Bölüm 2

467 48 15
                                    

Yorum ve oylarınızı bekliyorum...

Keyifli okumalar...

Yirmi iki yıl önce...

Rivayet ola ki, aşka tutulan iki genç, kaderi kendilerine tiryaki eylemiş, yaradan onların önüne sarp geçitleri serdiğinde, kader hep birbirlerini daha sıkı sarsın istemiş.

Ve bir gün kader ağlarını öremeden dolaşıvermiş iki ailenin bağları...

Yolları evlerinden uzaklara düşen bu iki maşuka kaçarken yağmurdan, yardıma muhtaç bir ailenin kapısında bitivermişler. Gök yarılmış gibi yağan yağmura inat, yıldırımlarıyla aydınlatmış karanlığı...

O zamanlar namerdin oyuncağı olan tabanca, sesini çakan şimşeklere karıştırarak varlığını gizlerken, silahı tutan eller kapının eşiğinden izlenildiklerini bilmiyormuş.

Girdikleri saçağın altında sus pus olmuş iki sevgili... Kulağına değip yüreğine akan sesleri yiğit Salih duymazlıktan gelebilir mi? Ölümde olsa sonu, bir besmeleyle zırhlanır endamıyla korkuturdu zalimleri...

Dayanamayan civanmert, aşkını bir kuytuya çekip gizledikten sonra girivermiş tahta kapıdan içeri. Birde ne görsün, üç kişi bir olup saldırırken bir yiğide, gebe karısının kafasına dayadıkları tabanca yetmezmiş gibi bağlamışlar ellerini... Kadın kocası in çırpındıkça kocası da karısı için derin bir korkunun içine girmiş.

'Dokunamayın yârime!' demiş onu zapt etmeye çalışan haydutların ellerinden kurtulmaya çalışan adam. 'Benim canımı alın, el sürmeyin onlara...'

Adam bağırdıkça karısı ağlamış, kadın ağladıkça adam kurtulmaya daha fazla çabalamış. Ve Salih'in bu gördüklerinden sonra yüreğinde resmen kan kaynamış.

Rüzgârın aniden tahta kapıyı çarpmasıyla fırsat bu fırsat diyerek hızla tabancayı kapınca soysuzun elinden, anında sıkmış gebe kadının kafasına namluyu dayayan şerefsizin ayağına... Diğerlerinin şaşkınlığıyla  bir anlık boşluktan yararlanan adam onu tutan ellerden kurtulup karısının bağlarını çözmeye başlamış. Salih'e minnetle bakan adam karısını kollarının arasında çıkardığında dışarıya, Salih için oyun o an başlamış. Elindeki demir parçasını savurduktan sonra evin bir köşesine ona saldıran namussuzları acımadan meşhur tokadıyla yere devirmiş...

Tam iş bitti derken gebe kadının çığlığı geceyi bölercesine dağılmış yağmur akıtan gökyüzüne... Yarasına bakmadan karasını kucaklayan adam eve yeniden girdiğinde baygın olan adamların yanlarından geçip yatırmış karısını yere.

'Mustafa'm' diyen gebe kadın keskin bir sancıyla ağlayarak inlemiş.

Despina içeri girdiğinde Salih'in kolunun altında daha fazlasına şahit olamayıp koşuvermiş gebe kadının yanına.

'Salih'im su kaynat, temiz çarşaf bul çabucak...'

Uzun ve yağmurlu bir gecede onca zorluğa rağmen sağlıklı doğan bebeğin attığı çığlığın ardından rahat bir soluk almış hepside... Mustafa yaraları sarılırken dışarı  bağladıkları haydutların topraklarını almak için geldiğini anlatmış Salih'e. Kafa kafaya verip bir çözüme ulaşırken bu iki adam, güneş doğmuş, yağmur durmuş, yürekler durulmuş...

'Dile kardeşim... Benden ne istersen dile... Sen hem yârimi hem yavrumu de hem benim canımı kurtardın... ' demiş Mustafa, gözleri yeni doğmuş bebeği ve onu doyuran yarine bakarken.

Salih hatunuyla göz göze geldiğinde onlara has lisan akmış harelerinde. Despina başını eğdiğinde Salih doğrulup çıkmış bir anda evden... Saatler sonra elleri kolları dolu gelen Salih koymuş beşiği yere...

"Canını isterim Mustafa'm, canıma can olsun diye... "

Lohusanın kucağından aldığı bebeğin kulağına okuduğu ezanın ardından üç kere fısıldamış;

Azize...

Azize...

Azize...

************************************

Kısa bir bölüm oldu ancak geçiş bölümü olunca uzatarak kafa karıştırmak istemedim. Bu bölüm baya masalsı oldu . Devamını yarına yetiştirmeye çalışacağım.  Umarım beğenirsiniz.

Lütfen desteklerinizi gösterin. Ve eleştirileriniz de benim için önemli.  Eleştirilerinizle yanlışlarımı görüyorum ve daha iyisini yapmaya çabalıyorum.

Oy ve yorumlarınızı unutmayın :)

Görüşmek üzere ;)

Seni Bana YazmışlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin