İlk Ölüm

90 2 4
                                    

Düşünceleri cümlenin içinde kaybolmuş kelimeler gibiydi ,ne kadar uzunsa anlamının büyüsünü de o kadar kaybediyordu.
Konuşma yeteneğini kaybetmiş ,onun yerine ölümcül sessizliğe boğulmuştu.
İyi olan her şeyden yeterince uzaklaşmıştı, geri dönmekten korkuyordu. Arkadaşına bakamıyordu bile... İçini saran bu şüpheden kurtulmak ve aslında ne olduğunu kendine kanıtlamak için bunu yapacaktı. (onu öldürecekti)
Güçleri benliğinin önünde duvarlar örerken iç sızlatan soğukluğu hafif bir duygu rüzgarına dönüşmüş ,bedenine deyip geçiyordu.
Duvarda asılı kalan arkadaşına doğru bakıyordu.
Kendisine nefret,kırgınlık ve öfkeyle gözlerini devire devire bakan Allison beklemekten bunalmış ve ne olacaksa olsun artık moduna giren bakışlar atmaya başlamıştı.
"Peki o zaman başlıyoruz. Sana bir kaç sorum var."

"Sessiz kalmayı tercih ederim."

"Bu tercihle ilgili değil. Ne olduğumla ilgili"
David'e ve ardından Allison'a bakıp düzeltti.
"Ne olduğumuzla ilgili."

Alaycı bir ses tonuyla Alice'e döndü
"Burada ne olduğu belirsiz olan sensin"

"Sus artık!"

parmaklarını açarak bileğini sağa doğru çevirdi.
Allison konuşamıyordu.

"Yaptıklarım yapabileceklerimin çeğreği dahi değil"
Ayağa kalkıp omuzunu silkeledi.

"O kitaplarda okuduklarında benden bahsetmiyorlar çünkü ben bir ilkim. Sorumluluğum duygularımın ardında kalamaz. "

Allison'a doğru bir adım attı ve sağ elini havaya kaldırdı.
Bu Allison'un üzerinde tehditkar bir baskı oluşturuyordu.

"Şimdi Allison , sorularıma cevap ver, ya da öl."
Elini ters yönde hareket ettirdiğinde Allison sanki bir süredir nefes alamıyormuş gibi öksürüp derin nefesler alarak Alice'i onayladı.

"Jo'ya ne olduğunu biliyor musun?"

Konuşup konuşmama konusunda tereddüt etti ama en sonunda kendi için doğru kararı verdi.
"Zihnimi okuyabiliyorken neden beni konuşturuyorsun ki?"

"Cevap ver"
duraksadı.

"Jo yaşıyor ama kaybolmuş. Boşlukta sürükleniyor gibi. Cehennemi bulmaya çalışıyor. Sanırım babanı arıyor:Thom'u"

Thom'un ismini uzun zamandır duymamıştı. Oysa bir zamanlar cehenneme gidip onu oradan çıkarmayı bile düşünmüştü.
Şimdi bunu yapmak yarı şeytan olduğu zamankinden çok daha kolaydı.

Allison kıpırdamaya başlayan David'e doğru baktı. Uyanması onu hem sevindirir hem de tedirgin ederdi. Ne de olsa güç topuna dönüşen arkadaşları her an ikisinden birinin üzerinde patlayabilirdi.
Alice hemen arkasındaki duvara yaslanmış olan David'e doğru dönüp acele etmesi gerektiğini fark etti. Onun bir şeyler hatırlaması işleri çıkmaza sokabilirdi.
David yeniden hareketsizleştiğinde Alice ikinci sorusunu sormaya hazırlandı.
"Büyücülerin boyutlarına giriş yolu hakkında bir bildiğin var mı?"

"Jo birilerine ulaşma isteğiyle benimle konuşmaya çalıştı. Bu süre onun boyutunun nerede olduğunu öğrenecek kadar onunla arkadaşlık kurmamıza yetmedi."
Duvara dayadığı elini kaldırıp sarı saçları arasında düşünceyle gezdirdi.
Yeniden Allison'a dönene kadar otuz saniye geçmişti.

"Veee... son soru: Stefan nerede?"

"Stefan mı? O... bilmiyorum ama artık avcılarla çalışmıyor ve muhtemelen onun için her şey artık çok daha zordur."

Alice memnun olduğunu bildiren bir yüz ifadesiyle Allison'ı onayladı.
Alice, yerdeki kırık ahşap parçalarının arasından büyük adımlarla sıyrılarak karşı duvardaki Alice'e doğru yaklaştı.

Tedirgin görünüyordu. Allison'ın hala bir gözü David'deydi.
Alice aralarında yaklaşık iki metre kaldığında daha fazla yaklaşmadı.
Sağ elini havaya dikti ve gözlerini yumdu. Kanında dolaşan ruhların gücünü odaklayıp hepsini tek bir bölgede toplayarak Alice'e doğrulttu. Bu güç radyasyonel bir patlamaya neden olacaktı ve bu da insanı kolayca öldürebilecek bir kimya yaratmak anlamına geliyordu.
Gücü yaymaya başladığında Allison öksürmeye başladı ve boğazı gazla tıkanarak nefes almasını engelledi sanki oksijen girmesi gereken yeri tıkayan başka bir gaz vardı ve onu sinsice boğuyordu. Kıpırdayamadı.
Alice bunun bir an önce bitmesini istiyordu.
Arkasında duyduğu kıpırtı odak noktasını değiştirdiğinden güç içine çekilmişti.
David uyanıyordu.
Önce başındaki bayıltıcı yaranın acısını hissetti.
"Ah..."
diyerek etrafına bakınıp ayağa kalkmaya çalıştığında ilk olarak işin ciddiyetini hatırlayabilmişti
elleri ve ayakları bağlıydı. Allison'u gördüğünde olayların iki kat daha fazla korkutucu ve anlamsız olduğuna karar verdi. Aklına hücum eden anıları onu hem karanlık bir boşluktan kurtarmış hem de olayları bilmenin tedirginliğini yaşıyordu.

"Alice... sen bu değilsin."
Alice anlamsız bakışlarla David'i süzerken Allison'ın yorgun düşmüş bedeni hala duvara sabitti. Duvar onu serbest bıraksa kesin yere düşer ve uzun bir süre kalkamazdı.
Alice ,David'e yaklaştı.
"Hatırlıyor musun?"

"Evet, her ayrıntı zihnimi kısa bir sürede doldurdu. Bunu anlamak zordu ama anladım ve artık biliyorum. Aslında bu olmamak için ne kadar mücadele ettiğini, ailenin ve hayatının aslında koca bir hiç olduğunu anladığında dahi bizim için savaşmayı seçtiğini... hepsini hatırlıyorum."

"Sen... nasıl hatırlarsın?"

Allison derin bir nefes alıp söze dahil oldu.
"Sen ona kendini hatırlattın. Zihnine girdiğinde anılarıyla arasına koyulmuş olan pencereyi açtın."
Derin bir nefes daha aldı.

"Hatırladığım bir şey daha var. Ben öldüğümde yanımda ağlarken ağzından dökülen o kelimeleri duydum. Beni sevdiğini söyledin."

"Hayır! O ben değildim. Asla olmayacağım"

Öfkeliydi. Yarım bıraktığı işi halletmek için doğrulup elini Allison'a odakladı. Gücünü ilk kez bu kadar serbest bıraktığını hissetmişti. içinde kanını çeken bir şeyler var gibiydi. Kanı daha hızlı dolaşıyordu. Bunu hissedebiliyordu.
Elinden çıkan bu büyülü görünmez dalgalar ölümcül bir güç yayarak David'in "Dur!" diye bağırışları arasında hedefini vurmuş ve Allison'a acı veriyordu.
"Alice dur!"
Allison içine işleyen bu acıyla savaşacak hiç bir şey yapamıyordu. Son ana kadar düşündüğü şey her şeyin nasıl bu hale gelebildiğiydi.
İliklerine kadar işleyen bu acı, elini aniden sıcağa dokundurduğunda hissettiği acıyı içinde yaşaması gibi yakıcıydı. Belki sadece büyüydü ama fazlasıyla gerçekçiydi.
Ateşi çok yükselmişti.
Allison artık kıpırdayamayacak duruma geldiğinde Alice onu yere indirdi.
David artık konuşamıyordu. Hayretle Allison'ın hareketsiz bedenine umutla baktı.
Yaşıyor olabilir miydi?
Onun hakkındaki bir seneyi hatırlamasa belki onun için de, Alice'in bunu yapacak kadar ucube bir yaratık olduğunu gördüğü için de bu kadar üzülmezdi.

"Hatırlıyorsan eğer, onun senin kanın çekilirken tırsak bir çocuk gibi nasıl kenarda saklanarak ağladığını da hatırlıyor olmalısın. O bunu bir sene önce sen ve ben ölürken bizi izlediğinde hak etmişti bile. "

Hiç bir şey yapamamasının verdiği öfkeyle bağlı ellerini aşağı yukarı sallayıp yere vurdu.
"Kahretsin!"
Alice David'e yaklaştığında David elindeki bağı çözmek için debelenmeyi bırakıp onu izledi.
"Bana ne yapacaksın?"

Alice gülümsedi.
"Hiç bir şey"
Yaklaşırken yerdeki ahşap parçasını aldı ve David'in başının kenarına bir kez daha sertçe vurdu.

Bir bölüm daha bitti. Okuduysanız yorum yapmayı unutmayın.

ŞEYTANIN LANETİ 2 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin