Mis Kokulum (boş sokaklar)

10 1 0
                                    

Keyifli Okumalar...

SANCAK HANCI:

Uçaktan iner inmez yurdumun mis kokusunu içime çektim.

Bosna Hersek güzel bir yerdi ama insanın kendi memleketi bir başka oluyordu.

Özlüyordu insan... Özellikle benim gibi ömrü özlemekle geçen bir insan ufak bir hasretliğe bile dayanamıyordu. Özlüyordu...

Havalimanı çıkışında karşıma çıkan 40'larının sonun daki adamı hemen tanımıştım.

" Hoşgeldin evlat!"

Karşım daki adama sarılarak erkekçe birbirimizin sırtına hafifçe vurduk.

" Hoşbuldum Nazım Amca. Nasılsın?"

Çocukluğumun kahramanı olan Nazım Amca

" İyidir evlat. Bu arada bayağa zayıflamışsın ama kasta yapmışsın. Kızlar şimdi sana 2 kat daha aşık olacak."

Nazım Amca'ya gülümseyerek

" Ben birini istiyorum Nazım Amca. Ama o da burda değil"

Nazım Amca gülümseyerek

" Evlat... Artık unut. Unut ki yolunda yürüye bilesin. Geldin 24 yaşına. Ama hala daha 6 yaşın daki aşkının peşindesin"

" İnsan bir kere aşık olur Nazım Amca. Çocukluk aşkım, ilk aşkım, gençlik çağında kiaşkım... Hepsi saçma. İnsanın 10 tane kalbi yok ki 10 kere aşık olsun. Her aşk bir kalp ve ben ömrümün sonuna dek o aşkı tek kalbimde taşıyacağım."

Nazım Amca dediklerimden etkilenmiyerek

"Evlat daha 6 yaşında ki çocuk kalbinin yerini bilemiyorken ne aşkı? Ne sevgisi, ne ömrü?"

Nazım Amca kaşlarını havaya kaldırmış 'yanılmadır o' bakışını atarken hafifçe gülümseyerek

"Ben 6 yaşında aşık olmadım ki! Ben 6 yaşından çok sonra öğrendim kalbimin yeri. Daha sonra hissetiğim acının kaybettiğim bir oyun arkadaşının acısı değilde kalbimin acısı olduğunu öğrendim. Daha sonra o kalp acısının ne anlama geldiğini öğrendim. Sonra anladım ben o mavi gözlü kıza geri dönülemez bir şekilde aşıkmışım. Küçükken onu gördüğümde kalbimin çarpası oyun arkadaşımın gelmiş olmasının sevinci değil ilk ve son aşkımın görmek olduğu sevinciymiş. Çok sonra anladım. Geç oldu, güç oldu ama hayatım daki en güzel duyguyu tattım."

Nazım Amca gülerek

" O zaman hadi eve gidelim de bu ilk ve son aşkını görelim."

Hani kalp krizi geçirince insan başta ne olduğunu anlamaz ama daha sonra birden yere yığılır ve bilincini kaybetmeden önce kalbinin yaşam için son atışlarını duyar ya o 1-2 saniye o insana her zaman bir ümit olduğunu ispatlar ya insan der kendi kendine 'belki...belki... hala şans vardır.' o zaman yumar gözlerini, bir 'belkinin' hiçliğine. Şu anda hissettiğim duygunun tanımı belki de budur. Bir belkinin hiçliği...


Gözlerimi hafifçe yumunca gözümün önünde evimizin o uçsuz bucaksız bahçesi canlandı. Annemin daima çok sevdiği lavanta ve leylak kokuları burnuma hücum etti. Sonra koşturunca uçuşan koyu kumral ve büyüdükçe siyah olacağı belli olan saçlar. Daha sonra mor küçük sandaletlerin süslemiş olduğu minicik ayaklar. O koşuşturma için kaçınılmaz son olan yere düşüş. Benim onun önünde kot şortumla dizimin üstünde eğilerek ona yaklaşmam. Ve o anda leylak ve lavanta kokularına karışan o eşsiz koku çilek ve tarçının birleştiği o cennet kokusu. Ona has ondan başkasında eğerti duracak o mis koku. Miss Kokulum...





















Dizlerimin üstünde yere çöktüm. Gözlerimin musluğu açılmıştı sanki. 18 yılın özlemi akıyordu bedenimden ve ruhumdan. Ben böyle bir kalp ağrısını o bana 'hoşçakal' derken çekmiştim ilk defa. Gidiyordu oyun arkadaşım -daha sonra anladım- gidiyordu kalbim. Şimdi ise o kalp takılmak üzere ayrılmıştı bedenim.


Nazım Amca'nın bacaklarına sarıldım.

Bir insanın içi hem ağlar hem gülermiydi? Benim ki öyleydi. Hem ağlıyor hem gülüyordu. Belki de bu yüzdendi gözlerimden akan tuzlu suyun ardı arkasının kesilmemesi.


18 yılın özlemiyle fısıldadım.

" Ne olur Nazım Amca beni ona götür. Beni Bera'ma götür. Ne olur Amca beni 18 yıllık özlemime götür. Beni kalbime götür..."

Nazım Amca kollarıma sarılarak beni kaldırmaya çalıştı ama benim aklım o gözlerdeydi. Değişmesi imkansız o uçsuz bucaksız gökyüzünde. Dibi görünmeyen hafif yosunlu denizde...

Nazım Amca'ya döndüm. Bir şeyler söylüyordu ama duyamıyordum. Sesler yoktu sadece dudağını oynattığını görebiliyordum.

Kendime gelmeye çalışıyordum ama kulağımda sadece o minik kahkahalar vardı...
'Sancaaak' diye bağıran o güzel tınılı ses. Sonra peşimden yaşına göre güçlü bacaklarıyla hızla koşuşturması...

Başımın hızla diğer tarafa dönmesiyle görüntüler ve sesler yok oldu.

Omuzlarımdan tutularak sarsıldığımı hissettim. Bilincim kendini yavaşça gösteriyordu.

Nazım Amca'nın görüntüsü netleşirken endişeli sesini kulağımda tıkaç varmışçasına duyuyordum.

" Evlat kendine gel! Korkutma beni. Hadi hem sevdiğine kavuşmana az kaldı."

Sevdiğine sözünü duyduktan sonra hızla ayaklandım.

Ağladığım için kısılmış sesim ile

"Beni ona götür Nazım Amca. Ne olur beni ona götür."

diyerek resmen yalvardım.

Ucunda aşkım sevdiğim özlediğim kadın vardı. Birbirimizin olduğunun anıllarımıza yazıldğı kadın. O benim anıl yazımdı. Bende onun anıl yazısıydım. Birbirimizden ötesi yoktu. Birbirimizden başkasının teni , bakışı, gülüşü haramdı bize. O benimdi. BENİ 'M KADINIM'DI...


Ben geldim. Evet çoookkkk uzun bir süre ama üniverste telaşı. Üniversteyi kazanınca ilham perilerim yok oldu. Çok şey yaşadım. Ama sonra bir gece bu mecra aklıma geldi ve ilham perilerim bir anda beliriverdi. Şimdi hazır olun. Ben deniz deli yazar geri döndü😉😎

BOŞ SOKAKLAR (SOKAK SERİSİ-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin