Bölüm 2

67 6 3
                                    

Multimedia'yla okuyun :) :)

"...bu ses ölsem bile akılda kalacak nitelikteydi.

'Bu kız beni sever,

Bu kız beni öldürür,

Bu kız bana güzel hayaller gördürür'

Sözleriyle girdiği şarkıya kendimi kaptırırken olduğum yerde çakılı kalmayı da ihmal etmemiştim. Normal şartlarda bir filmde izlesem ya da bir kitapta okusam bu sahneyi, kahkahalar atıp KLİŞE diyip kapatabilirdim. Ama gerçekten olabiliyormuş. İnsan; kulaklarını bütün seslere kapatıp sadece tek bir sese ayrıca etrafındaki her şeyi yok edip tek bir görüntüye odaklayabiliyormuş. Şu an bu satırları yazarken bile gözümün önüne o anın geldiğini varsayarsak yaşadığımı tam olarak aktarabilir miyim, bilmiyorum. Sadece içimden çıkarmak ve gülümsememin sayfalara yansımasını istiyorum.

'Bu kız beni görünce gülümser'

Şarkıların sözlerinin insanlara dokunduğunu söylerler. Klasik müzik dinleyen ben, sözlere değil müziğe odaklanan ben, böylesine bir şarkıya kendimi kaptırmıştım. Eğer beni sahneden fark ediyor olsaydı bunu çok net anlayabilirdi ama ben orada 300 öğrenciden sadece 1 tanesiydim ve toplu saçı, pasaklı haliyle hiçte fark edilir gibi değildim. Tam anlamıyla kanalizasyonda gezen bir sıçandan farksızdım.

'Yalpalayaraktan giderim kapısına'

Belki kapısına gitmiyordum ama sahneye yanına yanaşmaya başlamıştım. Adımlarımı her ne kadar zor atsam da, akşama bir konserim vardı.

'Çizgi filmler mi izlesek, hiçbir yere de gitmesek, hiç kimseleri görmesek ama aşktan da ölmesek,'

Çok saçma ama şu an karşımda açık olan televizyon da çizgi film var."

"Pikaçu!" Psikopat gibi evde kahkaha atmaya başladım. Aradaki zaman farkına rağmen şu an benim karşımda da bir çizgi film vardı. Klişe? Dibine kadar. Ama bu da gerçek. Hakaret göreceğim diye devam ettiğim şu defterden böyle bir şey çıkması tıpkı bu an gibi beni şaşırtıyordu. Devam etmeli miyim? Ah, kimi kandırıyorum tabii ki devam edeceğim.

"Kendimi toparlamalıydım.

'Belli ki bir sır vardı onun sesinde...'

Bir sır vardı, olmasa bu hale gelmezdim herhalde. Şu dakikalarda bile şarkının kulaklarımda döndüğünü varsayarsak bu sırdan başka bir şey olamazdı. Ama toparlamalıydım. Düşüncelerimi dağıttım."

Son satırlarda birkaç yerde yazının mürekkebi kaymıştı. Buraya bir şeyler damlamış olmalıydı. Çay lekesi, kahve lekesi? Hayır, bir karartı yoktu. Su damlası olsa gerek. Gözyaşı?

Kapının çalınmasıyla defteri bir kenara bıraktım ve kapıya gittim. Gelen Ali'ydi.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum da sen daha hazır değil gibisin."

"Saat kaç ki?" Saate baktığımda, ''21.19'u gösteriyordu. "Ben kendimi kaptırmışım. Bekle hemen geliyorum." diyerek üzerimi değiştirmeye odama geçtim. Pantolonumu ve tişörtümü giyip, ceketimi elime aldım ve yanına geçtim. Defteri eline almış anlamaya çalışıyordu. Beni fark edince

"Bu ne?" diye sordu.

"Henüz tam olarak anlayamadım. Bugün geldi. Günlük tarzı bir şey."

"Senle ne alaka?"

"Bizim gruptan bahsediyor. Dedim ya tam anlayamadım. Bitirince konuşuruz. Hadi çıkalım. Ben hazırım."

Evden çıkıp, Ali'nin arabasına bindik ve mekâna gittik. Bir iki mikrofon kontrolünden sonra artık çalmaya başladık. Haftada bir çıktığımız konserlerde, seyircinin nabzını ölçmek en çok keyif aldığım şeylerden biri. Bunu da genellikle sohbet ederek yapmayı severim. Her zaman ki giriş cümlemle açılışı yaptım.

"Millet! Keyifler Leyla mı?" Cümlemden sonra dumanlanmaya başlamış kafalarıyla bana karşılık verdiler. "Leyla ile Mecnun'un hikâyesinde, Mecnun öylesine âşık olur ki aşkından çöllere düşer. Tabii ki de Fuzuli bunu böyle anlatmamış ondaki büyüklüğü biz şu an veremeyiz biliyorum ama sıradaki şarkıyı yazan arkadaşta Leyla yolunda birini bulmuş olsa gerek ki bize Bu Kız'dan bahsediyor. Umarım hepinizin şarkıyı dinlerken aklına gelebileceği Bu Kız'ı ya da Bu Erkek'i vardır. O zaman bu şarkı benden bütün Bu Kız ve Bu Erkekler'e... Son ki, üç, dört..."

"Bu kız beni sever..."

Saat 3 sularında evime varabilmiştim. Genelde konser gecelerinde Bar'da kalmaz eve gelirdim. Yorgunluk ağır basar kendimi direk yatağa atardım. Bu sefer ceketimi çıkarırken kara kaplı defter gözüme çarpmış yatağa onu da almıştım ve güne kaldığım yerden devam ettim.

"Onlar sahneden inerken bende çıkıyordum. Bir an ne yapacağımı şaşırıp kablolara takılmasaydım iyiydi. Gitarist çocuğa teşekkür etmeliyim ki beni kafamda kocaman bir yarıkla mezun ve rezil olmaktan kurtardı. Piyanonun başına geçip, sesini kontrol ettikten sonra arkadaşlarımın yanına gittim. Çardaktaki en uzak köşeye gittim. Dizimi göğsüme çekip, muhabbetlerine kulak verdim. Gündem konuları ertesi gün gerçekleşecek LYS idi. Sanki hepsi babalarının parasıyla Vakıf Üniversitelerine yerleşmeyecekmiş gibi. Yalnız aralarında takdir ettiğim bir kişi vardı ki o da Nurcan'dı. Baba parası yerine iyi bir Devlet Üniversitesine gitmek için bütün yıl çalışmıştı. Onların yanında vakit hızla ilerlemiş ve konser saatim gelmişti.

Yıllardır sahneye çıkarken heyecanlansam da bugün çok daha farklıydım. Şu an hala saçmaladığımı düşünsem de o an beni dinleyecek olması bana ekstra bir heyecan veriyordu. Piyanonun başına geçip tuşlara parmağımı yerleştirdiğimde kendime 'Sakin ol Hazan, sakin ol.' dedim. Neyse ki, bu işte iyiydim ve derin bir nefes alıp çalmaya başladım.

Mezuniyetlerine uygun olsun, 'Yine mi ya?' deyip göz devirmesinler diye onlara Beethowen yerine bilindik Türk parçalarından fakat kalitemi bozmayarak, sanatımdan ödün vermeyerek Fazıl Say'ın uyarlaması olan Üsküdar'a Gider İken'i çalmaya başladım.

Konserim bittiğinde selamımı verip hızla sahneden uzaklaştım. En uzak köşeye geçtim ve bütün gece onları izledim. Ah bu arada nazikliğini kullanıp, bana teşekkür etmeyi unutmadı.

'Herkese iyi geceler ve tebrikler! Bu akşam mezun oluyorsunuz ve lisedeki son gecenizi umarım keyiflendirebiliriz. Bizden önceki çıkan arkadaşa teşekkür ediyoruz, bizi size hazırladığı için, gerçekten çok başarılı umarım bu yolda da devam eder. Benim bir tabum vardır. Her zaman konsere başlamadan önce şöyle derim. Gençler, keyifler Leyla mı?' deyip şarkılarına giriş yaptılar.

Gece boyunca sesini kulaklarıma hapsetmiş, sahnedeki tavırlarını izlemiştim. Kendinden emin duruşu, tanınmamış olmalarına rağmen tecrübeli oluşları, sahneye hakimiyeti etkileyiciydi. Normal şartlar altında böyle bir gurubu izlerken yaptıkları müziğe dikkat eden ben, şimdi tıpkı grup elemanlarının isimlerini ciyaklayıp açıkağızla onları izleyen kızlar gibiydim. Hem kendime şaşırıyorum hem de anlam veremiyorum. Ben kimim ve gerçek Hazan Başer'e ne yaptım?

Saatler birbirini kovalamış ve konserin sonu gelmişti. Komik olsa da en çok beklediğim an o andı. Sanki internetten bulamayacakmış gibi onun sesinden duymayı bekledim.

'Bateride Serdar Akman, gitarda Ali Tekin ve ben de ..........'

Saat 2.45, eve geldiğimden beri bugünü düşündüm. Bezgin kalktığım uykum, devamında gelen bitsin artık isteği ve şuan. İşte sayfaların başında bahsettiğim duygu değişimi tam olarak buydu. Bunun olacağını asla düşünmezdim. Ben soğuk nevale, herkesi bir şekilde beğenmeyen, adı gibi tam anlamıyla sonbahar olan ben. Elime telefonu almış tekbir isim araştırıyorum. Sesinde gizlenmiş olanı arıyorum.

Timur Tunalı'yı arıyorum..."

SESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin