Yıldızlar

157 5 2
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


   İzmarit kokusu burnumda yoğunlukla   dolaşıyordu. Midemin ekşidiğini idrak edince sesli nefesler almaya yeltendim. Şu an olmamalıydı, kusamazdım.

  Çelimsiz adımlarım, girdiğim şirketin binasında devamiyetini sürdürüyordu. Attığım her adımda, ağır bir denizde kulaç atıyordum sanki. Nefesimi bir yere yerleştiremiyor, bedenimin darlandığını kestirmekte güçlük çekmiyordum.

Belki de onu bir haftadır göremediğimdendi bu....

  Ona olan özlemimi bu denli zirveden hissedişim beni hep korkuturdu. Zedeliyordum vücudumu. Ama ne önemi vardı ki? Bu kalbim atmayı bırakınca da, uzuvlarım zedelenmeyecek miydi? Bir iki avuç toprağın sömürgesinde de yok olmayacak mıydı bedenim?

  Ben onu severek de yaşasam, sevmeyerek de yaşlansam, ölümle sonuçlanacaktım. Bu yüzden onunla olmaya değerdi...

Kapısına geldiğimde, karşılayan kimsenin olmayışı beni bir parça sevindirmişti.

  Holdingi ağabeyiminkinden biraz daha büyük gibi duruyordu. Daha yalın... Onunla tanışmadan evvel babamdan birçok kez ismini duymuşluğum vardı. İş dolayısıyla bir araya gelip toplantılar yapılırmış. O gün, yaşamımın ilk günü olarak nitelendirdiğim onu gördüğüm gün, aslında biz de onu bekliyorduk o restorantta. Abimi yemek arasında şirketten kaçırmak istemiştim, beraber bir şeyler yapalım... Sevdiğim bir mekana götürmüştüm onu. Sonra bir telefon geldi, kendimi ansızın bir toplantı yemeğinin içinde bulunacağım söylendi. Ben elbette durmayacaktım. Aralarında Tuğra'nın da katılacağı toplantı saatine kadar abimle vakit geçirip, başlamadan gitmeyi planlıyordum. İş prosedürlerine, seviyeli konuşmalara tanıklık etmek o gün, isteyeceğim son şeydi. Fakat beklediğimiz iki saatin ardından kimsenin gelmeyişi abimi sinirlendirmiş olmalıydı. Apar topar gitmek için ayaklanmıştık, hesabı ödemeye giden abimi görünce ceketime uzanıp üzerime geçirdim ben de. Ağır adımlarla ilerlerken de önüme bakamamamın verdiği aksilikle ona çarpmıştım. Her anlamda...

  Böyle başlamıştı ilklerim. Birkaç gün sonra içimdeki farklı hislerle babamın yanına gittiğimde ise yeniden onunla karşılaşmıştım. Kalbimin, ışınların hızı gibi durmaksızın atan ritmini bugün bile anımsıyordum. Onunla tanıştım. Elimi eline verdim. Hiç bırakmasın istedim. İmkânsızı istedim.

      Hâlâ da istiyordum.

  Şimdi ise, aileminkinden çok Tuğra'nın işyerinde buluyordum kendimi. Yalnızca ayak seslerimi işittiğim bu uzun koridorda, durdum ve bir iç çektim. Hazır olmak için. Neyle karşılaşacağımı bilmediğim için.

  Kapıyı nazikçe iki kere tıklattım ve kolu çevirdim.

         Oradaydı...

  Vurulduğum, gözlerimin hayalinde gezinen adam, işte oradaydı.

   Kendisine ayırılan odasında, bu saatte artık yeterince yoğunluktan sıkılmış olacaktı ki, ayrı bir bölme olan terasına çıkmış, sırtı gökyüzüne dönük bir hâlde oturuyordu. Ona doğru ilerleyip, bir kaç metre arkasında duraladım. Ceketinin düğmelerini açmış, eteklerinin rüzgardan uçuşmasını sağlamıştı. Öyle bir duruşu vardı ki, geceme gündüz olan, sessizliğime ses olan... Gücü beni incitiyordu. Güçsüzlüğü ise mutluluğumdu.

Gece SevmeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin