David yaşıyor mu hayatta mı bilmiyordu.Gözlerini açamıyor, hareket edemiyor ya da nerede olduğu hakkında en ufak fikri dâhi yoktu. Koca bir hiçliğin ortasına terk edilmiş gibi hissediyordu. Kimse onu bulmaya gelmiyordu. Zamanı algılayamıyordu belki bir haftadır baygındı ,belki daha fazla... Yeniden gözlerini açtığında kendisini yüksek duvarlarla çevrili bir evde buldu. Her nefes alışında boğazı acıyordu. Başı sargılarla sarılmıştı. Burası hastaneye benzemiyordu ama daha önceden kapalı tutulduğu o soğuk ve yıkık dökük ev gibi de değildi. Neyseki elleri ve ayakları da bağlı değildi. Sadece daha güvende hissediyordu. Rahatça hareket ediyordu.
Etrafı incelemeye başladı. İçinde büyüttüğü tedirginlik yerini merak duygusuna bırakmıştı.
Büyük odanın ortasındaki masada bir bilgisayar vardı ve duvarlardan biri tümüyle kitaplarla doluydu. Kitaplardan birini eline aldı.
Bilim kurgu,korku kitaplarıydı çoğu ama gençlerin okuduğu cinsten değildi. Çoğu eski püskü kitaplardı. Bu kitaplara kimin neden ihtiyaç duyduğunu düşündü bir süre, kitapları kim sever ki hele de bu kadar eski ve kokuşmuş şeyleri. Bunları yaşlı insanlar dâhi okumak istemezdi heralde.
Yeniden Alice geldi aklına. O kitapları severdi. Bazı günler onu kütüphanenin camından izlerdi. Bazen se okula getirdiği kitaplarla herkesin ilgisini çektiği olurdu. O anlamsız ve kalın kitaplarda yatan gizemi çözmek büyük bir şey olmalıydı ki her kitap bitirdiğinde kantine iner ve iyi bir yemek yiyerek kendini ödüllendirirdi. Onu onca zaman izlemiş ve bir şey yapmamıştı. Sadece güçlü görünmek için hep o popüler görünen gruba katılıp gerçek David'i onların arkasına saklamıştı. Şimdiyse boşlukta sürükleniyordu ve sürekli durmaksızın daha dibe ilerliyordu. Duyguların, insanı bir zavallıya çevirdiğine inanırdı o halde şimdi tam anlamıyla bir zavallıydı. Yinede bunlar insanî şeylerdi yaşamayan biri insan olabilir miydi emin olamadı çünkü yaşamadığına inanıyordu bu yüzden duygular anlamsız gelmeye başlamıştı.
Her şeyi öğrendiğinde hiç umursamadan şeytanla anlaşma yapıp ruhunu sattı ve sonra hayatta kalmak için istemediği bir oyuna girip Alice'i seviyormuş gibi davrandı. Onu sevdiği doğruydu ama bu asla ortaya çıkmaması gereken bir şeydi Alice'e yakın olursa Alice hazineye yani kötülüğe de yakın olacaktı bunu bildiği halde hayatını seçip sonunda kaybeden taraf oldu.Kitaplığın olduğu duvarın karşısındaki duvarda yere çöküp sırtını duvara yasladı. Kafasındaki sargıyı çıkarıp kenara fırlattı. Odaya açılan koridordan ayak sesleri yükseldi. Seslere bakılırsa birden fazla kişilerdi. Sesler giderek artıyordu. David yavaşça ayağa kalktı ve kendini koruyabileceği bir kaç silah bulup bulamayacağını düşündü.
Kitaplığın kenarındaki duvarda bir çıkıntı vardı oraya elini uzattığında duvarın epey aşınmış olduğunu fark etti muhtemelen bir şeyle sert bir darbe yemiş ya da bu eski duvar depreme karşı ayakta kalma çabası içindeyken çatlaklar almıştı. Ayak sesleri birden fazlaydı ve seslere bakılırsa fazla zamanı kalmamıştı. Titremeye başlayan ellerini ovuşturdu ve hızla duvarın diğer köşesine doğru ilerledi. merdivenin kenarında tahta bir değnek duruyordu. Değneği iki avucunun arasında iyice sabitledi. Sanki hayatı buna bağlıymış gibi sıkıca değneğe sarıldı. Kapının kenarındaki duvara sırtını yapıştırıp kendini duvarla yeterince bütünleştirdiğini düşündüğünde son kez derin bir nefes alıp soluğunu yavaşlattı ve sessizliği sağlamaya odaklandı. Muhtemelen kendisini buraya getirenler burada olduğundan haberdardı yinede özgürlüğünü geri kazanmak için mücadele etmeliydi. Kendini doğaüstü yaratıklardan korumaya çalışırken bilmediği şey aslında bütün bunlara istemeden bulaşarak kendisinin de bir doğaüstü yaratık olduğuydu. Anahtarın görevi ölmek değildi yaşayıp Alice'i hapsetmekti artık Alice hazineyi bulup tüm ruh gücünü emdikten sonra sadece ruhları hapsetmekle yetinemezdi, artık başka seçenek yoktu.Değneği omuzuna doğru yukarı kaldırdı ve en azından gelen ilk kişiyi durdurup bir kaç saniye zaman kazanmak ümidiyle odaya giren ilk kişiyi göz ucuyla takip etti artık saniyeler sonra burada olacaklardı. Beklerken içinde biriktirdiği öfke ve adrenalin sayesinde istemeden çığlık atarak sertçe değneğin ucuyla içeri ilk giren kısa boylu kirli sakallı adamın kafasına vurdu.
Arkadan gelen iki kişi de şaşkınlıkla yerde yatan adama gözlerini diktiler.
İkisi de genç görünüyordu. Yerde yatan adam otuzunun yarısında görünmesine karşın diğer adamlardan biri kendi yaşlarında diğeriyse yirmisinin başlarında kızıl saçlı ela gözlüydü yakışıklı bir yüzü olmasına rağmen düzgün bir çenesi yoktu. Adamların şaşkınlığını fırsat bilip yerdeki adamın üzerinden atlayıp koridorda ilerledi çok geçmeden adamlardan biri şaşkınlığından sıyrılıp onu takip etmeye başlamıştı koridorda yankılanan ayak sesleri o kadar şiddetli geldi ki o an başının patlayacak gibi olduğunu hissetti. Bir kaç büyük adım sonra ağrısının sesin şiddetinden olmadığını fark etti. Elini başına doğru uzattı. O sırada koridor sona erdi başı dönmeye başlamıştı. "Şansıma ediyim"
Diye bir şeyler mırıldandı ardından bir kaç küfür daha savurdu.
Diğer eliyle merdivenin kenarındaki demirlerden destek alarak son bir kaç basamağı daha tamamladı.
Arkadan kendisini takip eden adamın ardında bir ayak sesi daha yankılandı. Bu sadece takip etmekle kalmayıp ağzına geleni söylüyordu. Muhtemelen yakaladığı an boğazına yapışacaktı. Bu kızıl saçlı olandı.
Yere damlayan bir kaç kan damlası David'i iyice afallatmıştı. Adımları tekliyor yüreği yerinden çıkacakmışçasına hızla atıyordu. Bu onu durdurmadı ama arkasında kendisine doğru koşan kavga etmek için can atan iki gence göre oldukça yavaşlamıştı. Bir süre sonra aralarındaki fark tavşan ve kaplumbağa yarışına döndü. Evin dışına çıkabilmişti ancak bir metre uzunluğundaki otların arasında ilerlerken yerdeki taşlara ayağı sürüttükçe yorgunluğu ve acısını zirvede hissediyordu. Bir süre sonra kendini yerde buldu. Ayağa kalkmaya çalıştığında, biri kendisini tekmeleyip yeniden yere yapıştırdı. Yerde kaldığı sürede nefeslenip yeniden ayağa kalktı ve kızıl saçlı olanın çenesine yumruk attı. Ardından doğrulmasına fırsat vermemek için çoğu kez bakmadan bir kaç yumruk ve tekme daha savurdu. Diğeri önce bir süre izledi sonra David'i kenara itip arkadaşını ayağa kaldırdı.
Kendisini ittiğinde David onun gözlerine baktı. Derin bir bakışı vardı. Koyu kahve gözlere sahipti. Daha önce fark edememişti ama biraz daha incelediğinde onun Stefan olduğunu anladı yerde şaşkınlıkla Stefan'a bakarken kızıl saçlı çocuk öfkeden yerinde duramaz haldeydi.
Sürekli küfür ediyordu. Bir kaç saniye sonra yeniden David'e vurmak isterken Stefan önüne geçip durmasını söyledi."Onu hayatta tutmaya çalışıyoruz, öldürmeye değil!"
"O, oro*pu çocuğu beni öldürmeye çalışıyor "
Burnundan damlayan bir kaç damla kanı kolunun kenarıyla silip devam etti.
" Onu başımıza bela eden sensin. Bunun yüzünden şimdi iki tarafın da hedefi olacağız"
"Biz de iki tarafla da savaşırız amacımız bu değil mi zaten? Büyük amaçlar için büyük fedakarlıklar gerekir gerekirse hepimiz gebeririz. İşimizi biliyorsun sonunda olacak olan bu değil mi zaten"
"Benim ölmeye niyetim yok seni o bok çukurundan çıkaran biziz şimdi ölmek istiyorsan si*tir olup gidebilirsin."
Stefan cevap vermeden yere eğildi ve David'i T-shirt ünün omuz kısmından sertçe çekerek ayağa kaldırdı.
"Yürü ,yoksa seni burda bırakırız. Burada gidebileceğin pek yer yok ve dikişlerin açılmış. Burda kalırsan vahşi hayvanların ziyafeti olursun"
David ayağa kalkıp yürümeye devam etti. Hayatta kalmak için çaba gösteren tarafı yorgunluğundan daha ağır basıyordu. Neyse ki bu ayakta kalması için yeterliydi. Bir çok kişi için aranan kişi olmuştu ve şimdide avcıların eline düşmüştü.
Eve vardıklarında otuzlu yaşlardaki adam masanın kenarındaki sandalyeye oturmuş bir elinde sandviç tutarken diğer eliyle alnına gazlı bezle baskı yapıyordu. Parmaklarının kenarında kurumuş kan lekeleri vardı.
David gelir gelmez odanın kenarındaki sandalyeye kambur şekilde ayakta kalmaya çalışarak oturdu. Sonra birden bire bir sızı tüm bedenini yakmaya başladı . Bir ateş elinden tüm bedenine geçiş yapıyor ve kendisine eziyet ediyordu. Acı dayanılmaz bir hale gelmişti. Stefan ve Mark diye seslendikleri kızıl saçlı çocuk tam karşısında kendisini izliyordu. Mark tepkisizdi. Stefan'sa David'i kontrol ediyordu. Yarı açık gözlerini iki parmağıyla açıp göz bebeklerini kontrol etti. Bir kaç saniye sonra acı bedenini uyuşturdu ve hiç bir şey hissedemedi.
David'in desteğiyle sandalyede kalabiliyordu. Bilinci kapanıyordu.
Mark yaklaştı ve David'i önce kolundan sertçe dürttü. Sonra bacağına bir kaç küçük tekme attı."Hey hey... Ölmüş mü?"
David nabzına bakmak için bileğini tuttuğunda gözlerine inanamadı. Yanlış olan bir şeyler vardı. Boğazına bir yumru oturmuştu sanki ,bir süre konuşamadı.
Şaşkınlıkla Mark'a baktı sonra tekrar David'e döndü. Yutkundu ve bir kaç adım geri çekildi."Mühür?"
Yeni bir bölümle merhaba artık sık sık yazamayacağım ama hikayemi ihmal etmek te istemiyorum. Sizlerin desteğiyle de birlikte sonuna kadar devam edeceğim. Hatalar olabilir zamanla düzelteceğim. Zaten yazma konusunda iyi olduğumu da hic bir zaman söylemedim. Yinede başından beri bu hikayede yanında olanlara teşekkürler iyi ki varsınız hepiniz bunu tüm.samimiyetimle söylüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN LANETİ 2
FantasíaHayatını mahfeden esrarengiz varlıkların, başlangıcında şeytanlar ve büyücülerin arasında kalan bir kaç insandı Alice ve arkadaşları. Öldürdüler , öldüler ama savaşmaya devam ettiler. Alice için şeytan ve büyücü yoktu iyi ve kötü vardı. Ama o benl...