"Timur Tunalı'yı arıyorum..."
Yanağımda bir sıcaklıkla gözlerimi açtım. Karşımda kahverengi saçları yastıkta dağılmış bir şekilde duran Pelin'i gördüm. Eliyle yanağımı okşamaya devam ederken,
"Günaydın hayatım." dedi.
"Günaydın." Karşılık verdiğimde kahverengi gözleri parladı.
"Hadi, kalk bakalım uykucu, kahvaltı hazırladım."
Her ne kadar yataktan kalkmak istemesem de dersimin başlamasına az kalmıştı. Kahvaltı etmeden evden çıktığımda çok huysuz olduğumdan, Pelin her gün gelip kahvaltı hazırlıyordu. Yatağımdan kalktığımda, Pelin üstümdeki kıyafetleri fark etmişti.
"Neden böyle yattın?" diye sordu. Bende ona,
"Gece yorgun geldim, kendimi direk yatağı attım." Sözlerimi hızlıca söyleyip, kendimi duşa attım. Çok kısa ayılma duşu aldıktan sonra çıkıp hazırlandım. Masaya oturduğumda Pelin çayları doldurdu. Ben ekmeğimi yudumlarken yatağımdan defteri almış göz atıyordu.
"Bu ne?"
"Dün kargoyla geldi. Bir defter işte çokta önemli değil. Bırak istersen oraya."
Defteri masanın bir köşesine bıraktıktan sonra kahvaltımıza devam ettik. İlerleyen dakikalarda defter gözüme çarptığında, aklıma o soruyu sormak geldi.
"Pelin, sana bir şey soracağım. Sesimi nasıl buluyorsun?" Duydukları karşısında suratına takındığı ifade oldukça absürttü. 'Bunu da nereden çıkardın?' cümlesini dile getirmesine gerek yoktu.
"Nasıl yani?"
"Mesela beni hiç tanımasan, sadece şarkı söylerken sesimi duysan, olduğun yerde donakalır mısın?"
"Ya ne saçmalıyorsun sen sabah sabah?"
"Tamam, neyse ya sormamışım farz et." Desem de onun bu tavrından rahatsız oldum. Suratımın asıldığına eminim. Fakat işkillenmesini istemediğim için "Ellerine sağlık." dedim ve masadan kalktım. Defteri ve birkaç kitabı yanıma alarak evden çıktım. Okula geldiğimde, öğrenciler tatlı selamlarıyla beni karşıladı. 11/B sınıfının önünden geçerken kapıdan bağrışmaları duyup "Size de günaydın." diye selam verdim. Koridoru geçtikten sonra öğretmenler odasına girdim. Öğretmenleri selamlayıp dolabıma yöneldim. Bu sırada dersin zili çalmış öğrenciler sınıflara girmişti. 11. Sınıf Edebiyat kitabımı alıp sınıfa ilerledim. İçeri girdim ve masama yerleştim. Klasik ders açma sohbetlerinden sonra derse başladım.
"Servet-i Fünun'un önemli sanatçılarından ve nesircilerinden Halit Ziya Uşaklıgil, sizin de bildiğiniz üzere Aşk-ı Memnu kitabının yazarıdır ama onu önemli kılan sadece bu eseri değildir. Özellikle Mai ve Siyah adlı eseri Servet-i Fünun sanatçılarının edebiyata bakış açılarını, edebiyat anlayışlarını ve dönemin edebi sanat camiasını kendi içlerinden anlatması yönüyle önemlidir. Mai ve Siyah'ın başkarakteri Ahmet Cemil, hayaller ve hakikatler arasında kalmış bir kişiliktir. Eserin adının Mai ve Siyah olması eserin mavi, hayallerle dolu bir gecede başlayıp siyah, gerçeklerle yüzleşilen bir gecede son bulmasındandır." Dersime devam ederken,
"Hocam ama hani Behlül..." Sözüyle bölündüm.
"Behlül'ü size anlatacağım ama sadece diziden ibaret olduğunu mu zannediyorsunuz? İçinizde okuyan arkadaşlar illaki vardır. Behlül dediğimiz karakter, bundan yüzyıllar önce yaşamış dönemin şartlarıyla hareket eden bir insan. Öyle sizin yanıp tutuştuğunuz Kıvanç Tatlıtuğ'a benzemez."
"Hocam azıcık size benzese de olur." Kahkahayı basmaktan kendimi alamadım.
"Vallahi henüz sarışın, mavi gözlü olmadığıma göre pek benzediğim söylenemez. Bu arada dip not, Türk Edebiyatı'nda sarışın, mavi göz kalıbının kullanıldığı ilk kişidir Halit Ziya. Bundan önce görülen prototip kara kaş, kara göz divan edebiyatı âşık tipidir."
"Ya hocam nasıl iki dakika izin vermeden her yere not sıkıştırıyorsunuz ya?"
"E bunu yapmazsam siz LYS'de Edebiyat'ı nasıl halledeceksiniz."
"Timur Hoca oley! Timur Hoca oley!" Sınıfımızın matrak oğlanlarından gelen tezahüratla parmağımı dudaklarıma götürdüm. Dersten ciddi anlamda sıkıldıklarını anladığım için kafalarını biraz dağıtmalıydım.
"Arkadaşlar şimdi sizden bir şey yapmanızı istiyorum. Hepiniz lütfen birer çizgisiz kâğıt çıkartın. Biliyorum, hepiniz artık az çok YGS stresine girmeye başladınız. Aileleriniz, yakın çevreniz, arkadaşlarınız, sizden bir şeyler talep ediyor ama hiçbir zaman size gerçekten ne olmak istediğinizi sormazlar. Şimdi bende sizden bir şey talep ediyorum. Önünüzdeki boş kâğıtlara ne olmak istediğinizi ya da ne olmak istemediğinizi ya da olmayan hedeflerinizi yazın. Yeter ki bir şeyler yazın. Hadi, başlayalım."
Öğrencilerin kimi kafalarını gömmüş, kimi gözlerini gökyüzüne dikmiş, kimi yanındaki arkadaşının kâğıdına bakıyordu. Masama geri oturduğumda önüme gelen ilk kâğıttaki "gün" sözcüğünü görünce, aklıma o şarkı geldi ve istemsizce mırıldanmaya başladım.
"Gün ağarınca boynum bükülür
Dalarım uzaklara gönlüm sıkılır" Dudaklarım şarkıyı devam ettirirken öğrenciler yavaş yavaş kâğıtları bırakıyordu. Önüme en son gelen kâğıttaki o yazıyı görünce kahkaham şarkıyı kesti.
"Zengin koca istiyorum."
16 Haziran 2015
Annem "Hiçbir zaman asla deme." derdi. Bir zamanlar bu sözüne inanmasam da, şu an ne kadar haklı olduğunu anlayabiliyordum. Asla yapmam dediğim şeyi yapmaktan bir an olsun geri kalmıyorum.
Arıyorum, hem de delicesine arıyorum. Popüler gençliğin, "stalk" dedikleri şeyi yapıyorum. Aklıma gelen ilk adres facebook olsa da, sadece twitter kullandığım için ilk oraya baktım. Arama motoruna adını yazarken, var olmasını diledim ve bunu yapacağım asla aklıma gelmezdi. Evet, vardı. Şükürler olsun ki vardı ama koca bir hüsrandı. Twitter hesabı gizliydi. O anda ettiğim küfürlerin haddi hesabı olamaz sanırım. Ama küfrü ne ona ediyordum, ne de kendime. Etmem gerektiği için ediyordum çünkü rahatlamanın başka yolu yoktu. Neyse ki, henüz umutsuz değildim. Biyografisinde youtube hesaplarının linki vardı. Ve derhal oraya tıkladım...
Youtube hesaplarında sadece sahne performansları vardı. Ama güzel olan şey şu ki, çıktıkları barı öğrendim! Heyo! İşte bu bir zaferdir! Sıra ikinci adıma gelmişti yani Facebook. Kendime facebook hesabı açmakla uğraşamayacağım için yaşasın Asena Başer!
Çok sevdiğim anneciğimden allem edip kullem edip aldığım Facebook şifresiyle zaferime zafer eklemeye devam ediyordum. 3 Timur Tunalı'dan biri oydu! Oldu mu sana ikinci zafer ama maalesef yine her şey kapalıydı. Neyse ki elimde bir fotoğrafı oldu. Gerçi screenshot'la almak zorunda kaldım ama olsun.
İnstagram'da ise, yine hesabı yoktu.
Hafif yılgınlıkla tam pes etmek üzereydim ki, aklıma grubun instagramına bakmak geldi. KLON yazıp baktığımda bir sürü seçenek çıkmıştı önüme. Tam ümidi kaybetmek üzereydim ki... BULDUM!
Tabii sonrası tamamen hüsran olsa da bulmuştum artık. Bakınmadan çıkamazdım değil mi? Kim çıkardı ki zaten onca zahmetine karşılık?
Neyse, fotoğraflara bakarken Ali Tekin'in instagramını bulmuştum. Girdim ve oradan Timur'u bulmaya çalıştım yine yoktu... Öyle profilini gezerken bir sürü fotoğraf gözüme takılmıştı en beğendiklerim screenshot albümünü dolduruyordu...
Tabii bir fotoğrafa kadar. O fotoğrafta Ali, Timur ve bir kız vardı. Ali biraz önde duruyordu, Timur'da elini kızın beline atmıştı, kız da Timur'a bakmış kocaman gülümsüyordu. Ali açıklama olarak, 'Yine bu gece 2+1'iz' yazmıştı. 2 olan 'Ali ve Timur' muydu yoksa' Timur ve kız mıydı'? Yine bir umut kendimi kandırmıştım... Fotoğrafın üstüne bir kez tıkladım.
Pelin Özbahar..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SES
Ficción General"Merhaba, bunu neden yapıyorum bilmiyorum. Bir şeyleri anlatmaya ihtiyacım var mı ya da birilerine sesimi duyurmaya... Sadece bugün beni yazmaya iten değişik duygular içerisindeyim. Bu cümlelerim günün birinde annem veya babam tarafından okunacak mı...