BÖLÜM BİR- SİLAHLAR

205 12 9
                                    

Atlas Okyanusu, 20 Temmuz 2037, 03.25

Kimsenin uyanık olamayacağı kadar geç bir saatte ve karanlığın ortasında, ayrı yataklardaki dört kız aniden çalan alarmın sesiyle irkilerek uyandı. Hepsi de yeni uyandıkları için kafalarını toparlamaya çalışıyordu. Ama bunun için gerekli vakti bulamadılar.

Sadece birkaç saniye sonra odanın baş tarafındaki, kalın ve kilitli, demir kapı kendiliğinden açıldığında açık gri üniformalı siyahi bir kadın oldukça gür ve yankılı bir sesle " Hadi kalkın kızlar! Acele edin! Yine Yıldırım'ın yaklaştığı hakkında bilgi aldık. Sizi bir sonraki üsse yolluyoruz! Çabuk olun! Kaldırın kıçınızı!" Diyerek eline gelen ilk çarşafı tutarak sert bir şekilde çekti. Başka hiç kimsede olamayacak bir özgüvene sahipti, onlara bu kadar dobra sadece o davranabiliyordu. Belki de bu yüzden bu çocukların sorumluluğunu ona vermişlerdi.

Yatağın içindeki kız, altındaki çarşafın çekilip alındığını fark ettiğinde uykulu haliyle verebileceği en büyük tepkiyi verip kısa bir çığlıkla yere yapıştı. En azından bu onun ayılması için yeterli olmuştu. Gül rengindeki kırmızı saçlarını geceleri bile belli olan parlak mavi gözlerinin önünden çekti. Sağ tarafında sürekli gözünün önüne düşen o saç tutamını da kulağının arkasına attı.

O anda mantıklı olan, neler oluyor, sorusunu sormalıydı ama uzun yıllar boyunca alıştığı üzere aceleyle yerden kalkıp dolabındaki askeri kamuflajlı pantolonuyla gri tişörtünü giydi ve diğer üç kızın peşine takılıp dışarı çıktı.

Belki oda izole edildiği için olabilirdi ama koştukları koridor boyunca ağır ve gürültülü bir alarm beraberinde acil durum ışıklarıyla kızın kafasının etrafından ayrılmıyordu.

Koşar adım, dar koridorların arasından ilerlerken yine onun gibi genç olan sarışın bir çocuk bir anda önüne çıkarak yolunu kesti. Zaten dar olan koridoru geniş omuzlarıyla kaplıyordu. Kaya gibi sert ve bu renkte gözleri vardı ve vücudu. Kıza bir kastı olduğundan değildi ama genel anlamda çevresindekilere pek dikkat etmezdi.

Kız o anki telaş ve sinir sonucu çocuğu " Çekil önümden dört! Daha az önce günlük siftahımı yaptım!" Deyip sert bir şekilde yanındaki duvara itti. Kızın ne kadar öfkeli olduğunu duvarda oluşan çöküntüden anlaşılıyordu.

Dört'ün yüzünde hafif bir sırıtış belirdi. Onun sürekli üstlerinden dayak yediğini biliyordu. Asi bir ruhu vardı ve aldığı emirleri sıklıkla kendince yargılamadan yerine getirmezdi. Bu da onu dizginlemek isteyenlerin sinirini bozuyordu. Kızın onlara bağıranları hırpalamasını, ceza olarak aldığı ekstra eğitimlerde çektiği sıkıntıları izlemek hoşuna gidiyordu. Zaten başka eğlenceli bir şey de yoktu burada.

Koşarak kıza yetişti ve " Biraz sakin ol iki! Senin bu sert tavırlarını kaldıracak yerler tükenmeye başladı artık." Dedi İki'nin binadan çıkıp ıslak çimlerde birkaç metre ilerideki helikoptere doğru koşarken unuttuğu siniri yerine geri getirerek. Her ne kadar olumsuz yönleriyle ilgili eleştiriler zoruna gitse de hala buna dayanabilirdi.

Gök bardaktan boşanırcasına yağmur yağdırırken İki, bir hamlede helikopterin kapısını tutup kendini içeri çekti. Dört'e el uzatırken gülümsedi.

" Sürekli yer değiştirmemizin sebebi ben değilim."

" Evet! Ama o elemanın bizim kurtuluşumuzun anahtarı olduğuna inanıyorsun, bu da aşman gereken bir sorun."

Helikopterin kapısını kapatan askerler çocukları koltuklarına emniyet kemerleriyle bağladıktan sonra havalandılar. Hızlı bir şekilde hareket ediyorlardı lakin gecenin karanlığında pencereden dışarısı pek görünmüyordu. Tabii her iki saniyede bir çıkan patlamalar, yanarak düşen hava araçları ve bunların yere çarpmasıyla alev alıp, etrafını kısa sürede sönene kadar aydınlatan ağaçlar, bir de hiç bu lanet havanın ürünüymüş gibi durmayan devasa boyutlardaki, korkutucu şimşekler dışarıda ne olup bittiğini az çok anlamalarını sağlıyordu. Sanki savaş uçakları gökyüzünün tanrılarıyla savaşıyor gibiydi.

Yıldırım'ın Efsanesi: B.İ.R.L.İ.K.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin