"Başlıyorum..." dedim gözlerimi kapatıp açarken. Tekrardan gülümsedi. Bu anıma; bana, ona, geçmişimin uğruna, ikimize yaraşır bir şarkı söylemek, bizi ne derece etkilerdi bilmiyordum ama, şu vakitte, bu şarkıdan öteye gidemezdik.
Fısıltıdan farksı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İçsel bir döneme girmiştim. Bana illegal yollarla iletilen 'artıkbenisevmeyiterk et' mesajı kabuğuma sinmeyi tercih ettirdi. Susarak yumuldum. Sustum...
Uyumak kolay olan. Gerçekler hep gündüzün koynunda. Gece ört bas etse de, kaçamıyorum. Uyanıyorum, ve dünüm, bir zehir gibi boynumda pençeli. Yaşadığım, ağır bir sörünge gibi bugünüme gebe. Çareyok.
İnsan, ne ile sınanırsa, o vazgeçemediği olurmuş. Saplanıp kalırmış kıskacında. Benim vazgeçemediğim oydu, sınandığımda. Ben ne yapmıştım? Neden yarınlarımı kestiremiyordum?
Mutluluk neredeydi?
"Aradığın hep şurada..." diyen ses, beni dünyaya döndürdü. Yastığımdan başımı kaldırdım ve annemle buluşturdum gözlerimi. Eliyle göğsüne dokundu. "Şurada senin adını bilmediğin şey. Orada bekliyor." dedi doygunlukla.
"Anne..." diye fısıldadım sadece derinden gelen içtenlikle. Öyle bir zamanda gelmişti ki...
Yarımım, olmayışım, ama çok istediğim, sevgimin karşılık bulduğu ilk insan... Parçam. Annem!
Kelimeler az, yaşamak kâfi.
Şifonyere uzandı. Karanlık odanın ışığını loşa çevirdi. Gözlerimi kırpıştırdım aniden. Bir müddet alışmalıydım ışığa.
"Gel..." dedim yatağa elimi vurarak. Yerini aldı. Sonra bana uzandı, elimi tuttu.
"Neden böylesin?" diye sordu şefkatle. Mayıştım. Sesi yaralarımı sarıyordu. Başkalarından aldığım incinmelerin acısını günyüzüne çıkarıyordu aldırmadan. O nasırlı elleri, dokunuşu beni koruyup kolluyordu. İçime bir ağlama geliyordu her seferinde. Ona sarılma isteğiyle dolup taştım. Tuğra'da imkânsız olan bu isteğim, annemde yanıbaşımdaydı, ve ben ona sarıldım. İmkânsızların peşinde sevgiye açtım, imkanlarımın değerine düştüm şu vakit. Kollarımı yumuşak bedenine öyle bir doladım ki, oradan çıkmam hiç mümkün olmayacakmış gibiydi. Bazı şeyleri unutayım diye...
"Sevme dedi." diye sızlandım sesim boğuk çıkarken. Tekrardan hatırlamak acımı dağlarken. Ağlamamak için irademi var gücümle sıktım. Beceremedim. Her şey gibi...
"Benisevmededianne." Yutkundum. Boğazımdaki düğüm ağlamama rehavet etti. Bıraktım kendimi o andan sonra. Hıçkıra hıçkıra döktüm içimi.
"Canım... Kızım." dedi derman bulamayarak. Çaresizlik başa belaydı. Kim, hangi sebep soğutabilirdi ki ateşimi? Kim dindirebilirdi sancımı? Susmalar bize yaraşandı, bize düşendi. Sustum, ikimizde sustuk.
Böyle nereye varacağımı bilmediğim bir anda, "Kızın hasta... Ölüyor." diye mırıldandım şakaya vurarak. Yüzümden acı bir tebessüm geldi geçti. Belki de doğruydu, ölecektim. Annem eliyle kolumu ufaktan sıktı. "O nasıl söz kızım. Ölümü öyle her gün anmak iyi değil." dedi itiraz ederek.