Kana bulanmış hayaller

51 4 8
                                    

"David?"
David gözlerini araladığı ilk saniyelerde bunun bir hayal olduğunu düşündü. Kendine geldiğinde göz kapakları açılmak için çaba sarf ediyordu. Üzerine yorgunluk ve açlık sinmişti. Midesi sızlıyordu ama bu bir açlık belirtisi değildi arabanın şiddetiyle ağıran yerlerinden biriydi. Elini duvara yasladığında kalkmak için yeterince iyi durumda olmadığını da fark etmiş oldu. Yeniden gözlerini yumdu ve düşünmeye başladı.
Bunu düşüneceği aklına gelmezdi ama ölmek pahasına Alice'i hapsetmek istiyordu. Artık o ne sevdiği kızdı ,ne de bir iyilik timsali.
Yinede ufak bir umutla çarpan kalbi zihniyle savaş veriyordu.
Zihni yeniden onunla oyunlar oynuyordu. Yaşadığı kötü olan ne varsa birer birer ayıklanıp kendisine psikolojik eziyet ederek yeniden canlanıyordu. O kadar gerçekti ki delirecek gibi oldu. Allison ölmüştü. Allison öldü. David onu bu kadar tanımazken onun için üzülüyordu ama onu öldüren Alice onun şimdiye kadar hep en yakın arkadaşı olmuştu. Dokunmasa da solgun bedeninden çıkan buhar yüzüne vurmuştu. Kendini morgda gibi hissetmişti. Oysa Allison henüz ölmüştü. Morg bölümünün bastırılmış çığlıkları ve ölümün sessizliği onu tedirgin ediyordu. Bir doktor onu bir odaya yönlendirdi. Kapağını açtığı soğuk bölmeden beyazlar içinde bir beden boylu boyuna uzanmıştı. Kapak aralandığında elinin bir kısmı dışarı sarktı. İçi ürpermişti ama ses çıkarmadı. Karşısındaki doktor kadın binlerce kez bu ana tanıklık etmiş olmalıydı ki ölü bir bedeninki kadar soğuk tavırlı ve anlamsız bakışlar atıyordu kendisine. Bedenini tamamen örten beyaz örtüyü kaldırmak istedi ama eli bir türlü oraya ulaşamıyordu.
Her elini uzattığında bedeni hareket etmediği halde uzaklaşıyordu.
"Allison"
dedi ağlamaklı sesiyle. Artık yetmişinde yaşmaktan bıkmış insanlar gibi görünüyordu. Ayakları tekleyerek yeniden yaklaştı ve örtüyü yavaşça kaldırdı.
"Alice?"
ölü beden Allison'a değil Alice'e aitti.
Doktor kadına aniden döndüğünde istemeden geriye doğru bir kaç adım attı. Soğuğu sadece bedeninde hissetmiyordu iliklerine kadar üşüyordu.
"Çok soğuk"
diye mırıldandı sessizce.
Karşısındaki kadın Jo'nun ta kendisiydi. Bir şekilde kendisine ulaşmaya çalışıyor olmalıydı ya da sadece basit bir kabus görüyordu. Daha bir sene öncesinde tırnaklarıyla göğsünü söke söke kanını akıtan bu kadın şimdi yeniden dönmüş olamazdı.
Alice'e yeniden döndüğünde her an bir şey olacak endişesiyle göz ucuyla Jo'ya doğru baktı. Bir şey David'i kendisine çekiyordu sanki birden o kadar hızlı uzaklaştı ki onlardan sanki bedeni oradan uzaklaşmışken ruhunu hala orda bırakmış gibi garip bir hisse kapıldı. Soğuktu, çok soğuk...

Gözleri yeniden aralandı. Bu kez bir hayalin içinde açmamıştı gözlerini. Bu gerçeklik bir bataklık gibi saplandığı yerdi.
Gördüğü kabusu bir işaret gibi değerlendirmesi gerektiğini düşündü. Hatırlamak için yeniden gözlerini yumdu.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama yeniden gözlerini açmasını sağlayan şey dağınık saçlarının arasından anlına dokunan sıcak bir eldi. O zaman fark etmişti. Gerçekten soğuktu.
"Ateşi var."
Sesin sahibi Alice'di.

"Eh tabi zengin herifi sıcak ve lüks odasından alıkoyarsan olacağı bu. Piç herif , bırak gebersin"
Alice, Dean'den zıt olarak oldukça sakindi.

"Bu çocuk bizim elimizde olan tek şey. Bu kadar değerli olmasaydı Jo onun için dönmeye cesaret edemezdi."

Dean burnunu çekip arkasına döndü.
"Yani buna bakıcılık yapmaya devam edeceksin"

"Hayır onu hayatta tutmaya devam edeceğim. Tabi doğaüstü boyutları yönetmek istiyorsan"

İşte bu cezbediciydi. Dean duraksadı ve kendine hakim olamayacağını anlayıp ceketini aldı ve çıktı.

David düşünürken onu inceliyordu.

"Gerçekten bu kadar değişebileceğini düşünmemiştim."
Derin nefesler alıyordu ve üşümesine rağmen terlemeye başlamıştı.
Alice onu duyduğunda bir an daldığı düşüncelerden sıyrıldı ve ona döndü.

ŞEYTANIN LANETİ 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin