Cole ve Rai'in yanından döndüğünden beri belkide Ninjago'nun her bir caddesini turlamıştı. Saat gece yarısı suları. Caddeler ışıl ışıl. Manastırdan akşam üzeri çıkmamış mıydı? Az evvel önünden geçtiği dükkana yeniden baktı. Bu seferki bir erişte lokantasıydı. Aydınlatmalar gözüne acı verirken kısık bakışlarla odaklandı içeriden beliren duvar saatine. Gözlerini yumarak dudaklarını ısırdı. Babası 'nerede kaldın!' demez miydi? Biraz yorgun biraz da umutsuz. "Hangi çöplükte bu Kai?!" Sence?… Belki Ninjago'da bile olmayabilir, yada herhangi bir sokak köşesindedir?
Öğlen saatlerindeki sağanaktan kalan su birikintilerine basa basa çorapları ıslanmıştı artık. "Ooof, of!" diyerek yine elleri cebinde, bu sefer yokuş yollardan indi sokak diplerine. Babası ne der diye endişeliydi elbette ama endişelerini bir kenara bıraktı. Şuan kafasındaki tek soru şuydu; ' Acaba onu ne halde bulacağım? ' Evet, Kai biraz egoisttir ama bir o kadar da yürekli. Tüm bunları kaldırabilecek miydi? Ah hayır, pek sanmıyordu yeşil makine. Bir iç geçirdi, başını iki yana sallayarak.
Yokuşun sonunda bir sokağa daha girdi. Az öncekinden daha karanlık, ve daha tenha geldi ona. Dönüp dönüp arkasını kolaçan ediyordu. Hemen karşıdaki kaldırımdan sola döndü. Garip, bağırışlar ve ağır tınıda hüzünlü bir müzik sesi iştitti. Biraz önünde de üç-beş çöp, dört bir yana saçılmış kırık bira şişeleri... Bir barın hemen önündeydi. "Yok, Kai içmez." diyerek geri dönmek istedi. Fakat ayakları varmıyordu geriye, her eğri yokuşun birde çıkışı vardır.
Yinede girdi içeriye, yüzünde buruşuk bir ifade. Midesi bulandı, her yer leş gibi içki kokuyordu. " Öğff!" diye mırıldanırken etrafındaki baroş tipli insanlarsa ifadesizce Lloyd'a bakıyordu. Acaba genç olması mı bu kadar dikkat çekiyordu? Karşıda birkaç adam bilardo oynuyordu. Arada bağırışlara karışan küfürlere kulak tıkamaya çabaladı. İçerideki koku ağır, işittikleri daha önce hiç duyamadığı küfürler... Hayır, burada bir dakika daha duramazdı. Kapıya yöneldi dikkat çekmeden. Tam gidecekti ki… ilerdeki masada boynunu eğmiş ,dik saçlı bir adam. Hani Kai 'içmez'di? 'Kim' bilirdi, 'nereden' bilebilirdi Kai'ı gerçekten bir çöplükte bulacağını? "Hayır, bu Kai değildir. Bu o olamaz!" deme öyle yeşil makine. İnkâr etmek, gerçekleri kabullenmekten daha acı değil midir? İçindeki dürtüye uydu, dik saçlıya doğru yöneldi. Hiç tahmin etmezdi. " Kai?!" Yanından geçen adam Lloyd'a gözlerini dikince Lloyd ister istemez duyduğu 'hayal kırıklığı' nı içine attı. Az önce yanından geçen garsona sordu; " O ne zamandır burada?" " Üç haftadır burada yatıp kalkıyor, sürekli içiyor. Engellemeye çalışıyoruz ama… onun doğa üstü güçleri var. Ellerinden ateş çıkarırken hayır diyemiyoruz, üzgünüm." Lloyd bir iç geçirdi ve elini alnına vurdu. Onunla aynı masaya oturdu, önüne ikram edilen içkiyi ürkek bir ses tonuyla geri çevirdi. "Kalsın."
"İçsene!" dedi Kai. Sesi öyle boğuk, üzerindeki koku öyle ağırdı ki… her yönünden sarhoş olduğu belliydi. Lloyd tek kelime dahi etmek istemedi. Çünkü söyleyecek neyi vardı ? Belki birkaç küfür, belkide hayal kırıklığını betimleyen kırıcı sözler... İçine gömdü yeniden, sarhoş bir adama ne söyleyebilirdi ki? Sonra Kai şöyle dedi; " O içmeyecekse bana doldur ihtiyar." bira bardağını bezgin bir ifadeyle kendine çekerken Lloyd aynı bardağı yeniden kavradı. " Yeter." dedi Yeşil makine. " Daha fazla içme artık." O çocuksu sesi duyduğunda, Kai yanında 'kimin' oturduğunun farkına ancak varabildi. Ellerini yüzünde birleştirdi Kai, boynunu biraz daha eğdi " Senin bu çöplükte ne işin var Lloyd!" dedi avucunu masaya vurarak. Sesindeki endişe ve biraz da ağlamaklı bezgin tınıyı duymak Lloyd'u üzmüştü. " Senin için geldim Kai. Seni bulmak için… Ama böyle pis bir yerde bulacağımı hiç sanmazdım. Üzgünüm ama, beni çok şaşırttın Kai."
' Çok şaşırttın ' demişti Lloyd. Kai'sa ' Beni hayal kırıklığına uğrattın ' anlamını içine sindiremedi tabii. Kızdı kendine. Belkide Lloyd'un güvenini sarsmıştı. Onu kendi kardeşi bile yalnız bırkamışken kimi kimsesiz bir sokak serserisinden ne farkı vardı? Üstelik sayesinde hayatında bir bira şişesi bile görmemiş olan Lloyd'u da kendiyle birlikte barlara sürmüştü. İçkili kafayla ancak bu kadarını düşünebildi ateş oğlan... Lloyd'un da kafasında çok soru vardı. "Acaba şimdiye kadar Kai nerede yatıp kalkmıştı? Ne yemiş ne içmişti? Bir başına daha ne delilikler yapmış olabilirdi? Yoksa çareyi kendini içkiye vermekte mi buluyordu? " gibisinden... " Kendine yazık ediyorsun Kai. Ne yaşadığını biliyorum, hepsine kendim şahit oldum. Ama bu zıkkımı içmek seni bir yere taşımayacak. Etrafındaki insanlara bak, ne tür bir yere geldiğini gör. Hepsi nereden baksan 50'li yaşlarında hayatları kararmış adamlar. Ama senin burada ne işin var? Sen daha çok gençsin Kai!… Yapma bunu kendine."" Ah, ne anlamı var ki Lloyd! " dedi Kai bir öncekiyle aynı sesiyle. Lloyd şöyle dedi; " Boşluktasın Kai, biliyorum. Ama her zaman bir umut var. Ninjalar pes etmez, ninjalar bırakmaz, ninjalar peşinden kovalar. Hayatın ellerinden akıp gitmeden önce kovala onu Kai. Çok geç olmadan kovala! Elinden kaçmasın." diyerek biraz olsun ümit vermek istedi ona. Lakin, kim olduğunu hatırlattırsada Kai hakikati kabul etmiyordu ki? " Evet boşluktayım Lloyd. Kapkara bir uzay boşluğunda sürükleniyorum. Çığlık atıyorum ama kimse beni duyamıyor, eskisi gibi elimden tutamıyor! Çünkü bir başınayım. Ellerim üşüyor. Tanıdığım herkes beni yalnız bırakmadı mı?! Söylesene Lloyd! Hayır de. Diyebilir misin?… Diyemezsin! Çünkü 'bu' doğru! Değiştiremezsin! " dedi Kai yumruğunu masaya vurarak.
Sonra başını birleştirdiği kollarının üzerine kapadı. Belkide sol yanından düşen ıslaklığı gizleyebilmek için." Biliyorum Rai'le ayrıldın, Cole'la kavgalısın, kardeşine dargınsın. Ama ben sana ne yaptım?… Kalbinin etrafına duvar örmekten artık vazgeç Kai! Hh herşeyden önce sen bir ninjasın. Ne zaman ' gerçek ' bir ninja gibi davranacaksın?! Kader bizi ne için bir araya getirdi sanıyorsun? Çünkü biz pes etmeyiz! " " Zane pes etti ama! " dedi Kai. "… O duvarı Rai ördü, yıkacak olan da o! Ama kokusunu özledim ben kızılımın! Söylesem döner mi ki geri? Sanmıyorum…Şimdiye dek hep ilk adımı ben attım da ne oldu sanki?! Hep tek kalan ben oldum. Belkide Zane'in yerine gidecek olan ben olmalıydım! … Allah aşkına, artık bana masal anlatma Lloyd! " " Pişmanlık duymayanı bağışlamak suya resim yapmakla birdir der atalarımız Kai! …Ama sen benim dostumsun, dostum kalacaksın da! Seni bar köşelerinde bırakamam. Gel seni artık bu çöplükten çıkarayım." dedi Lloyd. Halen kafasını kaldırmadı, kaldıramadı Kai. Hani bazen yaşadıkların yüreğine, omuzlarına çöker ya… sanki bu seferde kafasına binmişti herbir şey. O kaldırmaya çalıştıkça ensesinden biri bastırıyor gibiydi. Ne bilsin zayıflığından mıydı, yoksa utancından mı?
Aynı ağırlık giderek göz kapaklarına da biniyordu. Sızmak üzere olduğunu farketti. Elinin tekini masaya , diğer tekini de Lloyd'un omzuna koyup destek alarak kalktı ayağı. Güç bela kaldırmıştı başını. " Haklısın Lloyd… Kurtar beni, kalk gidelim hadi. Gözlerimi açık tutamıyorum artık." Lloyd'un gözleri kararında bir tebessümle parladı. " Pekala dostum." Lloyd geldiği gibi sessizce çıkmayı diledi kapıdan. Kimseye sataşmadan, kimseye karışmadan sadece şu lanet olsaı yerden kurtulmayı. Kapıdan çıkmak üzereyken Kai'ın omzu bir adama çarptı. Adam; " Önüne dikkat etsene bücür!" derken " Üzgünüm bağışla" diyerek uzatmak istemedi Lloyd. Kai'ı dürttü " Daha fazla belaya bulaşmadan gidelim şurdan." Kai alayla başını çevirip güldükten sonra baroş kılıklı adamın yüzüne yumruk attı. " Ona ancak 'ben' bücür derim! " …
Yerde acıyla kanayan burnunu tutan adamın arkasından birkaç tanesi daha belirdi. Elleri sopalı adamlar, belkide belinde silahı olanları da var. Lloyd kesinlikle beladan uzak durmayı istiyordu. " Bakın baylar üzgünüm, arkadaşın kusuruna bakmayın. Bırakın geldiğimiz gibi sessizce gidelim." " Saçmalama Lloyd, kimden özür diliyorsun?! O eleman kaşınmıştı, bende kaşıdım. VAR MI BİR İTİRAZI OLAN! " dedi Kai. Ne dediğini bilmiyordu, kendiyle birlikte Lloyd'u da belaya sürüklüyordu. Lloyd Kai'ın koluna sarılıyordu daha fazla engel olamazdı ki! Kai'ın alevlerini yakmasıyla birlikte ne olduğunu anlamadan oda kavgaya karışmıştı artık. Birlikte sırt sırta vermekten başka seçenek var mıydı? Kaçmak mı? Hayır, fazla korkakça. Ne de olsa en az Lloyd'un da Kai kadar kanında delilik akıyordu. İstemesede vurdu önüne gelen herkese...
Ardı arkası kesilecek gibi değildi sanki, bir daha düşün; altı üstü bir avuç serseri mi? Sonra bir ses duyuldu. Bam! Diye bir ses, insanın yüreğini hoplatmaz mı? Silah patladı. Lloyd Kai'ın üzerine atladı. Kai kafasını masanın ayağına çarptı. Herşey, herkes etrafında dönüyordu sanki. Başında hissettiği korkunç bir acının ardından kararan gözleri de kapandı...