyorum bu bir bahane değil ama olan bu. Kız bana, bağır çağır, vur kır hatta ama bırakma beni. Biz birbirimiz olmadan yapamayız ki be güzelim sen de biliyorsun. Hep birbirimize koşmadık mı şu ana kadar? Affedilmesi zor bir şey yaptım biliyorum, sana zaman veriyorum. Bir süre uzak durayım senden razıyım. Her şeyin hemen düzelmesini beklemiyorum zaten ama çalışacağım tamam mı? Elimden geleni yapacağım tekrar bana güvenmen için. Sen yeter ki ümidini kesme bizden sevgilim... Yalvarırım kesme.."

MERCAN PUSULASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin