Lodos tıpkı saçları gibi kuru yaprakları savururken dönüp Cole'a baktı bir tebessümle. Yaptığı iş biraz tehlikeli bile sayılırdı. Sorun olmaz, ne de olsa o güçlüdür. Birşekilde altından kalkar, başladığı işi bitirirdi. Sonsuz bir güveni vardı ona. Ama kendi kanından değil midir? Yine de endişe duyuyordu aslında. Ancak arada ufak bir tebessümle endişesinin üzerini örtebiliyordu Cole'a bakarken. Belkide bunu her davasında yapmaktan yorulmuştu bile.Sen olsan ne kadar sürdürebilirdin? Her bakışında, her siteminde, her hareketinde... Defalarca ve defalarca gömdü içine. Elinden pek de birşey gelmiyordu. Ağır bir işti. Bu yüzden ne Cole yardım etmesine izin veriyordu ne de yanından ayrılmasını istiyordu. Ancak kaldıkları kulubenin ufak tefek işlerini yapabiliyordu. Yüzü kara ormana dönük, küçük ahşap bir kulube. Getir-götürden , ayrıca diğer ufak işlerden ve her sabah kahvaltı etmeden işine fırlayanan Cole'la akşam yemeklerinden sorumluydu. Birbirlerine bakıp birşekilde ayakta durabiliyorlardı ama herzaman ağır basan taraf Cole'un omzundaydı. Onu bu kadar didinip çalışırken görmek her defasında ona bir iç çektiriyordu. Kendi de faydalı birşey yapmak istiyordu, ne olursa. Birazda o Cole'a bakmak istiyordu. Ama Cole'u da bilirdi. Kolunu bacağını da kırsa, sakat ta kalsa topallaya topallıya gene de yapardı yapacağını. Onu gercekten seviyordu. İyi niyetli olduğu şüphesizdi ama birde bu kadar inatçı, bu kadar korumacı olmasaydı?… Bir iç çekti, Cole'un kısık kara gözlerini üzerinde hissetti ve içeri girdi.
" Yine merhaba " dedi Rai içinden. "Ahşap duvarlar, merhaba neredeyse sönmek üzere olan şömine ve yine merhaba aynı sükunet." Belkide en çok güvendiği iki insan vardı hayatında. Kai'da değil. Cole ve… acısını hâlâ hazmedemedikleri diğeri. Artık manevi olan birisi. Herkes komadaydı sanki. Evet kolay değildi, ama… ölenle de ölünmezdi ki? Hayat öyle yada böyle yine devam ediyordu, edecekti.
Sanki kapıyı eşeliyen birşey vardı. " Ah tabii ya şu koca oğlan." Yavaşça gıcırdayan eski ahşap kapıyı araladı. " Nerelerdeydin bakalım koca oğlan?" diyerek gülümsedi Rai dizlerine çömelirken. Cole iki yıl önce buralarda bulmuştu onu. Kurt cinsi birşeydi, başı boş sahipsiz ve sadık bir dost. Lakabı gibi de iri yarı birşey, bir diz hizasını geçiyordu neredeyse. Yanlarına almamaları için bir sebeb de yoktu. En azından eve bir neşe olurdu. Onun kar beyazı sert kürkünü okşadı eliyle. Oda kuyruk sallıyor, elini yalıyordu, kendini yere bırakıyordu ,ilgi istiyordu. En çokta koca oğlanın o çakır gözlerini seviyordu. Belkide ona birini hatırlatıyordu, başka birinin daha o aynı buz mavisi çakır gözlerini. İçindeki tüm sesleri susturdu. Unutmayı istiyordu. Sadece acısını unutmayı, daha çok onun için güçlü kalmayı. Ama olmuyor, unutamıyordu ki! Aynı Jay gibi, sanki nereye baksa Zane 'i görüyordu.
Kürkünün neminden anlaşilıyordu ki dısarısı giderek soğuyordu. Hatta az önce aralık unuttuğu kapı, içeriyi de soğutuyordu. Hemen arkasındaki şömineye baktı Rai. Söndü sönecekti. Kendi için pek de sorun değildi belkide ama onca soğuya rağmen durmadan çalışan Cole'u sıcacık karşılamayı istedi. Kapının önündeki odunları alacaktı yakmak için. Üzerine uyduruktan bir palto geçirip dışarı çıktı. Hava çoktan kararmıştı, hayret etti. " Ne çabuk? " Hemen ilerideki tepeye baktı. Cole belkide görüş mesafesi kadar uzak sayılırdı buralara. Sis çökmek üzereydi, Cole için bir kez daha endişelendi. Oysaki şimdiye kadar çoktan gelmeliydi. Onun öğlen bıraktığı odunlara baktı. Birini almak için eğilirken vazgeçti. Cole'u aramak istedi. Bir patika biliyordu ama bunun için ormandan geçmek zorundaydı. Gür ağaçların içine doğru sızarken Koca oğlan bir adım önünden ilerliyordu. Ne de olsa Cole'un kurdu değil miydi? Aynı kendi gibi korumacı. Aslında doğalarında da vardır onların. Verilen bir lokma ekmeği ömründe unutmaz, hayatı pahasına korurlardı sahiplerini. Havlamaya başladı, paçalarını çekiştirdi koca oğlan. Şöyle diyordu sanki; " Güvenli değil burası, gel benimle! Beni izle! " Israrla çekistirdi paçalarını.