Etrafta yankı bulan ateş sesi beraberinde sağır edici ölüm sessizliğini de getirmişti sanki. Daha neler olduğunu algılamayan beynim gözlerimin ellerimdeki silaha kayması ile beraber gerçekleri de algılamaya başlamıştı. Titreyen ellerimin arasından kayarak yere düşen silahın ardından bedenimi saran korku ve tarifsiz bir hissle dizlerim önüne çöktüm ve yerde karnındaki silah yarası ile yatan Ateşin yanına oturdum.
Ne yaptığımın bilincinde bile değildim. Bazen öyle bir hale gelirsiniz ki, yapacaklarınızın sonuçlarının ne olacağını bilmekten boyun kaçınıp yaparsınız ama ardından benliğinizi saran suçluluk duygusundan da kurtulamazsınız. Yapmak istemeyeceklerinizi, yapamayacaklarınızı yapar ve sonrasın da dönüp te bakarsınız ben ne yaptım diye. İç sesiniz doğru olduğunu söylese bile bir yerlerde içiniz içinizi kemirir. Daha sonra durarsınız ve dönüp te kendinize bakarsınız bu ben miyim diye. Değiştirmeyi hiç istemediğiniz şeylerin değiştiğini görürsünüz. Kendinize hesabını sorarsınız başınıza gelen her şeyin. Olanların tek suçlusu siz mişsiniz gibi kendinizi suçlarsınız. Öncesinde bir karıncaya bile kıyamazken zamanla ne kadar kötü olmaya başladığınızı görür ve bunu da kendinize asla yakıştırmazsınız. Ama artık olanlar olmuş ve siz yapamam dediklerinizi yaparken bulursunuz kendinizi.
Bende şuan asla yapamam dediğim şey ile sınanıyordum. Ellerimde birisinin kanı vardı ve ben bir insana kıya bilecek kadar değiştimmi diye sormadan edemiyordum. Ben ne yapmıştım şuanda? Birine mi kıymıştım? Birinin canını yakacak kadar mı kötü olmuştum? Gözlerimin önünde ölüme bir adım daha yaklaşan ve suçlusunun ben olduğum birisi vardı ve ben bir şey bile yapacak kadar gücü kendimde bulamıyordum. Titreyen ellerim ile yanımdaki Ateşin göğsünden sarsarak onu uyandırmaya çalıştım ama yerde hareketsiz bir şekilde yatıyor olması beni korkutmaya başlamıştı. Hayır, hayır ölemezdi. Ölümü benim ellerimden olamazdı hayır asla. Biraz daha sarsmaya başladım ama bir faydası yoktu. Yanından kalktım ve koşarak arabaya doğru gittim. Arabanın içinde deli gibi cep telefonunu arayarak buldum ve ilk aklıma gelen kişiyi, Emre'yi aradım. Başka ne yapacağımı, kimi arayacağımı bile bilemez haldeydim. Korkudan titreyen ellerim telefonu tutmama ve tuşlara basarak aramama fazlasıyla engel oluyordu. Haber vermenin ardından boynumdaki fuları alarak Ateşin yanına oturdum ve yarasına bastırarak daha fazla kanının akmasını engellemeye çalıştım. Başını dizime koydum ve akan göz yaşlarımı elleri tersi ile silerek birilerinin gelip bize yardım etmesi için beklemeye başladım. Fazla kan kaybediyordu ve ben onu kurtar bilecek birşey yapamıyordum. Elimden gelen tek şey kanayan yarasının üzerindeki bezi bastırarak engellemekti. Aradan ne kadar zaman geçmişti, ya da neden kimse yardıma gelememişti bilmiyordum. İçimden Ateşin ölmemesi için dua ediyordum. Cehenneme dönen hayatımda onun ölümüne sebep olsaydım oluşacak suçluluk duygusu ile daha fazla yaşayamazdım. Aradan geçen sayamadığım dakikaların sonunda yanımızda tozu dumana katarak bir araba durmuştu. Emre ve Can arabadan hızla inerek yanımıza koşmuş ve Emre benim yanım yere çökerek beni Ateşin yanından uzaklaştırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
ChickLitA:"Kalbinin neden öyle attığını biliyor musun baş belası?" Aniden gelen sesle sıçrayarak arkama döndüm ve korku dolu gözlerle karşımdaki insana baktım. M: "Ateş!" A:" Klabin o kadar hızlı çarpıyor çünkü o kalpte hala ben varım. Ne kadar benden kaçsa...