Öğle arasını haber veren zil ile çantasını sırtlanarak eski spor salonunun yolunu tuttu. B.k çukurundakiler onun bu tuhaf hallerine alışık, yani ona gülmeye alışık oldukları için çantasını sırtlanmış bir yerlere kaybolan bu küçük kaplumbağaya kimse gülmek dışında aldırış etmiyordu. Yeni çocuk, hayır, Jongin'in dediğine göre kapı kilitli değil sadece aldatıcı bir zincirle kapalıydı. Zinciri çözüp, demir ve paslı kapının bir kanadını güçlükle ittiğinde onun bir kez daha kendisine dürüst olduğunu farkedince gülümsedi. Sonunda kendisine karşı açık olan birisi, belki bir arkadaş vardı. Arkadaş ihtimali ile yüzündeki gülümseme daha da genişlemişti. Kapıyı tekrar kapatıp tozlu karanlık koridorlardan telefonunun ışığı yardımı ile geçerek salona ulaştı. Neyseki salonun cam kubbesi sayesinde orta alan güneş ile aydınlanıyordu. Çantasını indirip yemeğini çıkardığında etrafına göz attı. Onun da burada olduğuna dair bir belirti yoktu ama önceki seferlerde kendisinden önce geldiğini ve seansının en olmadık yerinde kahkahaları ile ortaya çıktığını göz önüne alınca yine etrafta bir yerde olduğuna neredeyse emindi. Yemeğini hızlı hızlı yerken gözlerini etrafta gezdirmeyi sürdürdü. Sıra meyveli yoğurda geldiğinde duyduğu çığlıkla irkildi. Gözlerini kısarak sesin geldiği yöne, tribüne çevirdi bakışlarını. Gözlerini kıstı. Nafile. Gözlüğü olmadan göremiyordu. Çantasından gözlüğünü çıkarıp başını öne doğru uzatarak aynı noktaya bakındı. Jongin gömleğini bir şeylerle silmeye çalışırken söyleniyordu. KyungSoo bunu pekâlâ görmezden gelebilirdi ama ilk kez kendisine dürüst oynayan birisine bunu yapmayı haksızlık olarak gördü. Yani vicdanı öyle söylüyordu. En azından ne olduğunu sorabilirdi.
" İyi misin?"
Jongin sanki bunu bekliyormuşçasına ona doğru koşarak gelmiş dolan gözleri ve sarkan dudakları ile neredeyse ağlayacak iken gömleğinin kirlendiğini gösteriyordu.
"Meyveli yoğurt üzerime döküldü."
KyungSoo gömleğin üzerindeki avuç içi kadar lekeye eğilip baktı. Bu kadarcık lekeye bu kadar yakınma fazla gibiydi.
" Islak mendil vereyim mi?"
Jongin onu duymadan yakınmasına devam ediyordu.
"Bu gömlekle derse falan giremem. Hemen eve gidip bunu değiştirmeliyim. Meyveli yoğurt kokuyorum.. Offff. ."
KyungSoo onun yüzündeki tiksinmeyi gördüğünde kendi üzerine baktı. Sabah yediği omletten bir leke gömleğinin kolunda vardı. Ayrıca kolları sırası yüzünden kara leke olmuştu. Gömleğinin cebine yakın kısmında meyve suyu lekeleri vardı. Pantolonunun paçasında da çamur lekesi vardı. Ayakkabısı da aynı çamurdan izler taşıyordu.
" Eve gidersen derse geç kalırsın."
" Umrumda değil. Kirli olmaya dayanamıyorum."
KyungSoo kendi halini düşününce oturduğu yerde iyice küçüldü. Aklına gelen fikirle çantasından eşofman takımını çıkarıp sızlanan çocuğa uzattı.
" Bunu alabilirsin. Temiz. Dün yıkandı."
Kendisini bulan şaşkın bakışlardan gözlerini kaçırdı.
" Bedeni bana büyük. Sana iyi olur. Eve gitme. Derse gecikirsin. Öğretmenler bunu sorun eder."
Jongin çekinerek uzanan eli ile eşofmanı alıp gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let Me Be Your Hero
FanfictionI can be your smile I can be your tears I can be lights for your darkness I can be a star for your nights I can be your most favorite colour I can be blue for your sky I can be shadow and i always follow you Just let me be yours end of my life I...