oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
keyifli okumalar...
Sinirleri gerilmiş bir adet Cesur ve bir adet Kerem, hava alanından kiraladıkları araçla, hem kendilerine, hem de kendilerine bunu reva gören kadere saydırarak ellerine tutuşturulan adrese gidiyordu. Üstelik birkaç defa yanlış sapaklara girmeleri kısa sürmesi gereken yolculuklarını güneşin sıcaklığıyla eziyete çevirince, nefes alabilmek için arabayı yol kenarına çekip ağaçların bulunduğu elma bahçelerin içindeki gölgeliğe sığındılar. Cesur yıllar önce birkaç kez gelmiş olmasına rağmen bahçelerin ve artan kentleşmenin sayesinde adresi tam olarak hatırlamıyordu.
"Yanlış hatırlamıyorsam pansiyonun yakınlarında olmalıyız." Dedi Cesur etrafa göz atarken. "Bu yolun devamında sağa dönen bir yol vardı. Oradan girince yolun sonunda pansiyona rastlamamız gerek."
Cesur'un eliyle işaret ettiği tarafa bakan Kerem derin bir iç çekip bakışlarını Cesur'a çevirdi.
"Yol boyunca konuşmadın. Şimdi de durumu fazlasıyla kabullenmiş gözüküyorsun ağbicim. Madem evlenmeye bu kadar meraklıydın İstanbul'dan birini bulsaydın da hem sen tanımadığın bir kızla evlenmemiş olurdun hem de biz bu kadar yolu çekmemiş olurduk." dedi Kerem.
"Tanımadığımı da nereden çıkardın ?" diyen Cesur bakışlarını Kerem'in sözlerine aldırmadan yeşilliklerin arasında gezdirmeye devam etti. Ancak gözünün kenarından Kerem'in yüzünde oluşan kafasını karıştığını belli eden ifadeye bakmayı da ihmal etmedi.
"İyi de sen değil miydin o akşam masa da, tanımadığım bir kızla evlenmem diye esip gürleyen! Şimdi bana kızı tanıdığını mı söylüyorsun?" Kerem'in şaşkın bakışları eşliğinde derin bir nefes çekti içine. İstanbul'un sıcak ve bunaltıcı havasından daha sıcak olan bu yerde resmen belirsizliğin içerisinde yüzüyordu.
"Tam olarak ne tanıyorum ne de tanımıyorum diyemem. Şirketin ortaklarından Mustafa Akıncı'nın kızı. " diyen Cesur'un bakışları, aynı saniye içinde kısılmıştı.
Kerem'in dehşetle buruşan yüzüne bir kez bakıp konuşmaya devam etti Cesur.
"İlk ve tek yediğim tokadın sahibi. Üstelik o tokadı bana attığında henüz liseye giden bir kız çocuğuydu. Ben askerden döndüğümde onun üniversiteyi kazandığını duymuştum pederden. Sonrasında Ceren ile gittiğimiz bir restoranda karşılaştık. Ben onu görmezden gelince baya bozuldu. Gerçi ben sinirle de olsa ondan bir kelime bekledim ama o aksine birkaç kez gözüm ona kaydı diye oturduğu yeri değiştirmişti. " dedi Cesur aklı Azize'nin görüntüsünü canlandırırken. En son o gün gördüğünde Ceren yüzünden tam inceleyememişti ancak hayal ettiğinde minyon tipli ufacık bir şey canlanıyordu gözünde. Cesur'un tercihi her zaman uzun boylu manken kıvrımlarına sahip kadınlar olmuştu. Tabi, zamanın insanın başına neler getireceği derin bir muammaydı. Çok değil, yakın gelecekte başına gelecekleri bir bilse...
"Vay anasını! Kadere bak sen."
"Aynen öyle. " dedi Cesur gözünün önünde canlanan kız çocuğundan kurtulurken."Gerçi kaderden daha çok pederin parmağı var bu işin içinde ya neyse... Hele bi Mustafa amcanın yanına bir varalım. Mantıklı adamdır. Konuşunca bu işin olmayacağını o da anlar."
"Belki de ilk olarak Azize ile konuşmalısın." Dedi Kerem yerinden biraz doğrularak. " Sonuçta pek hoş bir maziniz yok. O da istemediğini söylerse Salih babanın bir şey diyeceğini zannetmiyorum."
Her ne kadar düşüncelerinin aktığı rayların sonunda bir umut ışığı arasa da, tünelin sonunda yalnızca karanlık olduğu içten içe biliyordu Cesur. Satır aralarına gizlenmiş yeminler, Cesur'un hayatının ortasında bir bayrak gibi dalgalanıyordu. Yol boyunca defalarca bu işten sıyrılma düşünse de her defasında gücünü arttıran rüzgâr, daha bir kuvvetli esmeye başlayıp bayrağı yırtarcasına havalandırıyordu. Baba hakkı göz kapanmayacak kadar önemli bir olguydu ve vasiyet işin içine girdiğinde bu işin dönüşünün olmadığında farkındaydı genç adam. Babasının ona farz kıldığını asla es geçemezdi. Ancak gel gelelim ki, yaşamak istediği hayatla, ona mecbur kılınan durumun arasında kalmak istemiyordu. Kafası karışık, düşünceleri ise sırasını şaşmıştı. Evliliğe karşı değildi fakat evleneceği kadını babası yerine kendi seçmeliydi. Bu işin en çok rahatsız edici yanı da buydu.