Bir karakter daha ekledim adı Katty. Onu zaten Full Digital'den tanıyor olmalısınız.
Onun haricinde aynı karakterlerle 5 yıl öncesine devam ediyorum.
• • •O Pixal, herkesten ayrı bir köşede. Zane'in ölümünden sonra belkide onun hâlâ yaşayan bir parçası. Evet, bedeni ne etten ne kemikten ama o metal gövdenin altında da birinin kalbi vardı. Yarım , buz gibi soğuk ve ateş gibi sıcak. Onun yarım kalbini ısıtan şey umudun bir parça kıvılcımıydı aslında. O ufacık umudunu yücelten, "Zane'i bulabilirim, bulacağım" inancıydı. Beş koca sene geçti. Tamı tamına beş yıl! Ama onun inancı dinmedi. Hayır gerçekten inanıyor. Çünkü o bir yolunu biliyor! Her zaman bir yol vardır! Ölüm hariç... belkide herşeyin bir çaresi vardır.
" Yeter!" dedi Lloyd. Namı diğer ' Yeşil Makine ' Sağına baktı, ardından soluna. Hatta önüne ve arkasına da. Fakat dört bir yanında gördüğü sadece bir avuç eşya. Neler oluyordu herkese? "Pekala'' demişti o zamanlar. Anlıyordu, acısına dayanmak zordur. Ne de olsa kaybettikleri bir 'can' dı, bir 'kardeş'ti. Ama bu daha ne kadar sürebilirdi?... Bir yıl? İki yıl? Üç yıl, beş yıl! Ama daha nereye kadar?! " Olmaz böyle! " dedi Yeşil Makine. Yumruğunu masaya vurup kalkarak. " Artık silkinme zamanı geldi! " ...
" Nereye?" dedi babası. Lloyd cevap vermek, hatta onun deyimiyle "hesap vermek" istemiyordu artık kimseye. Yetişkindi artık, her ne kadar ruhu on altı yaşında bir çocuk olsada. Israrla cevap istiyordu Garmadon'un gözleri. Bir yandansa Lloyd'a göz kırpıyordu bir olta takımı. " Bir bahane, bir fırsat." diye geçirdi içinden. Ufak bir manevrayla duvara uzandı ve olta takımını omzuna alarak babasının gözlerinin içine baktı. Baktı, baktı ve baktı... Her geçen saniye o yeşil gözlerini kıstı. " Gidiyorum baba" dedi bir yetişkin tavırıyla. " Gelicem " diye ekledi son bir kez kapıdan çıkarken.
Biliyordu babası, oğlu artık dondurma arabalarının peşinde koşan o çocuk değildi. Ağzını açmadı. İstese " Otur oturduğun yerde!" diyemez miydi? Destek aldığı kolunun üzerine koydu alnını Garmadon. " Büyüdü artık " diye mırıldanırken ihtiyar ağrıyan belini tutarak bir sandalye çekti ve Lloyd'un az önce yumruğunu vurup kalktığı masaya oturdu. İster istemez " Ah!" diye inledi. İnkar etmeyi isterdi ama hakikatı kim değiştirebilirdi ki? İhtiyarlıyordu Garmadon. Bu masum düşüncesinin altında yatan bir de gerçek şuydu ki; oğlu artık babası olmadan kendi ayaklarının üzerinde durabilecek miydi?... Endişe sitemleri kelimesi kelimesine ihtiyarın kafasında dönüp duruyordu. Elbette Lloyd'a güveniyordu ama... Her düşüncesinde mutlaka bir "ama" vardı. Gözü kırmızı karton bir kutuya takıldı. Ona "ama"yı dedirten şey kutunun üzerindeki semboldü. İster istemez kaşlarını çattı. " Birgün kendi ayaklarında durmayı öğreneceksin oğlum ama... ben sağ olduğum sürece henüz çok erken!" diyerek kapıdan çıktı ihtiyar.
Sokakta öylece yürüyordu Lloyd. Başı dik, biraz kızgın, belkide biraz kırgın. İnadına yinede eğmedi başını. Evet yalnızdı, ama zayıf değildi. Çıkmadan önce beline değil, bileğine doladığı yeşil, siyah, turuncu, mavi, kırmızı , mor ve "beyaz" kuşaklara bakarak iç geçirdi. " Her renk bir kardeşti. Evet, renklerden teki eksildi ama henüz pes etmek için çok erken." diye geçirdi içinden. Elinin tekini yeşil kapuşanlusuna soktu sadece önüne bakıyordu. Bir yandan da manastırdan çıktığından beri taşıdığı olta takımını yaslamıştı omzuna. Ağır mıydı? Hayır, ama gereksizdi. Bu onun bahanesiydi.
Bir dükkanın önünde durdu. Camından kendi yansımasına bakıp alay bile etti Yeşil Makine. Camın arkasından gözüken kadarıyla üst üste ve yan yana dizilmiş birçok irili ufaklı düz ekran televizyon vardı. Kafasını kaldırdı, tabelasında yazanı "Ninjago Tv Dükkanı" diye mırıldanarak yeniden önüne baktı. Aslında dikkatini çeken tek şey kendi yansımasıydı, yeniden yoluna bakmak istedi. Fakat sonra televizyonların her ekranında Jay'i görünce kaşlarını çattı. " Yolunu ayırdın yani! Ha Jay?!" diye öfke savurdu ona. Ama yeteri kadar olgundu, babasının düşüncesinin aksine. Kendine hakim olmayı biliyordu. Güneş batıyordu, gün bitmeden Jay'i bulacağına emindi. " En azından birini bulmuşken diğerlerini de bulabilirim" diyerek öfkesini dindirebilmişti. Güç bela. Omzundaki oltayı bir ağacın dibine atıp ayağının tek hamlesiyle kırdı. Biraz olsun rahatlatmıştı. İçinde biriken öfkesini de gereksiz yükten ağrıyan omzunu da.
For; İva & Gamer