Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar....
"Ah pos bıyık, senin tuzağına düşen aklıma tüküreyim! "
Azize, homurdanmaları arasında çantasından hava alanın otoparkına bırakılan arabasının anahtarını çıkarıp aracına atlayarak hızla aile pansiyonuna sürdü. Siniri tüm zihnini kaplamış kendine olan öfkesi an be an artmaya devam etmişti.
Salih baba dediği adam tarafından resmen tongaya getirilmiş, bu devirde güvenilecek kimsenin kalmamasından girip son nefesimde işimi sana emanet ediyorum'dan çıkmış olan adamın yaptığı numarayı beyninin yaptığı kısa devre sonucu anlayamadan, babasının da ortak olduğu holdingin finans planlama departmanında söz sahibi olmuştu. Üstelik eğitimi aldığı bölümün finansla alakası da yoktu. Her ne kadar bir kadın için zorlayıcı unsurlar taşısa da büyük bir istekle inşaat mühendisliğini bitirmişti ve elindeki bilgilerle koskoca holdingin finans bölümünü nasıl yöneteceğini bilmiyordu. Daha şimdiden çalışanların torpil dedikoduları hayal gücünü zorlamadan düşüncelerinin üzerine çökmüştü bile ve bu durumunu olduğundan daha da zor bir duruma sokuyordu. Tek umudu o alandaki bilgisizliğiyle holdinge büyük maddi zararlar vermeden bu işten sıyrılmaktı.
Salih Turan'ın yanına ne zaman gitse dönüşünde mutlaka bir kaç kararı değişmiş olarak evine dönüyordu. Bundan önce de okula yakın bir eve çıkmak istemiş ama sadece okula daha yakın bol korumalı bir yurda çıkabilmişti. Sözünü dinlemezdi dinlemeye de bu zamana kadar en az kendi babası kadar babalık yapmışlığı vardı Salih Turan'ın. Tatlı dili ve baskın karakteriyle her kararı kendi lehine çevirmeyi başaran bir adamdı. Neyse ki son hamlesini erkenden görmüş, yeni işine başlaması ardından kolaylık adı altında Turan malikânesinde kalması için yapılan baskıdan küçük yollu bir isyanla sıyrılmayı başarmıştı Azize.
O; serseri, ipe sapa gelmez, burnu Kaf dağında olan Cesur Turan'la aynı evde kalmak... Hırrr! Düşüncesi bile çileden çıkmasına yetiyordu.
Yıllar önce annesinin üçüncü ölüm yıl dönümünde henüz on altı yaşında iken Despina'nın bir anne edasıyla saçlarını okşayıp teselli etmesi sırasında Cesur Turan'ın kıt aklında dönen çakallar yanlış kuyrukları birbirine dolamış, genç kızın yalnız kaldığı bir an yanına gelen Cesur, "Evlilik hayallerine kapılıp ailemi dolduruşa getirme. Senin gibi küçük kızlarla işim olmaz."Demişti. Kelimelerini sanki keskinleştirilmiş ve Azize'nin göğsüne saplanması için sivriltilmişti. Tabi Cesur Azize'yi tanımadığından olsa gerek, genç kızın acısının altından doğan öfkenin boyutunu tahmin edemeyip kasına yiyeceği saksıyı öngörememiş ve sonucunda alnına dört dikiş atılmıştı.
O gün bu gündür onunla aynı ortamlara girmemek için ailelerin toplandığı yemeklere gitmemiş, İstanbul'da okuduğu süre zarfında Cesur'un evde olmadığı zamanları kendine ziyaret zamanları olarak seçmişti Azize. Annesinin her ölüm yıldönümünde kalbinde fazladan bir sızı oluşunun sebebi de bundan kaynaklanıyordu.
Asla aklı beş karış havada kızlardan olmamıştı. Ancak Cesur Turan'ın ailesi ile beraber yaptığı birkaç ziyaretinde ergen kalbinin hızla çarptığını inkar edemezdi. Onun hınzır bakışlarında, her dişide libido ayarlarını şaşırtacak etkiler gizlenmişti. Ve Azize'de o dişilerin arasında bir istisna değildi. Hem de onun ret edilemez çekiciliği de cabasıydı.
Özellikle onun okulu bitirmesinin ardından askere gitme kararı alması üzerine aile büyükleriyle vedalaşma sırası Azize'lere geldiğinde Cesur'un karşısına geçip uzun uzun bakmasının ardından güzel sözler söyleyecekmiş gibi aralanan dudaklarından büyük bir nefes vermesi Azize'nin genç yaşta kalp krizi geçirmesine sebep olabilirdi. Bu adamdan bu denli etkilendiği o sırada anlamıştı. Her ne kadar bir sene önce söyledikleri hala etkisini belli bir seviyede korusa da Cesur'un bakışları altında aklındaki her bir şey alt üst oluyordu. Onun bakışları yüzünde dolaşırken yanaklarında hissettiği yüksek santigratlık sıcaklık buğday teninde gözden kaçmayacak kadar net bir renk değişimine sebep olmuş ancak utanmasına rağmen genç kız bakışlarını kalbindeki saçma beklenti yüzünden kaçırmamıştı.